Musa Tektaş


YAVUZLAR´DA RAMAZAN VE BAYRAM ÂDETLERİ


Darende´nin Mengelis (Gedikağzı/Yavuzlar) köyünün güneyinde, köyün Tohma´ya ulaşan kolunun sonunda ve Elbistan düzlüğünün başladığı noktada, köye ismini veren meşhur Mengelos Kalesi vardır.  Derenin yalçın kayalıklarında kale ve yapı kalıntıları mevcuttur.

Darende´nin eski yerleşim yerlerinden olan Mengelis Köyü daha sonraları Gedikağzı ve Yavuzlar isimlerini almıştır.

Eski Ramazanlar

Mehmet Çetin (1937 doğumlu) Anlatıyor:

?Ramazan-ı Şerif ayını eskiden daha büyük bir huzurla karışlar, izzet ve ikramla geçirmeye çalışırdık. Ramazan günleri boyunca her akşam bir evde iftar sofrasına komşular davet edilirdi. Yakın komşular, sahur yemeklerinde de birlikte hareket ederlerdi. Eskiden de şimdiki gibi Ramazan davulcusu köyü dolaşır, sahura kaldırırdı. Ramazan davulcusuna her ev imkânı nispetinde bahşiş verirdi. Şimdi özellikle son 10-15 yıldır ise, planlı olarak sıralı liste yapılmakta, bazıları evlerinde ikram etseler de çoğunluk Hulusi Efendi Camii´nin müştemilatında vefat etmiş aile büyüklerine Kur´an-ı Kerim hatimleri, tevhid hatmi okutarak hayrına iftar yemeği ikram etmektedir. İftar yemeklerine bütün köylü çağrılmakta olup,  yaklaşık 100-150 kişi katılmaktadır.

Eski Ramazanlarda bahçe işleri, çift sürme ve ağır ev işleri olduğu halde hatta yokluk ve sıkıntılar yaşandığı halde birlik ve beraberlik duygulara daha üst seviyedeydi. Ailelerin mali durumu çok zayıftı, tutumlu bir hayat sürülüyordu ama Ramazan ayında imkânlar nispetinde ikramlar çoğalıyordu.

Mali durumu daha iyi olan aileler evlerinde pişen yemeklerden fakir ailelere, komşulara sıcak yemek gönderirler ondan sonra kendi sofralarını kurarlardı. Varlıklı aileler etraflarını gözetirlerdi.

Köyümüzde İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretleri ve ondan sona Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri´ne intisap eden derviş ruhlu insanlar eskiden beri çoktur. Kara Mustafa Dayı gibi eski ihvanlar teravih namazını camide kıldıktan sonra Ramazan yaz aylarına denk geldiyse bahçelerde sahra sohbeti yapar, semaver çayı içip, ilahiler okuyup sahura kadar vakti değerlendirirlerdi. Sahur yemeğine herkes evinden bir şeyler getirir genellikle topluca sahur yaparlardı.?

Kadir Gecesi

Mustafa İnci (1955 doğumlu) Anlatıyor:

?Ramazan´ın son on günü daha bir coşkuyla geçerdi. Kadir Gecesi´nde bütün köy halkı camide toplanırdı, teravihten sonra mutlaka tespih namazı da kılınırdı. Sahura kadar yatılmaz, gün ağarıncaya kadar sohbet, muhabbet, ibadetle geçirilirdi. Çocukluk günlerimde hiç unutamadığım bir hatıra da, evi camiye çok yakın olan Hacı Kerbi Bişkin Amca Kadir Gecesi´nde evinde hazırladığı, yufka arasında bal dürümü veya yufka arasında tahin helvası dürümü dağıtırdı. Çocuklar ve gençler olarak bizlerin bu ikram çok hoşumuza giderdi. Şimdi anlıyorum ki belki de bir hayırla birlikte, çocukları camiye alıştırmak için bir nevi teşvik ediyordu. Hâlâ bu güzel ikram hatırlanmakta, Hacı Kerbi Amca duayla anılmaktadır.?

