bağrı yanık: (Söz öbeği biçiminde bir deyimdir.) Çok acı, sıkıntı, dert çekmiş; perişan.
“Gel bağrı yanıklarla her dem uyanıklarla / Dil-dârı tanıklarla meyl-i mey-i aşk eyle” (D. 275)
baş eğmek:1. Takdir duygusu ve saygı ile selama durmak. 2. Razı olmak, kabul etmek, katlanmak.
“Derde düş oldukça dil dosttan devâ hâsıl kılar
Cevrine eğdikçe baş zevk u safâ hâsıl kılar”( D. 43 )
başı önünde: Çok utangaç, utanan; ezilip büzülen, kötü durumda olan.
“ Düşmanının fırsandı başın önünde idi, sen baş fırsandı düşmanına verdin.” ( 8. M.)
boyun vermek: Tahammül etmek; sırtlamak.
“Boyun vere her zahmete katlana / sabır ede her acıya tatlana
Mihnet çeke yaya iken atlana / Hakîkat güllerin derem der ise.” (D. 282)
bülbül olmak: Gitgide neşelenerek konuşmak.
“Açılır gönlü gül olur / Söyler dili bülbül olur.”( D. s. 82 )
can gözünü açmak: Gönül gözünü açmak.
“Görmeğe anı aç can gözünü / Vâkıf ol cümle esrara gönlüm” (276/7; D. s. 191)
candan geçmek: Ölmek.
“Geçer candan âşık da yârdan geçilmez.” (D. s.107)
can(ın) kurban olmak: Aşk yolunda yar yoluna kendini adamak; Uğruna ölebilecek kadar sevmek.
“Bir gün atar da tîr-i müjgânı kasd-ı câna
Nâgâh Hulûsi cânın kurbân olur olur ya.” (D. s. 5)
cihanın varına itibar etmek: Mal, mülk ve servete meyletmek.
“ Yârın cemâl-i seyridir kâr u varımız
Yokdur cihanın varına i’tibarımız.” ( D. s. 111 )
değmez bir para: (Söz öbeği biçiminde deyim.) Hiç değeri yok, önemsiz bir para; işe yaramaz.
“ …hususan belde-i tayyîbeden (add)olunan vatanını değmez bir para mukâbilinde zahmetini satın alarak ayrıldın.” (59. M. )
dem vurmak: Söz etmek, anlatmak; Bilgisi ve yetkisi olmayan bir konuda uzun uzun konuşmak.
“ Kanâat yolunda tevekkülün doğru gösterdiği izlerden dem vurdukça…” ( 59. M. )
derdi yok: (Söz öbeği biçiminde deyim.) Gamsız, dert, tasa taşımayan.
“Ey Hulûsi derdi yoklardan devâ etme taleb /
Derdi yoklar derdine kandan devâ hâsıl kılar. “(D. s. 44 )
derde boyanmak: Baştan aşağı düşünmek, fikre ve zikre dalmak, dertlerle hemhal olmak.
“Uykudan uyan derdlere boyan
Aşk oduna yan âvâre gönlüm.” ( D. s. 191 )
dil ka’besi : Gönül, yürek /kalb.
“ Beyhûde canın sıkıp insanlığından çıkıp
Dil Kâ’besini yıkıp bir cân incitmeyesin.” ( D. s. 161 )
dost rengine boyanmak: Sevdiğinin, dostunun, yârinin yolundan gitmek; onu izlemek.
“Dost rengine boyan(up) da bu rengi bırak ki
Boyanmaksızın rengine ol yâra varılmaz.” (D. s.94)
elden bırakmak: Terk etmek.
“…gayrının kaydını elden bırak.” ( 8. M. )
ele almak: 1. Öncelikle incelemek. 2. Kontrolü altına almak.3. Gerçekleştirmek üzere bir işe başlamak
“ Azıcık gönlümüzü ele alsan ne olur?” ( D. s. 425 )
elinden pişmek: Onun vesilesiyle yol almak; Olgunlaşmak.
“Düştüm odlara piştim elinden.” (D. s.224)
elinden tutmak:1. Birine yardım etmek, birini sıkıntılardan kurtarmak, yardım etmek, kayırmak.
Birinin yolundan gitmek, onu izlemek.
“Elin tutanlar oldular “yedu’llâh” sırrına mazhar
Anın tuttuğu yol gibi sırâtü’l-müstakîm olmaz” (D.99);
“Düştüm ayaktan tut elim olsun bir piyâle sâkiya
Firkatle lâl oldu dilim / Rahm et bu hâle sâkiya “ ( D. 340 )
etek tutmak: (Tas.) Bir mürşide bağlanmak; Bir şeyhe mürid olmak.
" Tutup bir etek ol ballı petek.
İnle bülbül tek Hakk’ı zikr eyle.” /D. s. 265)