Prof. Dr. Ramazan Altıntaş


YÜCE ALLAH’IN VELİSİ OLMAK

YÜCE ALLAH’IN VELİSİ OLMAK


Velâyet; muhabbet, dostluk, yardım ve vekâleten onun işine bakmaktır. Bu unvana kimlerin layık olduklarını Hz. Peygamber’den gelen şu rivâyetten anlıyoruz:  “Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah akla gelir.” Çünkü onlar, tahkiki iman ile Allah’a bağlanmışlardır. Mümkün olduğu ölçüde Allah’ı ve sıfatlarını bilirler, itaate devam ederler, seherlerde istiğfar ile meşgul olup, gündelik hayatlarının tüm alanlarında isyanın her türlüsünden kaçınırlar. Şehvetlere ve lezzetlere dalmaktan uzaktırlar. Bunların dünya malına, kazanç yollarına sevgi ve düşkünlükleri yoktur. Ancak Allah için sevmek (el-hubbu fi’llah) ile birbirlerine sevgi ve dostluk gösterirler. 

Allah’ın velî kulları, helal ve haram konusunda müteyakkızdırlar.

Allah’ın velî kulları, günaha büyük ve küçük diye bakmaz, kime karşı işlendiğine bakar, bu sebeple olabildiğince seyyiattan korunmaya ve hasenata sarılmaya çalışırlar. Çünkü onların dünyasında değil şüpheli ve haram olana,  mekruhlara bile büyük tepki vardır. Onlar, günahları saatli bomba gibi görürler ve tevbe ile kısa zamanda etkisiz hale getirilmesi için uyarıda bulunurlar.

Allah’ın velî kullarının Allah’ın razı olduğu şeylere muhabbeti, razı olmadığı şeylere de muhalefeti vardır.

Allah’ın velî kulları, Yaratan’a derin saygı, yaratılana şefkat duyarlar.

Allah’ın velî kulları, kendisi için değil, başkaları için yaşarlar. Tarihe baktığımız zaman, maneviyat alanında meydana getirilen büyük yıkım ve tahribatlar karşısında nesillerin terbiye ve eğitimleriyle meşgul olmaktan asla geri durmamışlardır. Onlar, “ölmeden önce ölünüz”“ölmeden önce kendi nefsinizi hesaba çekiniz” nebevî kavliyle hareket etmişler, hiçbir dini sohbet görmemiş, bir âlim, bir mürşid, bir Allah dostu ile görüşmemiş, böyle zatların yakın semtine uğramamış, maneviyat âleminden feyiz almamış, bu neş’elerden, zevklerden mahrum yaşamış gençlerin hali ne olacak? diye düşünmüşlerdir.

Allah’ın velî kulları, Allah’a ibadet ve itaatle sevgi gösterisinde bulunur, Allah da kendilerine keramet ihsan ederek dostluğunu gösterir.

Allah’ın velî kulları, Allah davasının yılmaz müdafileri olup, O’nun dostlarına dostluk, düşmanlarına düşmanlık gösterirler. Bu yüzden Allah’ın velî kulları için ne bir korku ve ne de bir hüzün vardır. (Yunus 62). Allah korkusu onlarda her türlü korkuyu silmiştir.  İlerisi daha güzel olduğu için, geçmişi düşünüp asla hüzün duymazlar.  Onlarda her şey aşk haline dönüşmüştür. Hatta Eşrefoğlu Rûmî’nin dediği gibi; “gökten belâ kar gibi yağsa/anın adına aşk denir.”  Çünkü Allah’ın gerçek dostları, Allah yolunda mücadele ederken; hakaretlere, acılara, itilip-kalkılmalara, bin bir türlü çilelere, nice yoksulluklara maruz kalmakla birlikte değerlerimiz alanında korkunç yıkımlara tanıklık etmelerine rağmen, acıları bal eylemesini bilmiş, dine hizmeti daima gündemlerinin ilk maddesi tutmuş insan-ı kâmillerdir. 

Allah’ın velî kulları, tüm olumsuzluklara rağmen aşklarını hiç kaybetmemiş,  hasbîlik ve fütüvvet ahlâkını yaşam biçimi haline getirerek bir âlim sorumluluğuyla hareket etmesini bilmiş, gece-gündüz halkı irşâd etme yolunda tahammül göstermiş gerçek dava adamlarıdır. Onların Hakk’a, hakikate ve ilme adanmış hayatlarının her bir safhasında ilmiyle âmil, ihlas ile yoğrulmuş bir insan-ı kâmil örneklikleri vardır. Kısaca onların kutlu hayatlarının özünde gece âbid, gündüz ise “en büyük kerâmet, halka hizmettir” ilkesiyle hareket etmek vardır. Hz. Peygamber Sallahu Aleyhi Vesellem: “Âlimler, peygamberlerin vârisleridir” buyuruyor. İşte gerçek vârislik, onlarda ete-kemiğe bürünerek  “hasbîlik” şeklinde kendini göstermiştir. Yıllarca din hizmetlerinde bulunan bu insanlar bütün maddi yoksulluğa rağmen, meccanen aman felaketler dinimize gelmesin diye yanıp tutuşan bir azim ve kararlılıkla gayret göstermişler, asla para, pul ve şöhret peşinde olmamışlardır. 

O halde gelin, Allah’ın velî ismiyle hayatımızı bütünleştirelim. Bu ismi, yaşam tarzı haline getirerek ilahi ahlakla ahlaklanmış Allah’ın velî kullarındaki sonsuz özgüven duygusunu, ateşin bir imanı, kanaatkarlık, sarsılmaz bir azim, hasbilik ve tevekkül anlayışlarını kendimize ilke edinelim. Halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak bilelim. İşte o zaman Allah’ın boyasıyla boyanmış oluruz. Ne mutlu, Allah’ın boyasıyla boyananlara!..