Prof. Dr. Kadir Özköse

Tarih: 23.07.2024 11:18

GEL DOST’A GİDELİM

Facebook Twitter Linked-in

Osman Hulusi Efendi Divan’ında[1] Allah’ın dışındaki herşeyden, masiva ve ağyardan sıyrılmayı tavsiye etmektedir. Allah’tan başka dost olmadığını hatırlatmaktadır. Hakk’ın huzurunda başkalarına bel bağlamanın, ilahi makamda başkalarını görmenin ne kadar anlamsız olduğunu belirtmektedir. Bülbül sandığımız kargala­rı o gül bahçesine götürmemiz gerektiğini ne kadar güzel beyan kılmaktadır:

Ağyârı koy ol meclis-i dil-dâra götürme 

Bülbül sanuban zâğı o gül-zâra götürme

İmtihan dünyasında yaşıyoruz. Bu dünyanın gelip geçici heveslerine kendimizi kaptırmamamız gerekiyor. Dünya varlığına bel bağlamak, dünyalık servetlere kavuşayım derken asıl sermayemizin kaybetmek çok büyük bir sancıdır. Dünyanın malına ve mülküne aldanıp gerçek davamızda uzaklaşmak ana problemdir. Müslüman olduğumuz halde, Allah’a iman ettiğimizi söylediğimiz halde gaflete düşüp Rabbimize gereğince bende olamadığımız bir gerçektir. Kimi zaman bu fani dünyanın geçici zevkine ve sefasına aldanmakta, bütün yatırımımızı maalesef dünyalık mala ve mülke yapmaktayız. Dünyalık menfaatler elde etmek uğruna bir ömür harcamaktayız. Dünyalık kazanımlarımızı korumak uğruna nice badireler atlatmaktayız. Ne acı bir gerçekliktir ki, dünyalık beklentilerimiz, menfaat kavgalarımız, maddi ihtirazlarımız yüzünden kimilerine dost kimilerine düşman kesilmekteyiz. Menfaatlerimiz gereğince kimileri­nin gönlünü almaya, kimilerinin gönlünü kırmaya kalkışmaktayız. Gönlümüzü Bâkî olana kaptırmalıyız. Gelip geçici heveslere kendilerini kaptıranlar, ne gönül darlığından kurtulur, ne de bir ömür boyu dert ve elemden kurtulur. Sahip olduklarımız bizim değil Rabbimizin bize verdiği birer emanetten ibarettir. O nedenle karga mesabesindeki dünyalık hevesleri bülbül zannedip gül bahçesine götürmemeliyiz. 

Dünyalık tutkusu bir hastalıktır. Bu hastalığı tedavi edecek bir doktoru arayıp bulmamız gerekmektedir. Tabip arayışına girerken mutlaka ehlini bulmalıyız. Derdimizi anlamayan ve gönül derdimizi bilme­yenlere gidip onlardan derman isteme handikabına Hulusi Efendi şu şekilde dikkatimizi çekmektedir:

Bu derdine bir çâre ara bul da tabîbi 

Nâ-mahreme derd-i dili tîmâra götürme

Manevi hastalıkların tedavisini gerçekleştirecek gönül doktorları hakikat erleridir. Onlar elindekilerin var­lığına sevinip gururlanan isimler değildir. Geçici zevklere da­lıp aldananları gaflet uykusundan uyandıranlardır. Dünyalık hırsına kapılmaktan uzaklaşmaya, rızkımızın Allah’tan olduğuna inanmaya, biriktirdiklerimizin emanet olduğuna dikkat kesilmemizi isterler. Menfaat devşirmeye kalkışan, kendisi hastalıklara müptela olduğu halde başkalarını tedavi etmeye kalkışanları yol haramileri olarak niteleyen Osman Hulusi Efendi onlara karşı dikkatli olmamız gerektiğini vurgulamaktadır. Allah bizim gerçek dostumuzken bizi O’ndan ayıran tüm ağyâr bizim düşmanımızdır. Ne yapıp edip gönül derdimizi bir tabîb-i hâzıkın eliyle dermana kavuşturmamız gerekmektedir. Derdimizi dökeceğimiz, kendisinden deva bekleyeceğimiz, sırlarımızı açacağımız gönül tabiplerini iyi belirlememiz gerekmektedir. Her türlü dert ve sıkıntılarımızı, dünya sevgisiyle yatıp kalkan, dünyasını ve âhiretini bu uğurda satanlarla pay­laştıkça çare değil, bilakis başka zorluklarla kar­şılaşmaktayız. 

