Hüseyin YAREN


Mekke'nin Fethi / Sevgili İle Bir Olmak


İnsan, İslam fıtratı üzerine yaratılmıştır. İnsanın istekleri ve İslam’ın insana sundukları birbirini tam olarak tamamlar. İnanan insan, tüm varlığını Yüce Allah’a adamıştır, Allah için yaşar ve her an Allah’ın kendisiyle beraber olduğunun bilincindedir. İnsanlar, Allah’ın sözüne uymadıkları takdirde kendilerine zulmetmiş olurlar. Çünkü yaratılışlarına uygun hal ve tavırların dışına çıkarak, yapılarına ters düşen tutumlar sergilediklerinde; bu hem kendilerini, hem de çevresindekileri olumsuz etkiler. Hayatındaki tek hedef Allah’ı hoşnut etmek olan İnsan, her olayı Allah’a bağlar, her işinde Allah’a yönelip döner. Allah’a yönelmek, insanı tüm kötülüklerden arındıracak, insanın kalbine huzur ve güven indirecek ve ahiret de kurtuluşa ermesine vesile olacak en önemli yoldur. Allah'a gönülden bağlanmak, her ne şart altında olursa olsun, Rabbimiz'e olan iman, bağlılık ve sadakatten vazgeçemeyecek kadar çok sevmek ve O’na karşı haşyet dolu bir korku duymaktır. Allah'a, O'nun razı olmayacağı bir tavır göstermekten içi titreyerek korkacak ve şiddetle kaçınacak kadar büyük bir saygı ile inanmaktır. Tasavvufun gayesi de, Hakk’ın rızasını kazanmak için nefisleri tezkiye etmek, güzel ahlâk sahibi olmaya çalışmak, kısaca Allah ve Rasulü’nün ahlâkıyla ahlâklanmaktır.

Mekkenin fethi 1 Ocak 630 tarihidir. İslam Ordusu 10.000 kişiden oluşan muhteşem bir ordu ile sefere çıktı. Merruzzahran vadisine geliş geceye rastlamıştı. Peygamber Efendimiz (sav), her mücahide ateş yak­malarını emir buyurdu. Bir anda on bin ateş yakıldı. Göz kamaştıran bu manzara Mekke’ye aydınlık saçtı; müşriklere ise korku ve dehşet... Aralarından göç etmeye mecbur bırak­tıkları Kâinatın mânevî güneşi Peygamber Efendimiz (sav), şimdi etrafında on bin parlak yıldızla Mekke ufuklarında yeniden bütün ihtişamıyla parlıyordu, ruh ve gönülleri ısıtmak için Mekke ufuklarında bir başka haşmetle doğuyordu.

Bu arada, son derece korkup telâşa kapılan müşrikler, reisleri Ebû Süfyan’la birkaç kişiyi, durumu öğrenmek üze­re vazifelendirdiler. Hz. Abbas, “Yâ Re­sû­lal­lah!” dedi. “Ebû Süf­yan, üstün tanınma­yı, övülmeyi seven bir insandır. Ona iftihar vesilesi olacak bir im­tiyaz verseniz!” Resûl-i Kibriya Efendimiz, “Olur” buyurdu ve ilave etti: “Kim, Ebû Süf­yan’ın evine girerse, emindir!” Ebû Süfyan, “Evimin ne genişliği vardır ki?” diyerek, Pey­gamber Efendi­mizden bu lûtfunu genişletmesini istedi. Bu sefer Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Kim Kâbe’ye girer, “Kim, Mescid-i Haram’a girer, sığınır ise, o emin­dir!” buyurdu. Sonra Peygamber Efendimiz, lütuf ve ihsanının dairesini en geniş bir şekilde tuttu: “Kim, kapısını üzerine kapayıp evinde oturursa, ona eman verilmiştir!”  buyurdu.

Müslümanlar da akın akın mu­azzam mâbede doğru akıyorlardı. Resûl-i Kibriya tekbir getirince, Müslüman­lar da hep bir ağızdan “Allahü Ekber! Allahü Ekber!” diyerek Mekke ufukla­rını bu kutsî seda ile çınlattılar. Resûl-i Kibriya, binlerce sahabe arasında Kâbe’yi tavafa başladı. Peşini ashab-ı kiram takip etti. Tavafın her devresinde ellerin­deki  asa ile Ha­ce­rü’l - Esved’e işaret ederek selamlıyordu. Tavafın yedinci şaftından sonra Makam-ı İbrahim’e varıp orada iki re­kât namaz kıldı. Sonra da zemzem kuyusuna vararak ondan hem su içti, hem de abdest aldı. Bunu Safa tepesine çıkışları takip etti. Oradan etrafa baktı ve ken­­­disine bu muazzam günü gösteren Yüce Allah’a bir kere daha minnet ve şükranlarını takdim etti. Hamd etti. Çünkü sefer kullarına zafer Allah’a aitti. Cenab-ı Allahın bahşettiği bu kutlu zafer Allah Resulünü çok mesrur etmişti. O’nun mutlu ve memnun olduğunu gören tüm Müslümanlar çok mutlu olmuşlar hatta kainat O’nun gülümsemesiyle ayrı bir huzura bürünmüştü. Çünkü tüm alem; O’nunla güler, O’nunla mesrur olur, O’nunla hüzünlenirdi.

Es – Seyyid Osman Hulusi Efendi (ks) bir beyitlerinde şöyle buyurur:

Bu yolda âşıka ma’şûkuna mihr-i vefâ ihlâs                                                                   

Yolunda cân verip derdini dildârın kazanmaktır

Allah’u Teala’nın üstün güzelliği için “mihr-i vefa” mazmununda olduğu gibi, “aydınlık nur yüzlü sevgiliye bağlılık için aşk sebebiyle dünyanın bütün mülkü terk edilir.” Bunu yaparken de bu işin özünde muhabbet ve sami­miyet vardır. Allah ve Resûlü’nün hüsn-i kabulünü beklemek ve böylece inan­mak gerekir. Yolunda âşığın tek kıymetli nakdi, ne pahasına olursa olsun; o sevgilinin gönlünü kazanmak için candır. Gerekirse âşık, can sermayesini verir, ama gönül alır, o sevgilinin gönlünde ebedî kalır.
Dünyadan geçmek muazzam güzel bir şeydir. İnsan dünyevi olan her şeyden vazgeçer, tüm bağlılıklarından sıyrılıp Allah’a yönelirse, o zaman kurtuluş bulur. Samimi mümin için arınıp Allah’a yönelmek önemlidir. İnsanın sürekli bunu kontrol edip kendini gözden geçirmesi ve iman ehli olması gerekir.

Her daim sevdiğimizle bir olmak niyazıyla…