Bugün, asırlar öncesinden gelen ve her birimizin yüreğine dokunan, toplumsal sorumluluğumuzun en derin tanımı olan bir hikmeti hatırlatmak istiyorum. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s)’ın meşhur “Gemi hadis’i.” Bu hadîs, kuru bir öğüt değil; insanın insana, ferdin topluma karşı taşıdığı o nazik, o kırılgan sorumluluğun ilahi bir resmidir.
Düşünün... Bir gemi dolusu insan, okyanusun ortasında. Kimi lüks kamaralarda dinleniyor, kimi güvertede rüzgârı hissediyor. Herkes kendi halinde, kendi dünyasında. Ama geminin alt katında, bir kişi var. Elinde bir keser, fısıldıyor: “Bana düşen pay burası. Suyu dışarıdan kovaya taşımakla uğraşacağıma, kendime ait yerden bir delik açayım, suyumu daha rahat alayım.”
Kimileri onu görüyor, “ne yapıyorsun?” diye soruyor. Ama aldıkları cevap sadece bir omuz silkme oluyor: “Size ne? Ben kendi payıma düşen kısma zarar veriyorum. Size bir zararım yok ki!”
İşte tam bu noktada, o mukaddes sözler yankılanıyor asırlar ötesinden:
“Allah'ın koyduğu sınırlara riayet edenle bu sınırları ihlal edenlerin durumu, bir gemiye binmek üzere kur'a çeken topluluğa benzer. Bunlardan bir kısmı geminin alt katına, bir kısmı da üst katına yerleşirler. Alt kattakiler su almak istediklerinde üst kattakilerin yanından geçiyorlardı. Bu durum alt kattakileri rahatsız etti. İçlerinden biri eline bir keser alarak kendi payına düşen yere bir delik açmaya kalkışır. Eğer üst kattakiler, buna engel olurlarsa hem onu hem de kendilerini kurtarmış olurlar. Eğer onu engellemezlerse hem onu hem de kendilerini helak etmiş olurlar.” (Buharî, Şirket, 6)
Bu sadece gemi ve su metaforu değil. Bu, bizim mahallemiz, şehrimiz, ülkemiz, dünyamız. Alt kat, üst kat fark etmez; hepimiz aynı gemideyiz. Bir kişinin attığı yanlış adım, sadece onu değil, tüm toplumu ıslatıp felakete sürükleyebilir.
Birimizin kalbine yerleşen haksızlık tohumu, bir başkasının sessizliğiyle sulandığında, o tohum büyür ve vicdanın tahtasını deler.
Birinin attığı çöp, hepimizin havasını kirletir.
Birinin çaldığı hak, hepimizin bereketini götürür.
Birinin sessiz kaldığı zulüm, hepimizin boynuna vebal olur.
Bu hadis, bize fısıldıyor: “Kardeşim! O delik sadece senin kamaranda açılmıyor, o delik hepimizin geleceğine açılıyor!”
Hadisin en can alıcı, en sarsıcı kısmı ise burasıdır: “Eğer buna engel olurlarsa hem onu hem de kendilerini kurtarmış olurlar. Eğer onu engellemezlerse hem onu hem de kendilerini helak etmiş olurlar.”
Peygamberimiz (s.a.v.) bizden sadece iyi olmayı beklemiyor. Kötülüğe seyirci kalmamayı, zulme, haksızlığa, cehalete sessiz kalmamayı emrediyor. Başkasının kötülüğüne göz yummak, aslında kendi elimizle mezarımızı kazmaktır. Çünkü o kötülüğün suyu er ya da geç hepimizi boğacaktır.
Ey okuyucu! Okyanusun ortasındaki bu gemi, bize emanettir. Kalplerimizin kapılarını açalım, vicdanlarımızın pusulasını iyiliğe çevirelim. Bir keserin sesi duyulduğunda, “bana ne!” demeden önce, o sesin hepimizi batıracak bir feryat olduğunu hatırlayalım.
Gelin, hep birlikte; daha âdil, daha merhametli ve daha uyanık bir toplum olalım. Kendi kuyumuzu kazana engel olalım ki, yarın hep birlikte batmayalım. Zira biz, Peygamberimizin bize emanet ettiği o ilahi, o kırılgan gemideyiz ve sadece birbirimizi kurtararak kurtulabiliriz.