Allah ve kulları arasındaki ilişki içtenlik üzerine olmalıdır. Kul olarak Rabbimize karşı edepli ve hürmetkâr olarak davranmamız kulluğumuzun şiarıdır. Kesrete aldanıp dikkat ve ilgimizi başka yönlere yöneltmemiz kaybolup dağılmamıza yol açacaktır. Yegâne umut kapısı Hakk’ın katıdır. Hak’tan gayrısından beklentiye koyulmak baştan sonra serap ve hayaldir. İnsan aciz bir varlıktır. İnsanı güçlü, aziz ve saygın kılacak yegâne izzet kapısı kulluk şerefidir. Acizliğini idrak eden, münacaat dilini şiar edinen, dileğini Hak’tan isteyen kişi her daim Hakk’ın kapısını çalmaya devam eder. Kuluna dua edebilme imkânını bahşeden de dua edildiğinde cevap veren de ancak Allah’tır. Osman Hulusi Efendi duayı kulluğun sırrı, ibadetlerin özü ve ruhu olarak görmektedir. Osman Hulusi Efendi duanın hakikatini şu şekilde dile getirmektedir:
Ümîd kapında recâ tapunda kulluğum sana
Ey pâdişâh-ı hüsn kapında kul senin atâ senin
Sevdim demekle mümkün değil ki sevem seni
Cânım meğer ki sen sevesin bendeni hubb-i rızâ senin
Senden ne isteyem âsitânına durup ne duâ edem
İstemek bilmeyen gedâ senin istenecek duâ senin
Sen âşinâlığınla açasın yüz âşinâ kılıp
Bî-gâne senin demem ki âşinâ senin
Ey tabîb-i hâzık-ı Hak Hulûsî hastaya
Bir şifâ bahş eyle ki derd senin devâ senin.
Hakk’ın gedası olduğunu ve sadece O’ndan dilendiğini belirten Osman Hulusi Efendi, mahviyet duygusuyla acziyetini itiraf etmekte, Hak’tan neyi ve nasıl isteyeceğini dahi bilemediğinden bahsetmektedir. Duayı münacat dili bağlamında değerlendiren Hulusi Efendi, Rabbi ile iletişimi samimiyet ve teslimiyet bağlamında ele almaktadır.
Sûfî divanlarda münacatlar, genellikle kaside tarzında yazılmış olup uzun manzumeler tarzında veya mesnevî ve kıtalar hâlinde ortaya konulan nezih ürünlerdir. Osman Hulusi Efendi gazel tarzında yazdığı güzel bir münacat örneğini şu şiirinde bizlere armağan etmektedir.
Mücrim günâhkârım şehâ yâ Rabbenâ va’ğfir lenâ
İhsânı kıl eyle atâ yâ Rabbenâ va’ğfir lenâ
Sensin bizim ilâhımız iki cihân penâhımız
Artdı cürm ü günâhımız yâ Rabbenâ va’ğfir lenâ
Ayıbların Settâr’ısın mücrimlerin Gaffâr’ısın
Âlemlerin Hünkâr'ısın yâ Rabbenâ va’ğfir lenâ
Arz u semâ ins ü melek tuyûr u vuhş suda semek
Senden dilerler hep dilek yâ Rabbenâ va’ğfir lenâ
Bakma şâhım noksânıma cürmü büyük isyânıma
Verme halel îmânıma yâ Rabbenâ va’ğfir lenâ
Hulûsî bâbında gedâ ihsânını ister şehâ
Sensin kerem-kân-ı sehâ yâ Rabbenâ va’ğfir lenâ.
Osman Hulusi Efendi bu şiirinde, günahkâr ve isyankâr bir kulun, ihsanı ve ikramı bol olan Cenâb-ı Hakka yakarışını, O’ndan af ve bağışlanma isteyişini gayet samimi bir şekilde ifade etmektedir.
Dünya ve ahirette tek sığınağımızın, bizi koruyup gözeten tek ilâhımızın Allah olduğunu ortaya koymaktadır. Suçumuz ve günahımızın ne denli çok arttığına dikkatleri çekmekte, Allah’tan bizleri affedip bağışlamasını niyaz etmektedir.
Allah’ın es-Settâr ve el-Gaffâr ism-i şeriflerine sığınıp Allah’tan günahlarımızı bağışlamasını niyaz etmektedir. Bütün varlıkların hakimi olarak Allah’tan bağışlanma dilemektedir.
İnsan, melek, cin, hayvan cinsinden, kuşlar ve balıklar zümresinden yerde ve gökte ne varsa her mevcudatın Rabbimizden medet umduklarını söylemekte, acizliğini itirafla bağışlanma dilemektedir.
Allah’a şahşar şahı, sultanlar sultanı ve yegâne otorite sahibi güç olarak niteleyen Osman Hulusi Efendi, noksanlarımız, suçlarımız ve isyanlarımızın çok büyük oluşu yüzünden imanımıza halel gelmesinden korkmakta, kendi şahsından hareketle hepimizin acziyetine dikkat çekmekte Allah’tan af dilemektedir.
Hulûsî Efendi kendisini fakr u zaruret içerisinde görüp Hakk’ın kapından medet bekleyen geda olarak nitelemektedir. Allah’ı ise her türlü cömertliğin ve keremin biricik kaynağı olarak görmektedir. Her beyitte bizleri bağışla ve bizleri affet nidasını beyan kılmaktadır.
