Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Tarih: 08.07.2025 09:01

MUHARREM AYININ KALBİ: “AŞÛRE”

Facebook Twitter Linked-in

İslam tarihinde Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicreti, bir dönüm noktasıdır. Bu maksatla Hz. Ömer halifeliği döneminde hicreti tarih başı kabul etmiştir. Bu tarihten itibaren İslam âleminde 1 Muharrem hicrî takvimin başlangıcı olarak kutlana gelir. Bu maksatla Müslümanlar 1 Muharrem’i her sene yeni bir yılın başlangıcı olarak kabul ederler. Eğer bugün milyonlar bu durumdan bîhaberse, bu durum onların değerler alanında ne kadar savrulma ve yozlaşma içinde yaşadıklarını gösterir.

Muharrem ayı, birçok ilklerle doludur. Bunlardan birisi, Muharrem ayının 10. gününün   ‘aşure’ günü olarak benimsenmesi ve o günün önemine binaen Müslümanların hem ibadet ve hem de sosyal içerikli hayır-hasenat yapma bakımından büyük bir faaliyet içinde olmalarıdır. Bu güne anlam veren ve o günün değerini artıran unsurların başında, ana kurucu referans sistemimiz olan Kur’an ve sünnette bahsedilmiş olması gelir.  Fecr Suresi’nin ikinci âyetinde; “on geceye yemin olsun” buyrulur.  Bazı Kur’an yorumcuları burada geçen ‘on gece’ ibaresini muharrem ayının aşure günü’ne kadar geçen zaman dilimi olarak yorumlamışlardır. Elbette başka yorum yapanlar da olmuştur. Dikkat edilirse bu âyet on güne yeminle başlamaktadır. Eğer Kur’an’da Yüce Allah bir şeye yeminle başlıyorsa, bahsedilen konunun kadri kıymetinin büyük oluşuna dikkat çekilmek suretiyle bizden uyanık olmamız ve işaret edilen konunun gereğini yapmamız istenir. O halde aşure gününe işaret ediliyorsa, Müslümanlardan bugünle ilgili güzel davranışlarda bulunmaları beklenir.  İşte bütün bir İslam âleminde bu maksatla Müslümanlar sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın bir gereği olarak on çeşit üründen oluşan aşure tatlısı yaparak yoksullara ve komşulara dağıtırlar. Hiç şüphesiz karşılıksız ve sırf Allah’ı razı etmek adına yapılan bu davranışlar, insanlar arası ilişkilerin güçlenmesine, hoşgörü kültürünün yaygınlaştırılmasına, yardımlaşma duygularının yaşatılmasına ve sevginin büyütülmesine katkıda bulunur.

Diğer taraftan muharrem ayının onuncu gününün Müslümanlar nezdinde faziletli kabul edilmesi Allah’ın muharrem ayının onuncu günü, 10 peygambere on ayrı keramet ihsan ettiğine inanılmasına da dayandırılır. 

Tarihte muharrem ayı ve aşure günü sadece Müslümanlar tarafından değil, tâ câhiliye döneminde müşrikler tarafından da kutsal bir ay ve gün olarak kabul edilirdi.  Hatta aşure günü anısına müşrikler oruç tutarlardı. İslam’ın Mekke döneminde Hz. Peygamberin de bu orucu tuttuğuna dair rivayetler vardır. Ayrıca Muharrem ayı ve aşure günü Ehl-i kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlar tarafından da kutsal kabul edilmiştir.  Hz. Peygamber Mekke’den Medine’ye hicret edince bu orucu tutmuştur ve Müslümanlara da tutmaları tavsiyesinde bulunmuşlardır. Bu konuda hadis külliyatımızda birçok rivayet vardır. Hicretin 2. yılı Ramazan orucu farz kılınınca Hz. Peygamber (a.s): “Aşûre orucunu isteyen tutar, isteyen terk eder” buyurmuşlardır. Bu tarihten itibaren Ehl-i kitaba muhalefet etmek için Müslümanlar bu orucu, ya muharremin 9. ve 10. günleri veyahut da 10. ve 11. günleri tutarlar. Öyleyse biz de sünnet olan bu orucu tutmalıyız. Çocuklarımıza bu günün önemini ve değerini anlatmalıyız. Zaten Anadolu’da Sünnisiyle Alevisiyle bütün Müslümanlar bu oruca büyük değer verirler; hem oruç tutarlar ve hem de aşure tatlısı yaparak ikramda bulunurlar. Son zamanlarda büyük şehirlerimizde devlet erkânının da yakın ilgi göstermesiyle aşure günü bir festival havasında kutlanmaya başlanmıştır. Bütün sivil kuruluşlar şehirlerin farklı yerlerinde halkımıza aşure tatlısı ikram etmektedirler. Bu güzel geleneğin nesilden nesile taşınması ve canlı bir şekilde yaşatılması gerekir. Çünkü bizi millet yapan, bizi kaynaştıran ve birliktelik hamurumuzun mayası, çimentosu işte bu paha biçilmez dini değerlerimizdir.

İslam âleminde muharrem ayı denildiği zaman Müslümanları eleme boğan önemli hâdiselerden olan Kerbelâ faciası akla gelir.  Hicri 61. yılda muharrem ayının 10. günü Hz. Peygamber Efendimizin cennet gençlerinin efendisi diye nitelendirdiği Hz. Hüseyin (a.s) 55 yaşındayken Kerbelada yetmiş kadar yakını ile birlikte  aç susuz bırakılarak hunharca şehit edilmiştir. Dünya Müslümanları bu olaydan büyük üzüntü duymuşlar ve hala da duymaktayız. Bir nevi Kerbela olayı, muharrem ayının maneviyatı üzerine acılar ekmiştir. Bütün Müslümanlar olarak tarihin bu şekilde tekerrür etmemesi için çaba harcanmalı, bugünü ‘yas günü’ ilan etmenin yerine, geleceğe dair güzel duygular beslemeli ve hayırlı işlerin adımları atılmalıdır.  Bugün de emperyalist güçler İslam dünyasının her tarafında etnik ve mezhepsel farklılıklar üzerinden yeni Kerbelalar yaşatmak istemektedirler. Gazze bunun bir örneğidir.  Farklı mezheplere ve meşreplere sahip müslümanlar bu tuzakların farkında olmalıdır. Çare, “hergün aşuredir/bütün bir yeryüzü kerbela’dır” fehvasınca hareket etmededir.

Yeni Hicrî Yılın Müslümanların dirilişine ve vahdetine vesile olması dileğiyle….

 

 




 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —