Dost meclisleri beslenme, donanma, huzura bürünme ve gönlü inşiraha büründürme ortamlarıdır. Kültür ve medeniyetimizde sohbetin ayrı bir vardır. Sohbet toplantıları dostları bir araya getirir. Sohbet meclislerinde hal transferleri gerçekleşir. Sohbet meclislerinde hamlar olgunlaşır, kâmiller örnek alınır. Sohbet meclisleri halka şeklinde teşekkül ettirilir. Sohbetlerde sözün en kalitesi, nağmenin en güzeli, ikramın en tazesi, haberlerin en güzeli paylaşılır. Sohbetlerde şekil ve endamlar değil gönül ve cevherler belirgin hale dönüştürülür. Kavgaları gideren, küslükleri ortadan kaldıran, yavanlıktan kurtaran, cehaleti kovan, stresleri dağıtan ve yalnızlıktan kurtuluşu sağlayan sohbet meclisleri yarenlerin toplandıkları özel ortamlardır. Sohbetlerde kıvama erebilmek, sohbetlerden hakkıyla faydalanabilmek, sohbetlerin istediği kıvama erebilmek için meclisin kıvamına ermek gerekmektedir. Osman Hulûsî Efendi bir şiirinde davet edildiği bir meclisteki konuşulanlardan duyduğu rahatsızlığını dile getirmiş¸ bir müddet dinledikten sonra orada bulunanlara yaptığı nasihatten söz etmiştir. Osman Hulusi Efendi manzumesinde sohbet meclislerinde sergilenen kimi uygunsuz tutum ve davranışlarla bir kısım yersiz söz ve söylemlerden bahsetmektedir. Sohbetin tadını kaçıran, meclisin huzurunu bozan, katılanların seviyesini düşüren kimi kusurların düzeltilmesini istemektedir.
Bugün vardım kurulmuş bezm-i gam hâl-i ferâgat yok
Birikmiş ehl-i firkat cem’i hâtırdan alâmet yok
Oturmuş kimi almış kimi satmış bir pâzârlıkda
Kuru sevdâ peşinde yelmede artık nihâyet yok
Dedim maksûdunuz cem’ eylemekken hâtırı hâlâ
Bozulmuş bir düzendir halvet olmuş hâl-i vahdet yok
Ne mâtem-hâne gaybet hâl-i vahşet sanki sohbetdir
Yiyip içmekdeler hep şart-ı ülfet terk-i külfet yok
Her iş erbâbı almış her metâın meclise gelmiş
Bezenmiş meclis ammâ aşk ile tâb u tarâvet yok
Açarlar genc-i gaybetden saçarlar dürc-i kesretden
Dedim esbâbınız hoş lâkin esbâb-ı muhabbet yok
Oturdum her taraf gözden geçirdim cümleyi bir bir
Güzeller çok oturmuş bezme sultân-ı melâhat yok
Dediler cem’imiz Hak cem’idir hep bezm-i vahdetdir
Dedim deryâ o deryâdır velâkin dürr-i hikmet yok
Dediler pîr-i kâmilden el aldık ders-i tevhîdden
Dedim pîr kâmil ammâ ki mürîdde kesb-i himmet yok
Tarîkat pîri hâşâ kimseyi ilhâda sevk etmez
Ana teslîm olanda pîr-i râha hüsn-i niyyet yok
Tarîkatdan tutup bir el hakîkat oldunuz muhtel
Maârif kılmadınız hal ki icrâ-yı şeriât yok
Erişip fakr-ı tâmma “fakr u fahrî”den abâ giymiş
Kanı bir pâk-dil bir merd-i meydân-ı kanâat yok
Çıkıp meclislerinden anlara son söz vedâ etdim
Hulûsî kûşe-i vahdet gibi semt-i selâmet yok[1]
Gamla dolu bir meclise vardığını söyleyen Hulusi Efendi, mecliste herkesin halinden memnun olduğunu, kimsenin oradan ayrılasının olmadığını gözlemler. Mecliste bulunanların değişik fırkalara mensup olduklarından bahseden Hulusi Efendi bedenleriyle bir arada bulunan o insanların gönülleriyle birbirinden ne kadar ayrı olduklarını, ruhlarını hoşnut kılacak bir durumlarının olmadığından bahsetmektedir. Bedenen birlikte ruhen darmadağınık durumda olan bu meclis erbabını şiirinde bizlere şu şekilde tanıtmaktadır: Bu meclistekilerin kimi bir şeyler almakta¸ kimileri de bir şeyler satmaktadır. Her biri¸ sonu gelmeyen bir kuru sevdanın peşinde koşup gitmektedir.
