Hüseyin YAREN


Ömür Sermayesinin Kıymetini Bilmek

​​​​​​​Yeryüzünde hayat seher vaktinde başlar.


Yeryüzünde hayat seher vaktinde başlar. Şebnemlerin oluşmasından, tomurcukların açılmasına, bülbüllerin ötüşünden saba rüzgarının esmesine, nebatat ve hayvanatın Cenab-ı Allahı anmasına, kalplerin Allah’ı zikretmesiyle gönüllerin huzur  bulması aynı terennümle vücut bulur.Kişinin yaşadığı  günlerin hemen hemen hiçbiri diğeriyle aynı değildir. İnsanın yaşadığının şuuruna erebilmesi için, ömrünün her gününü aynı tarzda geçirmemelidir. Bazı aylar, bazı saatler diğerlerine nazaran farklı olmalıdır. Dinimizdeki mübarek aylar ve günlerle bu sağlanmaktadır. İçerisinde bulunduğumuz Ramazan ayı da müstesna zamanlardan birisidir. Kıymetini çok iyi bilip değerlendirmek gerekir. Ahirete inanan, her gününden, her saatinden hesap vermenin endişesini vicdanının derinliklerinde duyan bir kimse için, zaman değerlendirmede mühim bir telakkidir. Her anını ve zamanını çok iyi geçirmeli boşa bir saniyesini dahi zayi etmemelidir. Birçok fenalıkların kaynağı tül-i emel denilen uzun yaşama arzusudur. Oysa Cenab-ı Allah her şeyin en güzel ve hayırlısını kulu için vermiştir. Bunun farkına vararak şükretmesini bilmek gerekir. Hayatı en iyi şekilde değerlendirmek ve hayırlısını istemek gerekir. Bakınız  Es – Seyyid Osman Hulusi Efendi Hazretleri ömür ile ilgili olarak ne muhteşem ifadeler kullanmıştır; bu ifadeleri anlamak, anlamaya çalışmak ve kendi hayatımıza tatbik etmek gerekir.

 Ömrünün ser-mâyesin verme yele

             Geçdi fırsat bir dahi girmez ele

             Ey gönül gel Hakk’ı zikr et aşk ile

             Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem…

 

Devlet-i dünyâ vü mâ-fîhâ bu dem

            İzzet-i dünyâ vü mâ-fîhâ bu dem

            Lezzet-i dünyâ vü mâ-fîhâ bu dem

            Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem…

 

Mümin öyle yaşamalı ki, kalbiyle ahirette, vücuduyla dünyada olmalı. Bedeninin dünyadan ayrılması uygun değil. Çünkü çalışmak da bir ibadettir; ama kalbi Allah demeli. Kalbi, bu kazandığım haram mı, helal mi demeli. Kalbi ahiret demeli; çünkü ahiret bâki, dünya fâni. Bugün var, yarın yok. Neyimiz varsa hepsi biter. Bir niyetle bütün dünya çalışmalarımız ahiret olur; çünkü bu dünya fâni, yok olacak. Allahü teâlâ bizi dünyaya, rızasını yani ahiretimizi kazanmamız için gönderdi. Dünya, bir tarladır. Verdiği tohumu ekip, bire yedi yüz alalım; ama o tohumu yemeyelim. O insanın sağlığıdır, ilmidir, inancıdır, ibadetidir,  her türlü güzel ahlâkıdır. Bunu eğer Allah'ın kullarına sarf eder, Allah'ın dinine harcarsak, yani yatırımı ahirete yaparsak, ebedi saadete kavuşuruz; ama gaflete gelip de, dünya ehliyle yarışa kalkarsak, hepsini kaybederiz. Vücudu değil, kalbi dünyaya bağlamamalı. Kalb çok önemli; çünkü Allahü teâlâ kullarının amellerine veya işine değil, kalbine ve niyetine bakar. O kalbin niyeti, eğer Allahü teâlânın dinine hizmet, kullarına iyilik etmekse, onun her nefesi zikirdir, her nefesi ibadettir, akıl eremeyecek kadar sevab kazanır.

Bir kıssa ile yazımızı tamamlayalım. Akbıyık Sultan çok zenginleşmişti. Bu durum kedisini mürşidinin  sohbetinden daha az istifâde etmesine yol açtı. Bir gün Hacı Bayram-ı Velî hazretleri, dünyâya ve onun geçici lezzetlerine bağlanmanın mahzurlarından bahsederek Akbıyık Sultan’a; “Evlâdım bu dünya fânîdir. Malı mülkü elde kalmaz. Ne kadar malın olsa murâd alamazsın. Âhiretten gâfil olma. Zîrâ gidişin dönüşü yoktur. Allahü Teâlâdan gayri işlere tutulmaktan kurtul. Devamlı bâki kalan işlerle meşgul ol.” Şeklinde nasihat etti.

Akbıyık Sultan ise “Peygamber Efendimiz; ‘Dünyâ, âhiretin tarlasıdır.’ buyuruyor. Bu sebeple dünyâ malı ile de meşgulolmak gerekmez mi?” diye sual etti. Hacı Bayram-ı Velî hazretleri uzun bir sükûttan sonra; “Evlâdım! madem ki dünyayı terk edemiyorsun, öyle ise bizi terk et. Bu dergâhta dünya ile meşgul olanların işi yoktur.” Buyurdu. Akbıyık Sultan bu sözler üzerine çıkarken eşik üzerinde başından sarığını düşürdü. Bunu hocasının bir kerameti bilip günü gelince sebebi meydana çıkar, düşüncesiyle alıp başına giymedi. Akbıyık Sultan’ın bundan sonra malı , mülkü sayılamayacak ölçüde arttı. Ancak gönlünü hiçbir zaman para ve pula kaptırmadı. Fakir, fukarâ, kimsesiz, öksüz, yetim, borçlu ve gariplerin sığınağı oldu. Bursa`da büyük bir imâret yaptırarak gelen geçen yoksullara ikramlarda bulundu. O dağıttıkça parası artıyor, parası arttıkça o da dağıtmaya devâm ediyordu. Ve nihâyet... Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin eşiğine yüz sürdü, kabul edildi,  tasavvuf yolunda ilerledi. Çünkü hakikat; Çok malının olması değil dünya malı ve sevgisinin gönülde bulunmamasıydı.

Ömür sermayesini en güzel değerlendirmek niyazıyla…