İnsanı aziz bilen, insanına sahip çıkan, insanlık cevherini diri tutmaya çalışan Osman Hulusi Efendi geleceğimiz ve yarınlarımız olan yeni nesli çok önemsemekteydi. Çocuklarımızın en güzel şekilde yetiştirilmesini, gençlerimizin enerjisini hayra kanalize etmeyi, yavrularımızın en kaliteli bir biçimde yetiştirilmesini çok önemserdi. Yeni nesli geleceğe hazırlamanın derdini güderdi. Eğitim ve bürokratik hizmetleri ile tanınan Mustafa Nâmi Ocakçıoğlu'na hitaben bir çocuğun talebine Mektûbâtı’nda özellikle yer vermektedir. Öğretmen olmayı arzu eden çalışkan bir öğrenci, kendine yardımcı olacak, elinden tutacak bir yardımcı aramaktadır. Bu gayeye yönelik olarak, meramını şiir diliyle anlatır. Yeni yetişen bir gül tomurcuğu gibi hayata açılan bir çocuk gönlü, gül güzelliğinde hayata gülücükler saçacaktır. Azimli ve gayretli bir ruhun sahibi olarak, müjdeler getiren aydınlık ufuklardan güneş gibi parlamakta, bu parlaklık gözlerinden çakmak çakmak ışık saçmaktadır, ileride çok büyük işlere vesile olacak bu küçük yüreğin, hareketinin durması, ümitsizliğe düşmesi yazıktır. Ona yardımcı olmak, okumasını, yetişmesini sağlamak bu parlak kabiliyeti ortaya çıkarmak için gereklidir. Bu çocuk gibi memleketin her çocuğu okumalı, gelecekte faydalı ve insanlığa, ülkemize yararlı olmalıdır. Osman Hulûsi Efendi bahsi geçen çocuğun Vali Beyden talebine şiir diliyle mektubunda şu şekilde yer vermektedir:
Sundu arz-ı hâlini küçücük şâirimiz
Mustafâ Nâmî Bey'e aziz misâfirimiz
Öğretmen olmak için her emeli hevesi
Arıyor bulmak için kavî bir mültemisi
Şi'rini bestelemiş lisân-ı sâde ile
Okudu kendi bi'z-zât selîs ifâde ile
Domurcuk gonca tab'ı tâze güller açacak
Hayâtın safhasına güzellikler saçacak
Besbellidir ufukdan güneş gibi doğacak
Hakikatin irfânı zulmetleri boğacak
Yazık değil mi ölsün bu münevver isti'dâd
Elden gelen ne ise hepimiz edelim imdâd
Okusun memleketin azîz bir yavrucuğu
İstikbâle ulaşsın büyüyen her çocuğu.
Çocuklara rahmet nazarıyla bakmayı şiar edinen Osman Hulusi Efendi çocukların ihmal edilmesine, çocukları rencide edecek davranışlarda bulunulmasına, çocukların şahsiyetini örseleyecek yaklaşımlar sergilenmesine tahammülü olmazdı. Yunus Emre’nin;
Bundan gündüzün giden oldurur yolda kalan
Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır
Yunus miskin kendözün toprak eylegil yüzün
Ma'şûkaya yaraşık bir miskinliğim vardır.
hatırlatmasına benzer bir tarzda küçük de olsalar onlara kıymet verilmesini isterdi. Osman Hulûsi Efendi bir gün camiden evine dönerken elinde çantasıyla ağlayarak evine dönen komşu çocuğuna rastlar. O çocuğa niçin ağladığını sorar. Çocuk da içini çekerek, okulda ders esnasında, bakışından hoşlanmayan öğretmenin bütün arkadaşları içerisinde kendisine hakaret ederek, “Niçin bana domuz gibi bakıyorsun” dediğine üzüldüğünü ve bunun için ağladığını anlatır. Bu arada, o çocuğu teskin eder. Eve götürür, bazı hediyeler verir, gönlünü hoş eder Oracıkta bir şiir yazarak, çocuğun eline bir zarf içerisinde tutuşturur ve “Oğlum, yarın öğretmenine bu şiiri ver o ne söylediğimi anlar” buyurur. Şiir o küçük yavrucağın haline tercüman olmakla birlikte, öğretmene mesajlar iletmektedir:
Ben domuz gibi bakmam müslümân çocuğuyam
Vatanın has evlâdı Türk’ün yavrucuğuyam
Gözlerimin bakışı özüm sözüm doğrudur
Benim ma'sum hâlime eğri bakan eğridir
Görmedim domuzu ben domuzca bakmam sana
Domuzluk isnâd edüp domuzca bakma bana
Necîb Türk evlâdında domuzca göz ne arar
Domuzluk Müslümânın hangi işine yarar
Bana edeb terbiye öğret muhterem hocam
Afvet domuz değilim sana domuzca bakmam"
Çocuklara onur ve izzet kazandırmamızı öğütlediği gibi çocuklarımızı sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmeye alıştırmamız gerektiğini de hatırlatmaktadır. Anne babanın kendilerine birer emanet olarak sunulan yavrularına sahip çıkmalarını, çocuklarına karşı hassas davranmalarını ve onları geleceğe hazırlamaları gerektiğini vurgulamaktadır.
Baban bilmez mi kızım âilenin
Reisidir yokdur kâilenin
Yâ bilir mi bunamış bir kocadır
Yatar uyur ne gündüz ne gece der.
rubaisiyle gecesini gündüzünü tembellikle geçiren, aile yükünü taşımaktan aciz kalan, ailenin geçimini sağlamak için çalışıp didinmeyen anne ve babaların perişan hâllerine dikkatimizi çekmektedir.
Osman Hulûsi Efendi’ye göre çocuk¸ dünyanın en güzel¸ en hayırlı metaıdır. Evin bereketidir. Cennet kokularından bir koku ve Allah'ın hediyesidir. Osman Hulûsi Efendi¸ öncelikle örnek yaşamıyla Allah'ın bu emanetine nasıl muamele edilmesi konusunda yol göstermiştir. Allah Resûlü’nün çocuklara güzel isim koyma konusundaki tavsiyesine uygun olarak evlatlarına güzel isimler vermiştir. Peygamber Efendimize olan muhabbetini yansıtan Muhammed¸ Mahmud¸ Ahmed¸ Hâmid¸ Hamîd isimlerinin yanında¸ onun ehlibeytine sevgisinin tezahürü olan Hasan¸ Hatice¸ Fatıma¸ Aişe isimlerini, sevgi ve şefkatin ifadesi olan Şefika ve Münife gibi isimleri tercih etmiştir. Çocuklarının hepsinin doğum tarihlerini "Yavrucuğumun velâdeti" şeklinde defterine ayrı ayrı not eden Hulûsi Efendi¸ çocuklarına merhametle muamele eden şefkatli bir baba rolünü üstlenmiş¸ aynı zamanda onların eğitimleriyle de özel olarak ilgilenerek onlara Kur'ân okumayı bizzat öğretmiştir.
Osman Hulûsi Efendi¸ tüm mahlûkata karşı sergilediği sevgi ve merhameti¸ çocuklarına karşı ifade etmekten de geri durmamış¸ bu yönüyle sevgisini gizleyen veya bu konuda cimri davranan ebeveynler için de örnek bir baba portresi çizmiştir. Onun¸ oğlu Kemal Efendi'ye yazdığı bir mektubu¸ hitabındaki nezaketi¸ zarafeti¸ şefkati ve her biri birer altın değerindeki nasihatleri ile hayırlı bir evlat yetiştirme arzusunda olan ebeveynlerin dikkatini çekecek mahiyete sahiptir.
Osman Hulûsi Efendi¸ hayırlı evlat yetiştirmekle alakalı olarak irad ettiği bir hutbesinde¸ anne babalara çocuklarını yetiştirme konusunda çok değerli tavsiyelerde bulunmuş ve onlara bu konudaki sorumluluklarını şu şekilde hatırlatmıştır:
"Muhterem Cemaat-i Müslimin!
