Cemil Gülseren


NE GÜZEL DEMİŞLER

NE GÜZEL DEMİŞLER


  • Son zamanlarda duyduğum.” Bir ‘kelam-ı kibar’ : “Kibirliye kibir sadakadır.” Açıklamaya gerek bile yok. Kibirliye kibirli olacaksın. Herkese anladığı dilden yanıt vereceğiz. Ne ezilip süzülüyorsunuz?.. 
  • Bir gazete manşeti: GELENEĞİ OLMAYANLARIN GELECEĞİ OLMAZ. Tıpkı Yahya Kemal’in ifade ettiği gibi “Ben kökü mazide olan bir atiyim.” Köşe taş yerine oturmuş. Ama ne taş!   
  • Bir TV programında onlarca kitabın yazarı, yurt içi ve yurt dışında yine sayısız ödülün sahibi Ünlü Beyin Cerrahı-Yazar Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın’dan nakil: Dedemin öğüdü: “Ne bulursan oku.” ; Babamın öğüdü ise: “Ne biliyorsan yaz.” Çıkarılan sonuç; okuduğunu anlayacaksın, anladığını yazacak, yaşayacak ve de yaşatacaksın. 
  • TAKLİT HİÇ BİR ZAMAN ASLI GİBİ ‘ASİL’ OLMAZ. Türkiye’de Sanatın, yeteneğin, eserin, ürünün kısaca her şeyin taklidi olabilir, oluyor da. Çok rastlanılan kavramlar oldu ‘çalma, aşırma, intihal’. Filan film, falan roman-hikâye-senaryo, şu beste, bu düzenleme gırla. Aldığın yeri belirtmezsen bal gibi hırsızlıktır. Bundan iyi ‘aşırma’ mı olurmuş? CEMİL GÜLSEREN, MALATYA SÖZLÜĞÜ (Malatya Valiliği, Malatya Kitaplığı Yayınları, Sözlük Dizisi 1, İstanbul, 2014.) kitabımız da bu aşırmalardan nasibini almıştır. Nerdeyse sözlüğü olduğu gibi aktarıp / kopyalayıp ‘tez’ diye hocalarına sunanlar pardon yutturanları duyduk, işittik. Bari alıntıladığınız kitaptan, yazardan azıcık söz etseniz daha dürüst olurdunuz. –Hocam bu da ‘kul hakkına’ girer mi? –El-Hak Bundan âlâ kul hakkı mı olur? Burası Türkiye her şey olur:  Neler geldi, neler geçti felekten; un elerken deve geçti elekten. Ne ilginç kalıp sözlerimiz var değil mi? ‘Olmaz’ olmaz demeyin…, ‘Yok’ yok. 
  • Asalet denilince gıdaların en asilini de hatırlayalım: Ben demiyorum, atalar demiş: Asıl azmaz, bal kokmaz; Kokarsa yağ kokar aslı ayrandır. Soğanı çeker, köküne bakarlar. Soğanı anınca sarımsağı küstürmeyelim. Sarımsağı gelin etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış. Eninde sonunda çıkar kokusu. Eden bulur, herkes de ettiğini çeker. Beddua gibi değil mi? 
  • Hz. Ali (R.A.) Efendimizin sözüdür: “Aklın aşka gücü yetmez.” Ara sıra aklı kenara mı koysak ne? İzine mi göndersek zaman zaman? Ne dersiniz? Akıl ile aşk bir olsa keşke.
  • ANLAMLI BİR ALINTIBir sepici evine gelin gelmiş. Bilmeyenler için belirteyim: ham deriyi kullanılabilecek duruma getirenlere ‘sepici’ denir, yani ‘debbağ’, yani tabak… Taze gelin ertesi gün kolları sıvamış. Tahta döşemeleri, pencere pervazlarını, kapıları, avluyu, yüklükleri, mutfağı, merdivenleri sabunlu sularla yıkamış, sert fırçalarla adeta kazımış, kocaman bezlerle her yanı ovalamış; evi tepeden tırnağa kırklamış. Sabah uyanmış bakmış ki koku eski koku; ev içinde durulacak gibi değil. Gelin yılmamış. Yeniden sabunlu sular, sert fırçalar, ovalamalar, kırklamalar… Ertesi sabah uyanıp bakmış koku yine eski koku, ele güne çıkılacak, misafir çağrılacak gibi değil. Delin yine yılmamış. Evi bir hafta aralıksız yıkamış, silmiş, fırçalamış, ovalamış… Bir sabah uyanıp bakmış ki koku yok; mis gibi. Hemen kendisini günlerdir dudaklarının kıyısında gülümsemeyle izleyen kaynanasına ve görümcelerine dönüp: -“Ben geldim de eviniz mis gibi oldu; koku moku kalmadı.” Demiş. Kaynana kahkaha atarak yanıt vermiş: -“A benim taze gelinim, a benim sivri akıllım; ev yine eski ev, koku eskisinden beter, ama burnun alıştı, sen alıştın…”Necdet Canaran, Mersin Deniz Ticareti Dergisi, Mayıs 2006.) Diyeceksiniz ki bu alıntıyı niye yaptınız? Eee seçimler geldi yanaştı. Pür heves, çiçeği burnunda yeni başkanlar da teze gelin gibi işe girişecekler, onca sözler verildi. Seçim kampanyalarında kendinizi gösterdiniz. Biz asıl şimdi sizi görmek istiyoruz. Herkes her şeyi görüyor, biliyor. Halk kanıksamış ‘Sepici gelin’ den beter haldeyiz. Seçim de seçim. Yukarısı böyle der: Bizi seçin, beni seçin. Aşağısı mı? Geçim de geçim derdinde. Sandık, sandık arkası sandık; önü sandık; İnanın bıktık, usandık. “Biz ne sandık? Hizmet gelir sandık.” Dedirtmeyin bize. Münafıklığın gereği yok. Sağımız, solumuz münafık dolu zaten.
  • Hadîs-i Şerif ( Buhârî): “Dört şey münafıklık alâmetidir: 1. Emanet olunana hıyanet etmek. 2. Yalan söylemek, 3. Verdiği sözde durmamak. 4. Mahkemede doğruyu söylememek.” 
  • DİLEK VE TEMENNİMİZ: Söz tutacaklara, tutanlara SELAM OLSUN.