Hakiki dost olan Cenâb-ı Hak’la pazar eylememizi, O’nun başbaşa kalmamızı, sadece O’nunla alıp satmamızı, başkalarına hâlimizi ve derdimizi açıp da onlar­dan bir şey istemememizi şu şekilde hatırlatmaktadır bizlere: 

Kur dost ile pâzârını al sat tek ü tenhâ 

Bîgâneye sır verme o pâzâra götürme

Dertlerimizi pay­laşacak, sırlarımızı açacak yegâne merci Cenâb-ı Hak’tır. Ona hâlimizi arz etmek için, başka bir mevki ve makama, zaman ve mekâna ihtiyaç yok­tur. Gerçek sevgili ve dostumuz yâr dediğimiz vazgeçilmez değerimizdir. Gönülde sevgiliden başka yer eden, sevilen, ilgi duyulan diğerleri ise ağyar olarak nitelendirilmektedir. Gönlümüzde Allah sevgisinden başka yer alan ilgi ve alâkaların hepsi ağyar cinsindendir. Bunların hepsi masiva olarak görülmektedir. Sahip olduğumuz en değerli hazinemiz gönül olup gönlümüz herşeyden önce bir nazargâh-ı ilâhîdir. Onun için gönlü pak eyle­mek esastır.

Osman Hulusi Efendi, bu gazelin­de bize dertlerimizi ve sıkıntılarımızı nasıl ve ne şekil­de gidereceğimizi, gönlümüzü pak edip hâlimizi kime nasıl arz edeceğimizi şu şekilde ifade etmektedir:

Yak cânını aşk oduna tâ ki yanakalsın 

Ferdâya anı yakmağa şol nâra götürme

 

Açdırmak için bâbını bu genc-i derûnun 

Var ârife nâ-mahrem-i esrâra götürme

 

At yok olacak varını bir vara eriş kim 

Varı yok olan varını ol vara götürme

 

Yek bakışla etmeğe bu seng-i dili  kîmyâ 

Bul bâsiri bînâsı yok ebsâra götürme

 

Cân u dili pâk eyle de cânâna fedâ kıl 

Nâ-pâkleri pâk dil-i dîdâra götürme

 

Ağyâr kim imiş yâr kim imiş eyle tefekkür 

Bil yârını bu sözleri ağyâra götürme

 

Hulûsî ağart yüzünü de dosta revân ol 

Halvetgeh-i dil-dâra anı kara götürme

Şiirde Hulusi Efendi’nin sıkıntılardan kurtulmaya ve gönlümüzü pak etmeye dönük tavsiyelerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Aşk ateşiyle yanıp tutuşalım. 

2. Yarın kıyamet gününde bizleri cehennem ateşinde yaka­cak bir amelde bulunmayalım.

3. Gönül hazinesinin kapısını açtırmak için arif bir zata teslim olalım. 

4. Gönlümüzdeki sırları namahreme götürüp derdimizi namahremlere açmayalım.

5. Bu dünyada yok olup gidecek varlıkları­ terk edelim. 

6. Bâkî olan Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna fani varlıkların sevgisiyle gitmeyelim.

7. Bir bakışla taş gibi olan gönülleri kimyaya çeviren basiret sahiplerini arayıp bulalım. 

8. Görmesi ve ba­sireti olmayanlara gidip de derdimizi anlat­mayalım.

9. Gönlümüzü ve dilimizi tertemiz kılıp kendimizi cananımıza feda eyleyelim. 

10. Temiz olmayan gönülleri, ter­temiz olan sevgilinin huzuruna götürmeyelim.

11. Gerçek dost ve düşmanın kim olduğunu iyi düşünelim. 

12. Hakiki dostumuzu bilip sırrımızı başkalarına söylemeyelim.

13. Dostumuza giderken yüzümüzü ak eyleyelim. 

14. Gönlümüzün yegâne sahibi olan sevgilinin huzu­runda baş başa kaldığımız zaman, sakın ona kara yüzle çıkmayalım.[2]

 


 

[1] Es-Seyyid Osman Hulûsi Darendevî, Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, haz. Mehmet Akkuş & Ali Yılmaz, Nasihat Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2013, s. ?. (360)

[2] Mehmet Akkuş, “Yâr Kim Ağyâr Kim? ”, Kültür - Edebiyat ve Araştırma Dergisi Somuncubaba, Yıl: 15, Sayı: 103, Mayıs 2009, s. 12-13.

[3] Mehmet Akkuş, “Yâr Kim Ağyâr Kim? ”, Kültür - Edebiyat ve Araştırma Dergisi Somuncubaba, Yıl: 15, Sayı: 103, Mayıs 2009, s. 12-13.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —