Hüseyin YAREN


Tarihi Zengibar Kalesinin Özellikleri ve Üç Görevlisi

Tarihi Zengibar Kalesinin Özellikleri ve Üç Görevlisi


Kale tamamen taştandır, muhtelif yerlerinde kale burçlarının izlerine rastlanmaktadır. Kuzey tarafında kısmen sur kalıntıları mevcuttur. Bu kalıntılar 80 cm kalınlığında ve yaklaşık 5 metre yüksekliğindedir. Ancak bunlar da kaybolmak üzeredir. Kalenin tam orta yerinde kayalara oyulmuş bir havuz ve havuza yakın, çevreyi görebilecek bir yerde Kral Yeri adı ile bilinen bir kısım vardır. Bu kısımda kayalara düzgün olarak oyulmuş ve koltuklara benzer oturma yerleri bulunmaktadır. 

Kalenin iki ulaşım noktasının olduğu görülmektedir. Birinci ulaşım yeri, Tohma suyu tarafındaki doğu duvarındadır. Burada 80 basamaktan fazla ve taşların oyulması ile yapılmış olan merdivenlerin yeri halen bellidir. Buradan sağlanan ulaşımla kaleye güvenli bir şekilde su temin edilmiş ve hemen karşıda bulunan mağaradan çıkan ılık su ile insanlar ihtiyaçlarını karşılanmıştır. (Bu su Kudret Hamamı olarak bilinir ve günümüzde aktif olarak kullanılmaktadır.) Kalenin ikinci kapısı halen mevcudiyetini koruyabilmiştir, restoresi yapılmıştır. Kapının giriş tarafı üzerinde dört satırlık bir kitabe bulunmaktadır. Kalede bulunan geçide açılan bir koridor ve iki tarafında koridora açılan oda kalıntılarını taşıyan eyvanlar mevcuttur. Bu odalar, kapı muhafızları ya da diğer bazı şahıslar ve işler için kullanılmıştır. Koridorun batı tarafında bir pencere bulunmaktadır. Kale de görev alan üç görevli ve özelliklerinden kısaca bahsedelim. Kalenin Osmanlı şehrinde önemli fonksiyonları bulunmaktadır. Şehrin güvenliğinin sağlanmasında, dışarıdan gelecek bir düşman saldırısında kale sığınılacak yerdir. Ayrıca suçluların yakalanıp konulduğu ve aynı zamanda devlete ait kıymetli eşya ve paranın, tüccarın değerli mallarının muhafaza edildiği yerdir.

Kale Mustahfızı 

Darende’ye ait bir tahrir kaydında “Mustahfızan-ı kal’a-i Darende başlığı altında Darende kalesinde bulunan askeri görevlilerden bahsedilmektedir. Mustahfızân ya da tekili olan mustahfız kelimesi;  kale görevlilerinden bir görevlinin unvanı değil, çoğunlukla bu görevlilerin bütününü içine alan umumi bir unvan olarak kullanılmıştır. 

Darende kalesindeki tımarların gedik usulüne tabi olduğu ve sayılarının sabit olduğu görülür. Bunlar kapıkulu yeniçerilerinden, yerlikulu denilen yeniçerilerden, topraklı süvarilerden ya da gönüllüler arasından seçilirdi. Kalenin dışında ise yerlikulu denilen yani yerli yeniçerilerin bir kısmı ile topraklı sipâhiler bulunmaktaydı. Darende kazasından 500 kişilik yerlikulu yeniçerisi temin edildiği kayıtlıdır.

Dizdâr

Farsça bir kelime olan dizdâr, kale muhâfızı ve kale komutanı anlamına gelmektedir. Dizdârlar, kalede yaşayanların mülkî ve askerî âmiri idi. Dizdâr genellikle kapıkulu askerleri arasından beylerbeyinin arzı ve yeniçeri ağasının mektubu ile atanırlardı. Hizmetinin karşılığı olarak kendisine tımar tevcih edilmekteydi. Sefer esnasında orduya katılmakla yükümlüydü. Beylerbeyi, sancakbeyi ve kadının idi. Herhangi bir suistimali olduğunda yine bunların arzı ile görevden alınırdı. Dizdârlar, kaleye girip çıkan malların gümrüklerini ve reâyânın başta ispenç olmak üzere, vergisini tahsil ederlerdi. maaş (ulufe) veya her çeşit vergi gelirleri kendisine ait olması demek olan serbest tımar tasarruf ederlerdi. Doğrudan doğruya hükümet merkezine bağlı olurlardı. Kendilerine direkt olarak hüküm gönderilebilirdi. Bunların tayin işlemleri ve berâtları devlet merkezindeki Ruus kalemi tarafından yürütülürdü. Dizdârlar, kale erenleri (muhafızları) ile birlikte şehrin dışarıya karşı emniyetini sağlarlardı. Şehir emniyetinin tek sorumlusu bunlar değildi. 

Subaşı

Subaşı Osmanlıların ilk devirlerinde şehir muhafızı konumundaydı. Bir şehrin fethinden sonra kadı ve dizdar tayin edilirken subaşı da görevlendirilirdi. Osmanlılar ’da subaşının görev ve yetkileri kanunname ve yasaknamelerle tayin edilmiştir. Subaşının adı sancak beyi ve kadıdan sonra anılmaktadır. Mahallî konularda, kanun ve nizamların uygulanmasında söz sahibidir. Subaşı önce suçluyu arayıp bulur, adalet huzuruna götürür, gerektiği durumlarda teftiş görevini de yerine getirirdi. Subaşılık, biri mirî subaşılıktır ki, şehirlerde muhtesibin vazifelerini yaparlardı; diğeri ise tımar subaşılığı idi ve sipahilik ile sancakbeyliğinin arasında bulunan bir vazifedir. İşte bunlar eyalet ve sancak merkezine bağlı küçük şehir, kasaba ve nahiyelerin idare sorumluluğunu üstlenirlerdi. Bunların da dirliği tımardı ve tımar tasarruf eden diğer görevliler gibi askerî ve diğer vazifelerini yerine getirirlerdi. Katib Çelebi, Cihânnümâ isimli eserinde Darende şehri için “mahsus kâdîsı ve Divriği begi tarafından subaşısı vardı.” kaydını düşmüştür. Bu kayıttan anlaşıldığı üzere sancak beyinin Darende’deki işlerine vekalet etmek üzere bir subaşı bulunmaktadır.