Ömer HİDAYET


Şehrin Hikayecileri


                                                      

Romanın ,modern hayatımıza girmesi ile mahremiyet, ciddi anlamda sorgulanmaya başlandı. İtiraz etmeden kabul edelim, gizlimiz saklımz kalmadı. Herşeyi tartışır olduk, süratle gündemimize almaya başladık. Kullandık attık. Konuştuk sıradanlaştırdık. Susmayı acziyet, konuşmayı modernitenin nimetleri olarak kabullendik.

Roman, uzun uzun betimlemesi, olay ve olguları derinlemisine anlatması ile hikayeden ayrıldı. Hikaye, bir anın ,bireyde oluşturduğu ruhsal ve mekansal izdüşümünü, bir kesit olarak anlatmayı yeğledi.

Hikaye , roman okumak, bir dönem ,kallavi adamlar arasında, hafif sıklatte bir iş ve eylem kabul edildi. Bu yüzden, bir çok adam akıllı yazar ve düşünürlerimiz, roman okumamakla, hikaye eline almamakla övünür olmuşlardı. Bu tercihlere birazda meşreb ve mantık farklılığı açısından bakmak gerekirdi. Fikri ve entellektüel yazılar kaleme alan aydınımız, doğrudan tahliller yapmak, analiz ve incelemede bulunmak,hüküm vermek, sonuç elde etmek, tarihe tanıklık edecek, daha güncel ve geniş metinler yazmayı önceledi ve yeğledi.

Millet olarak okumadığımızın artık bir hükmü fermanı kalmadı. Basılan kitapların dünya standartları ile boy ölçüşecek bir yoğunlukta olduğu bilinmektedir.Tür olarak, roman ve hikayenin başı çektiği, inceleme ve araştırma yazılarının arkadan geldiği, şiirin ise her zamanki gibi edebiyatın garip ve az okununan evladı olmaya devam ettiği artık, iftiharla konuşacağımız güzel bir mecraya doğru akmaktadır.

Günümüz Hikayeceliği

Modern dilin kullanılması, köyden şehre göç ile hızlandı. Yalnız bireyin, dört duvar ardına sıkışıp kalmış metropol insanın duygu dünyasına iyi geldi. Büyülü gerçeklik, modern yazın hayatının tüm türlerini etkilemeye başlamıştı. Latin Yazar, Markez; Yüzyıllık Yalnızlık ile bu türe , en iyi örnek teşkil etti. Rasim Özdenören ağbi, Kuyu, Çözülmeler tarzı yazdığı eserleri ile, çağdaş insanın yalnızlığını ve sıkışmışlığını kaleme aldı. Müslümanca düşünmenin süratle kaybolduğunu, batı kaynaklarının ve modern şehrin insanımıza yön ve yol bulmada, çare olmadığını dile getirdi.

Hikacelik deyince, kopuşun, küçük aşk hikayelerinin, kasaba ile şehir  arasında kalmış insanların, acılarını, yalnızlıklarını, çaresizliklerini kaleme alan Mustafa Kutlu, benim için hikaye dalında öncü ve üstad bir  modeldir. “Hepimiz Gogolun paltaosundan çıktık” espirisi içinde, bir çok hikayeciye, yol ve yön göstermiştir.

Hüseyin Su, Cemal Şakar, Aykut Ertuğrul, Mustafa Çifçi, Güray Süngü, Fatma Barbarosoğlu, Sibel Eraslan gibi günümüz hikayeceleri, yarınlara bırakacakları , insanımıza umud bahşeden, tasvir ve tahlilleri ile günümüz insanın açmazlarını inceden inceye kaleme aldıkları eserler verdiler. Burada adlarını zikredemediğimiz, bu alanda bir kaç eserle anılmayı ve yad edilmeyi hak eden değerli hikacilerimiz bizi mazur görsünler.

Hikayeclikte; Ana Tema Korku ve Yalnızlık mı?

