gâfil ömür: (Sıfat tamlaması biçimindeki deyim.) Sorumsuz bir hayat; gaflet içinde süren ömür.
“Ey gaflet oduna yanan / Gâfil ömür geçdi gider
Bu yokluğu bâkî sanan / Gâfil ömür geçdi gider.” (D.72)
gam çekmek: Tasalanmak, üzülmek, kederlenmek.
“Uşşâkı gam çekip de âh eyledikçe yârı
Âgâh olup bu hâle handân olur olur ya.” (D. s. 4)
gam yemek: Tasa etmek, üzülmek, kaygı çekmek.
“Beyhude gam yiye yiye geçdi ömür gitti ömür.” (D. s. 368)
gönlü açılmak: : Sevinmek, huzur bulmak, ferahlamak, rahatlamak.
“Açılır gönlü gül olur; söyler dili bülbül olur”( D. s. 82 )
gönül açmak: Gönlü ferahlamak.
“Açdı gönül gülşenimiz / fasl-ı bahar oldu yine” (D. s. 262)
gönül pasın silmek: (Ad tamlaması biçimindeki deyim.) İç sıkıntısını gidermek; içi dışı temiz olmak.
“Gönül pasın silip at cümle pâk olsun için dışın.” (D. s.2)
gönül uslanmak: Deli dolu, coşmuş gönlün sakinleşmesi, dinginleşmesi.
“Ey gönül uslanmadın âvâresin âvâresin
Sen nasıl bir âşık-ı dil-dâresin dil-dâresin.” (D. s. 142)
göz yummak: Yapılan ya da yapılmakta olan yanlışları görmezden gelmek, ses çıkarmamak.
“Göz yumar gâfil olan hâba misâl-i huffaş
Anı rencide kılar tal’at-ı hûban seher.” (D. s.50) (Gâfil olan kimse yarasa gibi uykuya göz yumar ve güzellerin parlaklığı seherde onu rahatsız eder.)
gözden geçirmek: Kontrol etmek, iyice incelemek.
“Oturdum her taraf gözden geçirdim cümleyi bir bir
Güzeller çok oturmuş bezme sultân-ı melâhat yok.” (D. s. 129)
göze diken olmak: Kıskançlığa, çekemezliğe sebep olmak; İtici, sevimsiz olmak.
“Allah için herkese hürmet et de sev sevil
Her göze diken olma sünbülü ol gülü ol.” (D. s. 179)
gözlerimin yaşı gül olmak :(Ad tamlaması biçimindeki bu deyim benzetmeli anlatımla oluşmuştur.) Aşkla, hasretle akan ‘kanlı’ gözyaşı kırmızı güle benzetilmiştir. Gözyaşının gül tomurcuğu olması.
“Karanfiller tütsün dursun / Çiçeklerin başı güldür
Bülbülleri ötsün dursun / Gözlerimin yaşı güldür.” (D. s. 92)
gözünü açmak: Uyanık olmak, dikkatli olmak; bilmediği şeyleri öğrenmeye, anlamaya, kavramaya başlamak; Bir konuda istekli olmak. Bu beyitte ‘gönül gözü’ nün açılması arzu edilmektedir.
“Ey dil yürü zâr eyle kim zârın nice bir zâr ola
Aç gözünü dîdârı gör bu uykudan bîdâr ola.” (D.s. 6)
gurbete düşmek: Köyünden, evinden ayrı kalmak; Yardan, sevdiklerinden uzak düşmek.
“Çıktım vatandan gurbete düştüm belâ-yı mihnete” (D. s. 4)
hüsn-i niyyet beslemek: İyilik düşünmek; kötülük akla getirmemek.
“Besle cümleye hüsn-i niyyet
Kesb edip haylice emniyyet.” (D. s. 322)
kan ağlamak: Sıkıntı, eziyet içinde olup, bu durumdan yakınmak.
“Vasl ile gülmedi yüzüm hasretle kan ağlar gözüm.” (D. s. 4)
kan dökmek: Kanlı göz yaşı dökmek
“Uyumaz firkat ile kalb-i figârım uyumaz
Kan döker hasret ile çeşm-i nizârım uyumaz.” (D. s. 95) (Yaralı gönlüm, ayrılık sebebiyle uyumaz. Bitkin gözlerim de hasret nedeniyle kan(lı gözyaşı) döker, uyumaz.)
kara bağlamak: Yas tutmak.
“Düştü firâka Hulûsi ağlar / Bu hasret odu ciğerin dağlar
Bütün ihvânın hep kara bağlar.” (D. s. 259)
Kaygu yemek: Kaygılanmak, dert edinmek, tasalanmak. “Ballardan tatlı dediniz ağulardan eşed çıktı / Beyhude kaygu yediniz maraz oğlu maraz çıktı” (M. s. 293)
kendin(i) yitirmiş olmak: Kendinden geçmek, vecde gelmek, aşka gelmek; Ne yaptığını bilememek.
“Muhyî bu mey-hânede kendin yitirmiş olsan /
Bezm-i Ezel’de cânın mihmân olur olur yâ.” (D.s.5)
kulak tutmak: 1. Dikkatle, merakla dinlemek. 2) Denileni yapmak.
“Gözüm, canım, sözüm budur niyâz u sâz u nâzım tâ
Kulak tut gûşuna menkuş edin la’l-i güher-âsâ.” (20. M.);
“Baksan o fakîr-i bî-nevâya / Âfât u belâdan emîn olurdun
Tutsan kulağın bu âşiyâna / Nushıle halvet-güzîn olurdun.” (27. M. )
“Senin hoş sadânı duyaldan bu canım
Kulak tutmaz oldu ki gayrı makâle” (417/4; D. s. 280)