Bu hutbemiz hayırlı evlat yetiştirmek hakkındadır. Müslümanlık tabiî bir dindir¸ bütün ahkâm-ı tabiiyyete uygundur. Her hükmü insanlığın tekâmülüne ve bekâsına hâdimdir. Bunun içindir ki; Müslümanlık¸ insanları evlenmeye ve çocuk yetiştirmeye teşvik eder. Müslümanlık nazarında çocuklar dünyanın en güzel¸ en hayırlı metaıdır. Evin bereketidir. Cennet kokularından bir koku ve Allah'ın bir hediyesidir. Allah'ın ihsan eylediği bu hediyeye karşı şükretmek ana ile babaya düşen bir vazifedir¸ bir borçtur.
Her baba ve ana bundan mes'uldür. Bu mes'uliyetten kurtulabilmek için¸ Allah'ın ihsan eylediği bu hediyeyi tertemiz muhafaza etmek¸ arızasız büyütmek¸ bunlara dinini¸ dünyasını öğretmek¸ Allah'ını¸ Kitabını belletmek¸ dünya ve âhirette mes'ul olacak bir şekilde hazırlamak lazımdır. Çocukların terbiyesini ihmal eden onlara bakmayan babalar ve analar hem Allah yanında hem cemiyet nazarında suçludur.
Çocukların¸ cemiyete faydalı veyahut zararlı bir uzuv olarak yetişmelerinde başlıca âmil ana ile babadır. Çünkü çocuk¸ içtimâî¸ sıhhî¸ ahlâkî birçok hastalıkları ana ile babadan tevârüs eder.
Bir çocuğun ailesine¸ ulusuna hayırlı ve hayırsız bir uzuv olması her şeyden evvel aldığı terbiyeye bağlıdır. Bunun içindir ki¸ Peygamberimiz Efendimiz: "Çocuklarınıza ikram ediniz¸ iyi bakınız¸ terbiyelerine çok dikkat ediniz¸ onları güzel terbiye ediniz¸ onlara muhtaç oldukları şeyleri öğretiniz; yüzücülük¸ atıcılık gibi hayati idmanları belletiniz¸ onları helal rızık ile besleyiniz." buyurmuştur.
Ey Cemaat-i Müslimin!
Doğduğu günden itibaren çocuklarınızın sıhhatinden¸ gıdasından¸ yiyip içtikleri şeylerden mes'ulsünüz. Altı¸ yedi yaşlarından sonra bu mes'uliyet daha ziyadedir. Çünkü çocuğun asıl istikbali bundan sonra hazırlanacaktır. Bu devirde çocuğun ahlâkî terbiyesi üzerinde ana ile babanın çok büyük rolü vardır. Şunu hatırdan çıkarmayınız ki¸ evlatlarınızın beşeriyete hayırlı bir uzuv veyahut muzur bir mikrop olarak yetişmesinden¸ hem Allah yanında¸ hem beşeriyet nazarında mes'ulsünüz. Tahsil ve terbiyesine dikkat ve ihtimam olunan bir evlat hem ailesinin şerefini yükseltir¸ hem de ulusunun kuvvetini arttırır. Terbiyesi noksan olan bir evlat hem kendi namını kirletir¸ hem ailesinin yüzünü karartır¸ hem de beşeriyetin başına bir belâ kesilir.
Aziz Müslüman kardeşlerim!
Çocuklarımıza güzel bir İslâm terbiyesi vermekle onların istikbalini¸ istikbaldeki saâdetlerini hazırlamış ve ulusumuzun kuvvetine yardım etmiş olmakla beraber¸ âhiretimiz için de büyük bir hazırlık yapıyoruz demektir. Dünyada iken çocuklarımızı güzel bir şekilde terbiye etmek¸ onlara Müslümanlığını belletmek¸ dünyası için lazım olanları öğretmek¸ kendi âhiretimizi mâmur etmek demektir. Bakınız Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ne buyuruyor:
"Hangi bir ana evinde oturur ve çocuklarının terbiyesi ile uğraşırsa o ana cennette benimle beraberdir."