 

Bayram Hazırlıkları ve Bayram Günleri

İlyas İnce (1952 doğumlu) Anlatıyor:

?Arefe gününde öğleden sonra erkekler vefat etmiş aile büyüklerinin kabirlerini ziyaret eder Fatihalar okurlar, hanımlar ise ev temizliği ve bayramda ikram edilecek yemekleri hazırlarlardı. Genel olarak sarma, dolma, dövme pilavı, sütlaç, tepside kıvrım baklavası hazırlanırdı. Eski adetler az da olsa günümüzde halen devam etmektedir.

Bayram sabahı evin erkek çocukları babalarıyla bayram namazına giderlerdi. Namaz kılındıktan sonra cami imamı mihrapta olmak üzere bütün cami cemaati, köylülerimiz musafaha yaparlardı. Bu adet de devem etmektedir. Camiden çıkan yaşlılar camiye namaza gelen çocuklara 5´er 10´ar kuruş harçlık dağıtırdı. Bu sahne özellikle çocuklar için çok sevindirici bir bayram sahnesiydi. Bayram namazından çıkan bütün köylülerimiz eskiden beri kabir ziyareti için mezarlığa giderler, Fatihalar okuyup evlerine dönerler.

Bayram günleri genellikle ilk önce hanenin büyüğünün, en yaşlısının evinde akrabalar toplanır, bayram sabahı yemeği o evde yenirdi.

Evli hanımların ise çok mühim bir adeti vardı. Erkekler bayram namazından çıktıktan sonra hanımlar kendi baba evlerine gider. Babaları sağ olsa da vefat itmiş olsa da eski hanelerine gidip, orada 2 rekat namaz kılar; kahvaltısını baba evinde yapar kısa bir müddet kaldıktan sonar evine dönerdi. Bu adet bu günümüzde unutuldu.?

Bayram´da Çocuklar

Hasan Çetin (1942 doğumlu) Anlatıyor:

?Bayram günleri öncelikle akrabalar toplandıktan sonra yakın akrabaların evlerine sırayla gidip bayramlaşırlardı. Daha sonra da hemen hemen bütün evlere gidilirdi.

1950´li 1960´lı yıllarda çocuklar komşu evlerine bayramlaşmaya gidince;  şekerleme bu kadar yaygın olmadığı için; kuru üzüm, pekmez ekmek, sütlaç veya sarma ikram edilirdi. Genellikle şekerleme değil yemek verilirdi. Birkaç çocuk birleşip, kendi akranlarıyla dolaşır gezerlerdi. Eski bayramlar güzel hatıralarla anılmaktadır. Kaynaşma birlik ve beraberlik açısından bayramların önemi büyüktür.?

Cenaze Adetleri

Nizamettin İnce (1950 doğumlu) Anlatıyor:  

?Köylülerimiz genellikle Adana, Mersin, Osmaniye illerinde yufkacı, tatlıcı, züccaciye, sanayi mamulleri gibi ticarî faaliyetlerde bulunuyorlar. Ankara İstanbul, Bursa gibi illerde de ticaret ve hizmet sektöründe çalışıyorlar. Çukurova tarafında ikamet edenler vefat ettiğinde genellikle bulundukları illere defnediliyorlar. İstanbul, Ankara ve Bursa gibi illerden ise cenazeler köye defnedilmek üzere getiriliyor.

Köylülerimizin çoğu birbirine akraba oldukları için mümkün olduğu kadar katılım fazla olmaktadır. Eğer köye getirilmezse köyde yaşanalar gidip cenazeye iştirak eder, taziyede bulunurlar.

Eskiden köyde bir cenaze vuku bulduğunda etraf köylerden gelen misafirler, cenaze kalktıktan sonra komşu evlerine dağıtılır, misafir edilir, yemek ikram edilir öyle gönderilirdi. 3 gün cenaze evindi yemek pişirilmez, komşular ve akrabalar tarafından yemek götürülürdü.

Son birkaç yıldır ulaşımın da gelişmesiyle cenazelere iştirak çoğaldı. Kalabalık katılım arttı. Artık evlere dağıtılması evlerde misafir dilmesi de zorlaştı. Eski köy okulunun yeri de yemekhane olarak düzenlendikten sonra, köyümüzün ileri gelenleri beş-on yıldır yeni bir gelenek geliştirdiler. Köy halkından gönüllülük esasına bağlı olarak herkes belli bir miktar bağışta bulunmak suretiyle yardımlaşma esasıyla toplu yemek yaptırılıp, cenaze defnedildikten sonra katılan herkese ikram edilmektedir. Normal şartlarda cenaze sahibinin bu toplu yemeğe katkısı olmamaktadır. Bu işi bütün köylü üstlenmektedir.

