Ömrünü Allah yoluna vakfeden Osman Hulusi Efendi (k.s), canla başla mücadele vermiş, zorlukların üstesinden gelmeye çalışmış, inandığı değerlerin payidar olmasına çaba göstermiştir. Yorulmak nedir bilmeyen, istirahat etmeyi düşünmeyen, hayatı boyunca keyif çatacağı ve rahat edeceği bir gün geçirmeyen Osman Hulusi Efendi, durmadan yoluna devam eden, kendisi koştururken etrafındakileri de yetiştirmenin derdinde olan bir gönül adamıydı. Onun hutbeleri cihadın ehemmiyeti, içtihadın elzemliği, çalışıp çabalamanın vazgeçilmezliği, üretmenin ve faydalı olmanın hayati gibi konularla bir hareketlilik ve aksiyon konuşmalarıydı. Onun derdi vuslattı. Hakk’ın rızasını kazanmak, Hakk’a layık bir ömür sürmek, Rabbine layıkıyla kul olabilmekti. O hiçbir zaman kendini yeterli görmedi. Ameline güvenmedi, ilmine aldanmadı, nefsine asla paye vermedi. Hak dostlarının ebedi huzura yakalayarak bu çileli hayattan kurtuluşlarına imrendi. Aldanmaktan, kaybetmekten, uzak düşmekten ve ilahi gazaba uğramaktan her zaman korktu. İşte onun kaygısını ifade eden şu şiiri ne denli bir azme ve nasıl bir gayrete büründüğünü bizlere gayet güzel izah etmektedir:
Bu fenâda cümle âlem şâd oluban güldüler
Bu benim baht-ı hazînim şâd oluban gülmedi
Herbiri buldu safâ-yı lezzeti hâlince hep
Vasl-ı dil-dâra erip gönlüm murâda ermedi
Bahtiyâr olan erişdi nice nice devlete
Bu benim gibi bir bahtı devrân görmedi
Ağlamakdan hasret ile gözlerim oldu pınar
Rahm edip hâlim bilip göz yaşlarımı silmedi
Derde düşenler nihâyet bir devâya erdiler
Bî-devâ olan bu derdim daha dermân bulmadı
Cümle sâiller kapısında çok oldu müstefîd
Ben gedâ bî-çâresine lutf u ihsân kılmadı
Ey Hulûsî ol şâha sen varını eyle fedâ
Varını yok etmeyenler hîç visâle ermedi.
Hulusi Efendi (k.s) öncelikle kendi nefsine hitaben neyi varsa neyi yoksa herşeyi Allah’ın yolunda bütün varlığını feda kılmasını istemektedir. Malını mülkünü, gayretini ve enerjisini, ömrünü ve imkânını Allah yolunda harcamayanların hiçbir zaman vuslata eremeyeceklerini haykırmaktadır. Osman Hulusi Efendi’ye göre gerçek vuslat¸ kâinatı yaratan Allah’ın dilediği istikâmette varlığını harcamak ve hatta O'nun yolunda kendini feda etmekle mümkün olacaktır.
Hulusi Efendi (k.s) âşık ve sûfi şairdir. Halden hale geçen, renkten renge bürünen, dem içinde demler yaşama şevkine bürünen bir şairdir. Onun derdi ne cinaslı şiirler yazmak, ne sanat edebiyat oluşturmak, ne dilleri lal eyleyecek beyanlar dile getirmek ne de kitleleri etkileyecek nutuklar atmaktır. Hakk’ın yoluna baş koyan, Hak uğrunda nefsini kurban eyleyen, Hz. İsmail’in teslimiyetini özleyen, hakikat yolunda hedefe kilitlenen bir İslâm şairidir. Onun Allah yolundaki cihadı kimi zaman infakta bulunmak, ikram eylemek, misafirler ağırlamak, ihtiyaç sahiplerinin beklentilerine cevap vermek, vakıflar kurmak, hayır müesseselerinin sayısını çoğaltmak, yaraları sarmak, fakirlerin açlıklarını yatıştıracak şekilde hayırseverlik boyutunda olmuştur. Onun cihadı kimi zaman minberde cemaatini irşat etmek, vaazlarında gönülden gönle sirayet eden hitabetlerde bulunmak, birebir irtibat kurarak gönüller kazanmak, başlanmış hayır çalışmalarına bilfiil katılmak tarzında olmuştur. Hayatı iman ve cihattan ibaret gören Hulusi Efendi kimi zaman da cihadı memleketin ve milletin geleceğini aydınlatmak, Darende ve Malatya’dan yayılan aydınlık nuruyla Anadolu’nun rahmet iklimine bürünmek, milletin bir bütün halinde bölünmeden parçalanmadan kardeş toplum olarak yaşamasını sağlamak şeklinde olmuştur.
Hulusi Efendi’nin şiirleri baştan sonra cihadı ve cehdi çağrıştırmaktadır. Gerçek cihadın kişinin nefsiyle gerçekleştirdiği cihat olduğunu hatırlatmış, nefsin kendi haline bırakılmamasını, nefsin arzularına karşı direnç gösterilmesini istemiştir. Allah’ın rızasını kazandıracak amellerde bulunmayı, Allah’ın buyruklarını yerine getirip yasaklarından kaçınmayı, Kur’ân ve sünnet çizgisinde yaşamayı asli cihat olarak görmüştür. Allah’ın yoluna kurban olmuş, ilahi güzelliklere hayran olmuş, Allah’ın tecellilerinde hayrete düşmüş, Allah’a yâr olmanın derdine koyulmuştur. Onu derde giryan kılan, sonu gelmeyen arayışın içine sokan, derdiyle hoşnut kılan, durmadan dinlenmeden koşturmasını sağlayan ilahi aşktı. İlahi aşka koyulmayı asli cihat olarak gören Hulusi Efendi Hakk’a kavuşmanın yollarını nasıl arayış içerisinde olduğunu şu şekilde nazma dökmüştür:
N’ideydim âlemi âlemde hayrânın olaydım yâr
N’ideydim âdemi âdemde kurbânın olaydım yâr
N’ideydim hûr u gılmânı n’ideydim bâğ-ı Rıdvânı
N’ideydim başka seyrânı sana seyrân olaydım yâr
N’ideydim devlet-i câhı n’ideydim izzet-i şâhı
N’ideydim mihr ile mâhı sana mihmân olaydım yâr
N’ideydim yâr u ağyârı n’ideydim bülbül-i zârı
N’ideydim gül ü gül-zârı sana giryân olaydım yâr
N’ideydim yârın olsaydım n’ideydim varın olsaydım
N’ideydim zârın olsaydım sana nâlân olaydım yâr
N’ideydim zülf-i leylâyı n’ideydim çeşm-i şehlâyı
N’ideydim başka sevdâyı sana sûzân olaydım yâr
N’ideydim şânına lâyık Hulûsî'n olmasa âşık
N’ideydim olmayı ayık sana mestân olaydım yâr
Özetle Hulusi Efendi olanca gayret ve çabasının Hakk’a ermek olduğunu ortaya koymaktadır. Aramanın, bulmanın, olmanın, ermenin ve huzura kavuşmanın derdinde olan Hulusi Efendi vuslat şerbetini içebilmek arzusuyla her türlü derde giriftar olmuş, her çeşit sıkıntıya maruz kalmış, her an ayrı bir mücadelenin içine girişmiş, her çeşit yersiz iddiaların üstesinden gelmiştir. Hakk’a vuslat çabası onun yegâne mücadele seyri olmuştur.