Cemil Gülseren


OSMAN HULUSİ EFENDİNİN ESERLERİNDE DEYİMLER (5)

OSMAN HULUSİ EFENDİNİN ESERLERİNDE DEYİMLER (5)


yoldan çıkarmak: Yasa, gelenek, din ve ahlâk kuralları dışında davranmasına ve sürekli öyle yaşamasına yol açmak; Kötü yollara sap(tır)mak; Muhabbetten mahrum bırakmak. 
                “Ehiller ile konuş ta ki ehil olasın
                Seni yoldan çıkarır derilme yobaz ile.” (D. s. 278); Atalarımız bu konuda şöyle demiş:  Yoldan çıkmak ayıp değil, yola girmemek ayıp.
yolunu tutmak: Yolu seçmek, yola koyulmak.
                Tutmuş yolunu niyyet hem kayd-ı enâniyyet  / 
                 Tut yâr ile ünsiyyet geç gayr ile niyyetden.” (D. s.221)

Dilimizde, hayatımızda, kültürümüzde o kadar çok ‘yol’ ile ilgili deyim var ki bu bakımdan zengin bir birikime sahibiz. Yeri gelmişken bir kaçını da bu vesile ile sıralayalım: Yol görünmek: 1.Yolculuk gerektiği ifade edilir. “Kısmet olur ben bu ilden gidersem / Yüce dağlar yol görünür gözüme” (Karacaoğlan) 2. İşinden ayrılacağı belli olmak. Şu örnekte olduğu gibi olumsuzluk içerir: “Genel müdüre yol göründü.” 

Yol açmak, yol almak, yol aramak, yol / yordam bilmek, yol bulmak, yol etmek, yol iz bilmemek, yol kesmek, yol parası, yol üstü, yol vermek, yol yakınken,  yola gelmek, yola getirmek, yol çekmek, yolda olmak, yoldan kalmak, yol olmak, yolu doğrulamak, yoluna bakmak, yoluna çıkmak,  yolunu beklemek / gözlemek, yolunu bulmak, yolunu kaybetmek, yolunu kesmek, yolunu sapıtmak, yolunu şaşırmak, yolunu yapmak, yol / yolu tutmak, yolu yolsuza düşmek, yol üstü, Yola / yollara  düşmek, yola düzülmek /koyulmak, yola / yoluna koymak,  yola gitmek, yola revan olmak, yolu / ayağı düşmek, yollara dökülmek.  Atasözlerimizde de şöyle geçer: Koyun kırpmanın birden fazla yolu vardır. Yolla giden yorulmaz. Yolcu yolunda gerek. Borç vermekle, yol yürümekle tükenir. Yoldan kal, yoldaştan kalma. Kılavuzsuz yola çıkan yolunu şaşırır. Arkadaşın iyisi ile uzun yol yoktur. Ben hancı sen yolcu oldukça daha çok rastlarız. Yol bilen kervana katılmaz. Yolcular yanılır, yollar yanılmaz. Yoldan çıkmak ayıp değil, yola girmemek ayıp. Yol eri yolda gerek. Yoldaşın iyi ise Bağdat yakındır. Buraya bir de Çin atasözünü ekleyelim: En uzun yolculuk bir adımla başlar.
yüreği kebap olmak: İçi yanmak; Aşırı duygulu olmak.
                “Yüreğim kebap oldu derdim bî-hesâb oldu.” (D. s. 426)
yüz ağartmak: Günahlardan sıyrılmak, uzaklaşmak; arınmak; Övünülecek, gurur duyulacak davranışlarda bulunmak; Kendisine verilen bir işi başarıyla gerçekleştirerek mahcup etmemek.
              “Ağart yüzünün karasın ey bende-i Hakkî 
                Ol bârgeh –i yâra yüzü kara ile varılmaz. ( D. s. 94 )
yüz ağı: Onuru, şerefi; Namus;  Utanmaya sebep olacak bir durumu olmama.( Ad tamlaması biçiminde deyim)
                “Darende’nin yüz ağıdır Zâviyem.” (D. s. 216)