İslami usullere göre aslında uygun olmamakla birlikte, bazı varlıklı aileler kendi imkânlarıyla annesinin, basanının, kardeşinin hâsılı aile fertlerinin cenaze yemeğini kendileri veriyorlar. Yeni uygulama yani komşuların ortaklaşa yemek ikramı zaten dinimizin emri, Peygamberimizin sünnetidir. Köy ihtiyar heyetinin ve hayırseverlerin görevlendirmiş olduğu görevli kişi, kim kaç lira yardımda bulunduysa bunu bir deftere tek tek yazar, herkesin yaptığı katkıyı işleyerek; gelir-gider dengesini sağlar ve cenaze yemeği organizasyonunu yapar.?

Hallaçlık ve Dürüstlük

Mehmet Kaplan (1947 doğumlu) Anlatıyor:  

?Köy halkının çoğu hallaçlık yani, pamuk ve yün işleriyle uğraşır. Yılın belli mevsimlerinde zaman zaman Çukurova ve Ege Bölgesi´ne birkaç arkadaşıyla hallaçlık yapmaya gider-gelirdi. Köyümüzden Boyraz Ali Yıldız, Adana´da iş ararken aslen Aşudulu/Günpınarlı bir hemşehrimizle tanışır. Hallaçlık ve yorgancılık mesleğini ondan öğrenir. Boyraz Ali de yanında birçok insanı eğiterek bu mesleği benimsetir. Hatta ilk defa yanına çırak aldığı kimseye: ?Koluna bir altın bilezik takacağım.´ diyerek mesleği benimsemesini sağlar. Biz de onlardan öğrendik. İki hatıramı nakledeceğim.

Antalya´nın Serik ilçesinde eniştem Mehmet´le bir evin pamuk yorgan yataklarını yapıyorduk. Akşam elektrikler kesilince bize evin hanımı yatak hazırlamış, misafir odasına gidip yattık.

Ev sahibi o sene satmış olduğu yaklaşık yüz ton pamuk parasını desteler halinde götürüp yatak ve yorganların arasına saklamış. Evin hanımı bundan habersizmiş. Elektrikler de kesik olduğu için bilememiş, yorganı benim yatacağım yatağın üzerine katlanmış şekilde koymuş. Biz de yorgun argın yorganı çekip yattık. Sabah namazına kalkınca eniştem benden evvel uyanmış. Hulûsi Efendi Hazretleri´nden Nakşi tasavvuf dersi vardı. Ders çekmeye oturmuş, namazını kılmış. Gün ağarmaya yakın beni de namaza uyandıracağı zaman bakmış ki etraf hep para desteleriyle dolu. Beni uyandırırken ?Başından para yağmış.´ diye latife yaptı. Namazı kıldık. Çok şükür bir kuruşuna dokunmadık. Kahvaltı yapıp yan köye o hanenin gelin alacağı eve, gelin yatağını yapmaya gittik. Bir müddet sonra, bir gün önceki misafir evi sahibimiz geldi konuyu bütün köye anlattı. ?Paranın bir kuruşuna bile dokunmamışlar. Darendeliler çok dürüst insanlar, bunlara her şeyimizi güveniriz.´ dediler. 

Bizim de buna benzer bir hatıramız var ama Kara Mustafa Çetin Dayım ve Mustafa Güven Enişteyi rahmetle anarak bir hatıra nakledelim:

?İki Mustafa Adana Kozan´da hallaçlık yaparken bir evde döşeğin birini boşaltmışlar. İçinden bir kese altın çıkmış. Kara Mustafa Dayı evin hanımına bağırıp; ?Döşeğiniz kuzuladı, yavruladı.´ demiş. Ev sahibe gelip demiş ki, ?Bu yatak bize vefat eden halamdan miras kalmıştı. İçinde böyle bir altın olduğunu bilmiyorduk. Allah sizden razı olsun. Sizler yıllardır bu mesleği yapıyorsunuz. Güvenilir olduğunuz için sizle iş yaptırıyoruz. Bu dürüstlüğünüz nesilden nesile anlatılacak bir davranıştır.´ der.?