Büyülü gerçeklik, rasyonalitenin acımasızlığı, bireyi kendi içinde yalnızlaştırmış, dolayası ile korkuları ile yüzleşmeye yol açmıştır. Hikaye örgüsü, çoğu kere, bireyin korkularını derinlemesine yaşatmak, yalnızlığın terk ettiği çaresizliğe dikkat çekmek için, öykü boyu anlam ve ifade bütünüğü gözetilmiştir. Toplumsal gerçeklikten, bireysel aforizmaya doğru, kalem oyanatılmıştır. Modern insan, kendini, kendi hikayesini satır aralarında, sörükleyeci bir dille bulmaya çalışmıştır. Bir kişide,bir kaç karekteri aynı anda deneyen hikayeci, form ve teknik olarakda, çağın insanını en iyi ifade ettiğini düşünmektedir. Kısa, vurgulu, topyekün hayatı bir form içinde anlatan hikayeler, bir solukta okunmuş, değer bulmuştur. Okuyucu tarafından çoğu kere, olayın örgüsü içine dahil edilerek, öyle değil mi sevgili okuyucu, bu hikaye burada bitmez, konuşmaları ile bir tarz geliştirilmiştir.

Emine Batar ve Islıkla Çağrılan

Korona dolayası ile bol bol hikaye okuma fırsatım oldu. Doksan sonrası başlayan ve bügüne gelen kuşağın hikayecilerini ,birkaç hafta içinde,yoğun bir okuma imkanız oldu. Aykut Ertuğrul, Güray Süngü,Mustafa Çifçi, Melisa Kesmez, Ahmet Böke, Mustafa Uçurum, Hayriye Şahin ,Ali Necip Erdoğan,Sema Kaygusuz , okumakda geç kaldığım , kitap ismiyle anmak istediğim Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken hikayesi ile öğretmen kökenli hemşehrimiz Emine Batar’ın yayınlanmış dört kitabını, birazda karşılaştırmalı, yayın yıllarına göre okumaya çalıştım.(Uzayan Gölgeler, Islıkla Çağrılan,Turuncu Ölüm, Düğün Daveti)

Korku, umut, yalnızlık, aile içi anlaşmazlıklar, farklı karektede ele aldığı örnekler,şiirle bezediği sayfalar, ölüm ve ötesi, sorgulamalar, bireyin iç  dinginliğini elde edeceği açmazlar(Islıkla Çağrılan öyküsü, pedegojik açıdan da ele alınması gereken güzel bir örnek olarak) işlediği konuları bir çırpıda sayabilirim.

Otuz yılını eğitime adamış, zaman zaman bu alanda kalem oynatmış, sorunları ve çözüm yollarını dile getirmiş biri olarak, Emine Batar’ın Islıkla Çağrılan öykü metni, başlı başına ele alınması, incelenmesi gereken bir yetkinlik ve muhtevaya sahip, örnek bir öykü kitabı.

 Eğitimde, bir türlü çözemediğmiz,   yetenekleri keşfetmede ağırdan aldığımız , bir türlü bireye dokunamadığımz, yönlendirme yapamadığımız, merkeziyetçi, otoriter, basmakalıp  düşünceler içinde boğulup kaldığımız, öğrencilerimize başta gençlere gerekli yönlendirmeyi yapamadığımız aile içi bir açmaz yaşamın, sürüp giden hikayesini, sade, yalın, aforizmlara yere yer atıflar yaparak,farklı bir tekniğin ip uçlarını, tek bir hikaye bütünlüğü içinde kaleme alır, Emine Batar.

Yarınlara kalacak, güçlü bir hikayeci olduğunu, bu ülkenin yüreğine dokunan metinleri kaleme almaya devam etmesini, çevremize tavsiye ederek destekliyor, yeni eserler beklediğimizi, belirmek isteriz, Emine Batar’dan. Emeğine,kalemine ve yüreğine sağlık