Orada toplananlara; “Sizler burada toplanmakla birbirinizin gönüllerini¸ hatırlarını hoş etmediğiniz gibi¸ ne yazık ki aranızda vahdetten¸ birlikten de eser yok.” diye hatırlatmada bulunur. Sözlerinin devamında gıybet ettikleri halde toplantılarını neden sohbet meclisi gibi takdim ettiklerini sormaktadır. Meclislerine işret âlemine, yiyip içmeden ibaret toplantıya benzetmekte, onlardan külfeti bırakıp ülfeti şart koşan bir kimsenin de bulunmadığını dile getirmektedir.
Öyle sohbet meclisleri ki birlikteliklerini iş görüşmelerine çevirmişler. Herkes menfaatlerini devşirmenin derdine düşüp işini gücünü gördürmenin derdine düşmüşler. Bulundukları makamları allayıp pullayarak kendi geleceklerini ve menfaatlerini korumanın çabasını gütmüşler. Sohbet meclisinde aşk ve muhabbetten eser bırakmamışlar.
Böylesi topluluklar meclislerinde gıybet hazinelerinin ağzını sonuna kadar açıp olur olmaz herşeyi buralarda konuşup dururlar. Ben de kendilerine şöyle dedim: “Evet¸ ele aldığınız çok çeşitli konularınız var ama sizde ne yazık ki muhabbetten bir eser yok.” Ben de bu meclise oturdum ve her tarafı bir bir gözden geçirdim; dikkatlice takip ettim. Dedim ki: “Evet burada güzeller gelip oturmuşlar. Ama meclisi sohbetiyle güzelleştirecek bir sultan yok.”
Onlar¸ “Bizim bu meclisimiz hak ve hakikat meclisi, vahdet bezmidir.” deyince ben de kendilerine; “Evet denizler hep birdir ama her birinde inci olmadığı gibi sizin bu meclisinizde de hikmet incileri bulunmamaktadır.” dedim. Karşı cevabım üzerine onlar; “Biz kâmil bir zâttan tevhid dersi aldık, intisap edip kendisinden el aldık.” dediler. Kendilerince hazır cevaba bürünen bu perişan zümreye; “Evet pîriniz kâmil ama müritleri ondan himmet elde edememişler.” diye cevap verdim.
Tarikat pîri dediğiniz maneviyat önderleri başkalarını dinin buyruklarını ihmale, İslâmî çizginin dışına çıkmaya davet etmez. Tarikat pîri sağlam çizgide ise o zaman ona intisap edenlerin iyi niyeti yok. Her ne kadar sizler bir tarikata girmiş, bir tarikat pirinden el almışsınız. Anlaşılan tarikatınızda değil sizde bir problem var. Düşünceleriniz bozuk, tutum ve davranışlarınız yanlıştır. Siz de marifet de yok şeriata uygun hareket de yok. Sizin bilgelik ve şeriata bağlılığınız kalmamış.
Peygamber Efendimizin hayat prensibi, onun; “Fakirlik benim övüncümdür” beyanıdır. Peygamber Efendimiz fakrı saltanat olarak görürken siz de ne gönül temizliği ne de kanaat duygusu bulunmaktadır.
Böylesi acı gerçekleri söyleyerek onlara veda edip meclislerinden çıktım. Sonra kendi kendime dedim ki: “Ey Hulûsî! İnsanlardan uzaklaşıp vahdet köşesinde tek başına olmak gibi selâmet semti yok.”
Osman Hulusi olarak görüntüde işi kurtarmayı değil özün özüne sahip çıkarak işe yarar bir çaba sarf etmeye davet etmektedir. Sohbetler ilim, irfan, aşk ve insanlık meclisi olsaydı oradan hamlar kâmil olup çıkardı. Tarikat, cemaat, cemiyet ve dostluk halkaları menfaat devşirme adresleri değil şeriat ağacının hakikat meyvelerinden beslenme adresleri olmalıdır.
[1] Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi.
[2] Es-Seyyid Osman Hulûsi Darendevî, Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, haz. Mehmet Akkuş & Ali Yılmaz, Nasihat Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2013, s. 128-129.