Hayal gelecektir. Hatıra geçmiştir. Hayat anlıktır.
***
Yazılmadık bir şiir kaldı mı? Yazmak isterdim.
Okunmadık bir kitap var mı acep? Okumak isterdim.
Edilmedik dua olabilir mi? Yakarmak isterdim.
Açılmadık kapıyı gördünüz mü? Çalmak isterdim.
***
Doğduk elimiz kolumuz bağlandı kundakta. Bağlanan bizim kuşaktı, kundak+la-n-an. Çoktan bitti. Bebekler şimdi sere serpe büyüyorlar. Ama biz sekilerden atlayandık. Süüklerden hoplayandık. Sokaklarda koşturandık. Ne seki kaldı, ne sekmen. Evde, arabada tabletlere bağladık çocuklarımızı. Oyuncaklar plastik, atlar plastik. Söğüt dalından at, ok ve yay yapan bizler artık masal kahramanı hükmündeyiz.
Bu evler nerede? Bu sokak n’oldu? Bu köy nicedir? Bu mahalle göçtü mü?
Derler ki, derli toplu bir insan olabilmek için ilk adım bir şeyleri atabilmektir. Biz mi? Ancak içimize attık. Biz mi kazanımlarımızı, değerlerimizi, göreneklerimizi attık. Eski dedik attık, eskiyince attık. Ecdada attık; tarihimize attık; geçmişimize attık. Hasılı bol keseden attık. At atabildiğin kadar.
DARENDE’YE GİRERKEN
Kıvrıla kıvrıla yol alan, sakin akan bir ırmak etrafında sıra sıra söğüt ya da kavak ağaçları sanki nehrin korumaları gibi sıralanmışlar. Siz bakımlı meyve ağaçları arasından mahalle yolunuza yönelirsiniz. Düşünün Anadolu’da bir şehre giriyorsunuz. Ağaçların yerini bloklar, siteler, çok katlı binalar almış. “ Amma gelişmiş memleket.” dersiniz. İster memleketin olsun ister ilk gittiğin bir belde uzun bir aradan sonra vardığınızda meraklı gözlerle çevreyi süzersiniz. Oldukça da heyecanlandırır.
Darende Gürün’le kardeş; Elbistan’la yoldaştır. Darende Kuluncak’a ağabey; Akçadağ’a arkadaştır. Darende ululara uğrak; Hasan Gazi’ye mekan; Somuncu Baba’ya vatandır. Darende Somuncu Baba ile özdeştir. Bugün Darende denilince de Somuncu Baba’nın torunu Merhum Osman Hulusi Efendi akla gelir. Darendeli de efendidir. Gül kokuludur. Bugünkü Darendelinin gelişmişliğinin temelinde esans kutusu, çerçi sandığı vardır. Geçmişteki Darendeli gezici kitapçıdır; gezici destancıdır; gezici şairdir, âşıktır. Sazsız söz ustasıdır.
Darende, ilahiler eşliğinde semaverden sunulan –kıtlama şekerli- çaydır. Darende akşamları, güler yüzlü, tatlı dilli manevi ziyafettir. Sohbeti muhabbetlidir. Darende iki dünyayı da ihmal etmeyen inanmışların şehridir. Darende güldür, gönüldür, güzeldir. Buradan orası ‘öteçe’ dir Darendeli için.
Darende’nin - gönlünüze de gelsin n’olcak- en güzel ikramı ıspanaklı ekmektir. (otlu ekmek de derler). Zor ele geçen kuyuda pişirilen tandır ekmeği, daha yaygın olanı ise yufka (yuha) ekmeğidir. Atıştırmalığı buğday kavurgası, çerezi dut kurusu, pestil, kayısı çekirdeği ve tabii kuru kayısı her evin vazgeçilmezleridir. Kışa kalan dut pekmezi, kokulu kış elması en çok istenilen siparişleridir.
Darende’yi gönülden sevenler var. Gönlüyle gezen, gönlüyle görenler var. Maneviyatıyla, tarihi eserleriyle, tarihe mal olmuş âlimleri, şairleri, sadrazamları, devlet adamları zengin kültürü ile bir mana şehridir. Moda tabiriyle bölgenin inanç turizm merkezi konumuna erişmiştir.
Biz bu methiyeleri Darende’yi alkışlamak için değil anlaşılması için yazdık. Az bile söyledik. Siz çok anlayın. Cemil Meriç der ki: “Ulema denilince ârif, mürşid, veli de akla gelir. Âlim demek zaten insan-ı kâmil demektir.” (Bu Ülke, s. 86)
Evet işte Darende, ulemanın yani âriflerin, âlimlerin, velilerin, mürşitlerin hasılı insan-ı kâmillerin yurdu. Göl dibinden su eksik olmaz dostlar. Yineliyorum onlar alkış beklemiyor anlaşılmak isterler sadece. O da bize kalmış, size kalmış. Kalın sağlıcakla.