Ömer HİDAYET


Mektup yazdım, yaz idi


Cenab-ı Allah’ın, Yüce Kitabı Kuran-ı mübinin” Nûn. Kaleme ve (yazanların) onunla yazdıklarına andolsun ki..” diye başlayan kutsal ifadesi yazmanın, kayıt altına almanın en çarpıcı sorumluğunu anlatır. “Yazmasaydım çıldıracaktım” diyen kalem ehli, bir tür rehabilite olmanın da meşru yolunu gösteriyordu. Mektup yazmak, bilgisayardan önce en netameli, zevkli bir işti. Okunaklı bir yazı, anlamlı bir günün hatırası ile birleşince, ortaya enfes bir edebi eser çıkıyordu. Bu mektupların içinde, asker mektuplarının ayrı bir yeri vardır. Mahallede, okumayı emsallerinden önce sökmüş ve yazısı güzel delikanlı, askerdeki nişanlısına mektup yazdırmak isteyen bir genç kız için, en olmazından imtiyazlı bir makamda görülürdü. Göz önünde tutulması gereken, bayram gelmeden, bayramlığının hazırlanması elzem nazik biri olur çıkardı.

      Bende böyle bir hatırayı, yıllar yılı zihnimde taşıdım durdum. Orta üç öğrenciyim, birkaç ev ötemizde, nişanlısı askerde olan abla, benim okul yolumu gözler, kolumdan tuttuğum gibi önceden hazırladığı, çizgili bir kâğıt ile yüksekçe bir yere hazırlanmış sayfaları, günlerdir zihninde kurgulayarak adeta ezberlediği metni dikte ettirirdi. Ben, asla ilave bir şey yapmazdım, zira bittiğinde tekrar tekrar okunurdu. Çil horozdan başlanır, maviş kediciğin yarenlikleri işe katılır, havaların yağışından, rüzgârın esişinden, ocaktaki buğulu çorbadan çıkılırdı. Mektubun sonunda, şu tekerlemeyi mutlaka ilave etmeyi ihmal etmezdi.

“Mektup yazdım yaz idi,

Kalemim beyaz idi,

Daha çok yazacaktım ama

Mürekkebim az idi.”

 

      Mektubu yazıp, sevenlerin gözlerinden taşan duygu rüzgârıyla, ben ayakları yerden kesilen, bulutlara doğru yolcuğa çıkmış, masal kahramanı gibi evin yolunu tutardım. Sokağın son evinden çıkıp, sokağın başındaki ilk eve gelmek, bir adım sürmezdi.

     Edebiyat sevdamın ve okuma yolculuğumun tarifsiz tınısı, işte bu kâtiplik yıllarımdan kalma bir görevi icra ettiğim için, üzerime bir üniforma gibi oturdu. Güzel yazmanın, güzel adamlardan çıkacağı duygusunu, çoğu kere kendi kendime telkin etmişimdir.

     1996 yılında yazılan, postaya verilmeyen örnek bir mektup ile konuyu sonlandıralım.

                                                           Kıymetli Kardeşim!

                Sevgilerin en yücesi, muhabbetlerin en değerlisi, Allah’ın sonsuz selamı ile mektubuma başlar, kutsal görevinde başarılar temenni ederim.

                Değerli ve naçiz mektubunuzu aldığımda, sözü edilen ‘Aykırılığı ‘ yaşamak için ‘işte fırsat’ dedim ve gönlümden kalemime dökülen duygularımı size açmaya, sizinle paylaşmaya karar verdim.

                İnsanın yaratılıştan, ölüme giden çetrefilli yolda ilk ve tek görevinin her türlü sevginin müsebbibi, Allah’a duyulan sonsuz iştiyaktır. Yaratılışın amacına uygun yaşayıp’ Eşref-i mahlûk’ olma liyakatine erişiriz, yâda süfli ve behimi arzuların zebunu olup ‘Esfel-i safiline’ düşmenin bahtsızlığını yaşarız.

                Samimiyet ve fedakârlık; insan olmanın vazgeçilmez ilk şartıdır. Bu samimiyetin sonunda ‘BAĞLANMAK ve SEVMEK’ gelir. Fedakârlık yapmasını bilmeyen, sevemez. Sevmesini bilmeyen ise‘Bağlanma’ amelesinden mahrumdur. Belki de, beşeri ve hissi sevgiler, ilahi sevgilere köprü olmasından dolayı anlamlıdır. Yoksa hep beşeri ve hissi sevgilerde oyalanan ‘Kurtuluş’ gemisini ‘Hayal’ limanında bir ömür bekleyen sevgili rolünü üstlenen kişi olacaktır. 

                Bütün bunları niye yazıyorum. Bilmediğinizden değil, belki de yeniden yaşanmasını arzuladığımdandır. Öyle ki, fertten aileye, oradan da topluma uzayan bir çizgide olması, en büyük gayretimizdir.

                Çocuğun sevgisi, kadına, kadın sevgisi makama, O’nunki de geçici şöhret sevgisine dönüşürse, felaketin davetiyesini kendimiz hazırlamış oluruz. Sevgi ile nefret arasında, soğan zarı kadar bir fark vardır. Asla birini diğerine tercih ederek, bu ilahi yapıyı dejenere etmeye kimsenin hakkı olmasa gerek ,diye düşünüyorum.             

                Satırlarıma son verirken, tekrar selam eder, bütün akraba, eş, dost ve mesai arkadaşlarına gönül dolusu selamlar sunar Allah’a emanet olmanızı dilerim.

                YAZMANIN ve DOSTLUĞUN ‘EBEDİ’ OLMASI TEMENNİSİ İLE…