Prof. Dr. Kadir Özköse


HAKK’A LAYIK KUL OLABİLMEK

HAKK’A LAYIK KUL OLABİLMEK


Osman Hulusi Efendinin bütün derdi Allah’ı tanımak ve tanıtmaktır. Mensup olduğu tasavvuf yolunu marifetullah olarak görmüştür. Peygamber Efendimizin Allah’ın zatını değil isim ve sıfatlarını, yaratmasını ve hikmetlerini düşünmemizi hatırlatmaktadır. Hulusi Efendi de bu gerçekten hareketle bizlere Rabbimizi tanıtırken O’nun esma ve sıfatlarından özenle bahsetmektedir. Hulusi Efendinin Divanı’nda dikkat kesilmemiz gereken ilahi isimlerden biri de el-Hakk ism-i şerifidir. Allah’ın isimlerini zikretmek O’nu tanımak kadar O’nun ahlâkıyla ahlaklanmaktır aynı zamanda. Rabbimiz el-Hakk ismine münasip bir şekilde her şeyi hikmetinin gereği kılmış ve her şeyi hak ve hikmet üzerine yaratmıştır. 

“Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”

 Ayet-i kerimesini kendisine düstur edinen Osman Hulusi Efendi el-Hakk isminin tecellisine mazhar olan kulların hak sözü olan vahye tutunduklarını ve daima haklıdan yana tavır sergilediklerini dile getirmektedir. Hak ve hakikat tecellisine mazhar olanların ne tür bir hâlet-i rûhiyeye ve kıvam-ı asalete bürüneceklerini beyan kılmaktadır. 

El-Hakk isminin sırrına giriftar olanlar gönüllerini toprak misali mütevazı kılar ve Hak aşkıyla yanıp tutuşurlar. Ruh ve kalb bahşettiği insana Adem ismini veren Hz. Allah, ondan nefsini ortadan kaldırıp “Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” ferman-ı ilahisine kurbiyet ve liyakat kesbetmesini istemektedir. El-Hak isminin tecellisine ermek için kişinin dünyevî meşgalelerden kalbini arıtması, dünya gamına düşmekten kurtulması esastır. Aşk ateşine düşüp sinesini paramparça kılmak durumundadır. Hak tecellisine erenler Hak’tan gelene razı olmaz mı? Hak’tan gelen bela da olsa itiraz etmesi mümkün mü? Hakk’ı Dost bilenler O’ndan ne gelirse onu Hakk’ın ihsanı kabul etmez mi? el-Hakk isminin hakikatlerine nail olabilmek için kişinin kendisini Hakk’a ayna kılması, kendi nefsini yakından tanıyıp marifetullaha ermesi esastır. Dost’un yoluna can feda kılıp şu fani dünyada Allah derdiyle hemhal olmak gerekir. Hallac-ı Mansur el-Hakk ism-i şerifinin uğruna can feda kıldığı gibi Hakk’a gerçekten talip olanların da anadan, yardan, serden ve candan geçebilmesi gerekmektedir.

   İlahi isimler mümimin anlam haritasıdır. Hakikat adresine kavuşmanın yolu el-Hakk ism-i şerifiyle ünsiyet peyda etmekten, böylesi ulvi hakikatler üzerine payidar olmak ise el-Hayy isminin tecellisiyle mümkün olmaktadır. el-Hayy ismiyle müsemma olan Rabbimiz¸ kendisi için asla yokluk düşünülemeyen, varlığına ve gücüne hiçbir şey halel getiremeyeceği ve zeval kılamayacağı yegane varlıktır. Rabbimiz el-Hayy ismiyle hem maddi anlamda hem de manevî anlamda kullarına hayat verir. el-Hayy ismi kullarının hidayetine vesile olanın Allah olduğunu beyan kılmaktadır. Ölmeden önce ölme sırrına erip nefsin ve şeytanın etkisinden kurtulanların el-Hayy isminin tecellisine mazhar olacağına Hulûsi Efendi şu dizeleriyle dikkat çekmektedir: 

Ey dil yürü zâr eyle kim zârın nice bir zâr ola

Aç gözünü dîdârı gör bu uykudan bîdâr ola

Ölmeden öndin bul memât hayy ol içip âb-ı hayât

Hem ol ki mahv-ı mahz-ı zât cân vâkıf-ı esrâr ola.

  Gönül gözü kapalı olanların tövbe, istiğfar ve pişmanlıklarıyla ölümsüz ve her an hayat sahibi olan Allah'ın el-Hayy isminin bir tecellisine ereceklerinden bahseden Hulusi Efendi hayatımızın ancak hidayet nuruyla anlam kazanacağını şu şekilde dile getirmektedir: 

Her vech-i ümîd ile isteyü ihsânını

Sâillerin kapına hep ihsâna gelmişler 

Bağışlar deyü şâhı kulunun isyânını

El bağlayıp huzûra hep dîvâna gelmişler

Şol şem’ine cemâlin girüben pervâneler.

Cân atuban o nâra hep sûzâna gelmişler. 

Gül-zâr-ı hüsnün görüp bülbül-i bî-çâreler

Ol sahn-ı gülistâna hep efgâna gelmişler                

Bir nîm nigâhına niceler cânlar verip

Hayy-ı lâ-yemût olup yine câna gelmişler.