Divan’ında her vesileyle dua ve münacatta bulunan Osman Hulusi Efendi, duayı ibadet olarak görmektedir. Acizliğini idrak eden dervişlere yakışanın Allah’a sığınmak, el açıp Allah’tan istemek, boyun büküp Hakk’a yalvarmak olduğunu söyler. Bollukta da darlıkta da, sıkıntılı halde de rahat durumlarda da Allah’a yönelmeyi dervişleri için en çıkar yol olarak görmektedir. Dervişlikte çoluk çocuklara güvenmenin, mala ve mülke bel bağlamanın, sağlık ve afiyette oluşa bel bağlamanın, gençlik ve bahadırlıkla caka satmanın yersizliğine dikkat çeker. Bahsi geçen imkânların herbirini Allah’ın kullarına ihsanı bağlamında değerlendirmektedir. Varlıkla avunmayı yoklukla dövünmeyi yersiz görmektedir. Bizleri lütfun da kahrın da, varlığın da yokluğun da O’ndan geldiğini idrake davet eder. Verdiği nimetlere şükredersek lütfunun arttırılacağını müjdelerken, bir imtihan olarak her şeyin elimizden gitmesinin de mukadder olduğuna dikkatimizi çekmektedir. Şiirlerinde verenin de alanın da Allah olduğuna inanan kulların bahtiyar olacaklarını bizlere hatırlatır.
Bir şeyin yok olmasından korktuğumuzda, bir günaha düştüğümüzde, varlıkta ve yoklukta, zenginlikte ve fakirlikte, sağlıkta ve hastalıkta, bir imkâna kavuştuğumuzda ve elimizdekiler uçup gittiğinde daima müracaat edeceğimiz yol duadır.
Osman Hulusi Efendi, duanın kabulünü samimi ve içtenlikle yapılmasına bağlamakta, dua ettiğimizde Allah’ın duamıza icabet edeceği vaadini hatırlatmaktadır. Duanın kabulü noktasında bizlere bir diğer edebi öğretmektedir. O da dualarımızda Peygamber Efendimizi anmaya özen göstermektir. Zira ilahi rızaya erebilmeyi Peygamber Efendimize tabi olmaya bağlamaktadır. Hulusi Efendi bir gazelinde, Allah’a dua ederken “Habîbin hakkı için duâmı kabûl et” diye Hakk’a yakarmaktadır. Duanın kabul olmasını isteyenlerin aynı zamanda gönül aynalarını her türlü dünyevî kirlerden arındırıp tertemiz kılmalarını istemektedir. Hulûsî Efendi fakir ve muhtaç bir kul olarak ihsan ve inayetini dilemek maksadıyla huzur-ı ilâhîye geldiğini şu şekilde ifade etmektedir:
Yüzümü tutmuşum yâ Rab bana eyle inâyâtı
Habîbin nûru hakkiçün kabûl et bu münâcâtı
Göremez çeşm-i nâbî-nâm o sevgili dil-ârâsın
N’olur yâ Rabbî ref’ eyle aradaki hicâbâtı
Bu dil dil-dârını görsün açılsın dîde-i cânım
Cemâlinin şuâ’ından unutsun gayrı hâlâtı
Visâl-i îdine nâil kılıp bu cânımı dostun
Mutahhar eyleyip gönlüm gider dilden hayâlâtı
Musaffâ hamr-ı vahdetden içirip rûhumu kandır
Hayât-ı câvidân bulup bile âlî kemâlâtı
Gönül âyînesinden sil bu mâ-sivâ gubârını
Cemâline olup mir’ât bula tâ izz ü gâyâtı
Hulûsî kapına geldi diler ihsânını yâ Rab
Fakîr ü sâil ü muhtâc umar senden mihâdâtı
Yüzümü tutmuşum yâ Rab bana eyle inâyâtı
Habîbin nûru hakkıçün kabûl et bu münâcâtı.
Yüzünü Hakk’a çeviren, Hakk’a yönelen ve O’nun huzurunda olduğunu dile getiren Hulusi Efendi, hâlini Allah’a arz eder. Allah’ın habibi Hz. Muhammed’in (s.a.v) yüzü suyu hürmetine kendisinin bu yakarışını kabul etmesini niyaz eder. Allah’tan kendisine yönelik inayetini ve yardımını ihsan etmesini ister.
Allah’ın lütfuyla aradaki perdeler kalkmayacak olursa, görme engelli gözlerinin kalplere ferahlık veren ve gönüller açan sevgiliyi göremeyeceğini beyan eder. Cemalullahı görmeye engel olan bütün perdeleri kaldırmasını Hak’tan niyaz eder.
Gönül gözünün açılmasıyla gönle ferahlık veren sevgiliyi görme dileğini iletir. Gönlünün ilahi nurlarla dolup taşmasını, Allah’ın dışındaki her türlü ilgi ve alâkayı kesip sadece Allah ile olmayı arzulamaktadır.
Hakk’a vuslatı bayram olarak gören Hulusi Efendi, masivadan sıyrılmayı, tüm alakalardan kurtulmayı, ilahi muhabbetle gönlünü safi kılmayı arzulamaktadır.
Her türlü şirk duygusundan uzaklaşıp vahdet iksirini yudumlama lütfuna ermeyi dilemekte, ruhunun ilahi muhabbetle doyuma ulaşmasını niyaz etmektedir. Gönlünün ancak ulvi duygularla ve manevi kemalatla kıvama ereceğini beyan kılmaktadır.
Gönül aynasının is pastan, toz topraktan arındırılarak cilalanmasını, ilahi rızayı elde edip cemalullahı müşahede edecek bir kıvama ermeyi, gönlünü izzet ve şerefe erdirecek kudret tecellisinin gerçekleşmesini niyaz etmektedir.
Kendini fakir bir kul, zavallı bir dilenci ve her an Allah’a muhtaç bir kişi olarak gören Hulusi Efendi, istirahat mekânı olarak cennete kavuşma duasını yenilemektedir.