yüz çevirmek: Ona karşı gösterdiği ilgiyi kesmek; terk; ferâgat

“Âşıkına ma’şuk nice çevirmez aceb yüz” (274/5; D. s. 190)
yüz dönmek: Vefasızlık etmek; ihanet etmek; yüz çevirmek.
                “Öpmedim zülfünden özge kâkülün altında yüz
                Yüz nasihat ettiler yüz dönmedim yüzden yana.” (D. s. 374); 
                “Öldür beni sen çek tîğ-i cevri  
                  Yüz dönmek olmaz yârim kapından.” (D. s. 230)
yüz döndürmek: Yüz çevirmek; terk etmek; ilgiyi, yakınlığı kesmek.
                “Yüz döndüremez kimse senin nur yüzünden.” (277/1; D. s. 191)
yüz göstermek: 1.İltifat etmek, fırsat vermek, yüz vermek. 2. Baş göstermek, Doğmak. 
                “Toprak gibi ol her ayağın altına yüz koy
                devlet ki Hulûsi sana yüz göstere ol gülden içindir.” (D. s. 66);
                2. Meydana gelmek, olmak; baş göstermek; Kısmet olmak.
                “…Cisimler ne kadar bir arada dursalar zaruri bir müfârekat yüz gösterecektir.” (14. M.)
yüz koymak: Yere kapanmak, eğilmek, tevazu ile razı olmak, tabi olmak.
                “Toprak gibi ol her ayağın altına yüz koy
                devlet ki Hulûsi sana yüz göstere ol gülden içindir.” (D. s. 66);
                “Bu hâl ile geçer leyl ü nehârın  /  Yüz koyup inlersin ol âsitâna.” (D. s. 261);

Yüz koy kapısında niyazım arz et  / Ey bâd-ı sabâ var kûy-ı nigâra” (D. s.269); 

“Her ayağa yüz koyduğu Kays’ın niçin Leyla için  / 

 Her dikene yüz sürdüğü bülbül hezâr gül-i ra’nâ için” (D. s. 402)
                “Sular yüzün yere koyup çağlar akar deryâ deyü
                Deryâ neden cûşa gelir inler dem-â-dem derdden.” (D. s. 235) (Sular yüzünü yere koyup derya diyerek çağlar akar, (peki) derya niçin coşarak sürekli dertten inler.) *Bu beyitte çok güzel ve çok net bir ‘Hüsn-i Tâlil’ (Güzel Sebep Bulma Sanatı) örneği göze çarpmaktadır. Buradaki anlam ve sanata benzer başkaca meşhur örnekleri hatırlayalım: 
                “Bassa kenâr-ı cûya kadem pây bûs içün
                Bir birin basup gelür ey dil kenâre mevc” –Nâili- (Ey gönül, o güzel ne zaman ırmak kenarına gelse, onun ayağını öpmek için dalgalar birbirini çiğneyerek kenara gelirler.)

                “Hâk-i pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl
                Başını taştan taşa vurup gezer âvâre su”-Fuzûlî- (Su, senin ayağını bastığın toprağa- Hz. Peygamber’in-yetişmek için hiç durmadan ömür boyu başını taştan taşa vurarak gezmektedir.) 

yüz sürmek: Büyük sevgi, saygı gösterilen birinin katına / huzuruna çıkarken eşiğine, ayağına… doğru –yüzünü yere sürercesine- eğilmek. “Her ayağa yüz koyduğu Kays’ın niçin Leyla için  / 

 Her dikene yüz sürdüğü bülbül hezâr gül-i ra’nâ için” (D. s. 402)
yüz tutmak: Yüzü(nü) yöneltmek; Bir şey için belli bir durum almaya doğru yürümek; Yönelmek, ilerlemek, teveccüh etmek, meyletmek
                “Yüzümü tutmuşum yâ Rab bana eyle inâyâtı 
                Habîbin nuru hakkiçün kabul et bu münâcâtı” (D. s. 290) 
yüz (v)urmak: Yüz sürmek, Yere kapanmak; Başvurmak; Müracaat etmek, gitmek.
                “Yüzün yüzün kapısına yüz ursam da tabibimin  
                  Kılıp rahmı devâ-yı derd-i cânımdan haber verse” (D. s. 257)
zincir (v)urmak: Zincirle bağlamak; Özgürlüğünü elinden almak.
                “Mecnûn-sıfat boynuma zincîr urup amma  /  Varsam sana Leylâ.” (D. s. 3)