İ. Aladdin Ateş


Fincan


... gidecekleri yer yakın olduğu için dolmuşa binmemişlerdi. Ama yolu yarı ettiklerinde bastıran sağanak yağmur onları iyice ıslatmış ve koşmaya başlamışlardı. Vardıklarında halleri perişandı. Ev sahibi onları içeriye aldı. Henüz kış gelmediğinden sobalar da yanmıyordu. Ama misafirlerin iyice üşüdüğünün farkına varan ev sahibi onlara birer sıcak kahve verebilmenin telaşına düştü.

Hani misafir odasının başköşesinde bulunan ve içerisinde kahve takımından tutun da sürahi, çay barağı gibi bilumum cam eşyaların bulunduğu vitrinler olur ya, işte o vitrinden özenle 4 tane fincan çıkaran ev sahibi, bir taraftan seçkin misafirlere kahve yapmanın hazzını yaşıyordu. Misafirin yanında ve onun göreceği şekilde vitrinden kahve fincanı almak demek "Bakın siz önemlisiniz, öyle herkese kolay, kolay kahve vermeyiz" anlamına geliyordu herhalde…

Ama gelip görün ki; misafir böyle düşünmüyor muydu acaba? Aylardır temizlik görmeyen, toz içerisindeki fincandan kahve içmek… nasıl bir ikramdır bu… demekten kendilerini alamıyorlardı.

Bu güzel esprili yaklaşımdan sonra gelelim asıl konuya. İç mimari de konutlarımızda birer misafir odası bulunur. Bu misafir odamıza en güzel ve en pahalı mobilyaları alıp döşeriz ve yılda toplam 10 günü geçmeyen bir kullanım alanı öylece kalır. Gelen misafiri en güzel mekânda ve en güzel eşyalarla ağırlamanın, ona verilen önemin göstergesi olarak görürüz.

Hâlbuki gelen misafir ne evimiz için geliyor, ne de ikramımız için… Misafir bizim için geliyor. Misafir için gereken tatlı dil güler yüzdür. Bundan sonrası teferruattır. Bir ev her zaman misafir gelecekmiş gibi derli toplu temiz olması gerekmez mi?

***

Bayram sabahı bir arkadaşım, içerisinde ailesinin de bulunduğu otomobilinden indi. Kendisiyle bayramlaştım. Belli ki acelesi vardı. Bu arada küçük kızı araçtan babasına nereye gittiğini söylüyordu. Babası "kızım babaannenin mezarını ziyaret edeceğim" dedi. Ama kızının yaşı küçüktü bu açıklamadan bir şey anlamadı. Oda haklıydı belki kendine göre, hiç ölmüş bir insan ziyaret edilirimi idi? Sonra baktı ki durumu o küçük yaştaki kızına anlatamayacak, çareyi "Kızım babaannenin mezar taşını okuyup geleceğim" dedi.

Cenab-ı Mevla bütün geçmişlerimizin ruhunu şad etsin, bende bayram sabahı rahmetli babam ve ağabeyimin de bulunduğu aile mezarlığına gittim. Mezar taşlarını okumaya değil ama mezarlarının başında onlara fatiha okumaya…

Ama kabristanda iken şu soru aklıma gelmedi değil. Bizlerin ataları, dedeleri ve babaları olan geçmişteki büyüklerimizin kabirleri için ne yapabiliyoruz. Bahar ayında birer ağaç mı dikiyoruz, dikilen ağaçların bakımını mı yapıyoruz? Kaldı ki ağaç dikmenin önemini vurgulayan Peygamberimiz (SAV)’in kimin elinde dikilmek üzere bir fidan varsa kıyamet kopsa bile onu dikmesini belirten hadisi şerifi bizim bu konudaki rehberimiz olmalıdır. Kabristanlıkların durumu gerçekten vahim. Her mahalle veya semt sakinleri, mahalli idare ile ortak çalışmalar yaparak buraların gerek yeşillendirilmesi, gerekse ihata duvarların yapılması konusunda müşterek çalışmalar yapmalıdırlar.