Hüseyin YAREN


FETH-İ MÜBÎN

FETH-İ MÜBÎN


Büyük toplarla şehrin surları dövülürken, şehir halkının kuvve-i manevisi bozuldu. Zağnos Paşa Hasköy’den karşı sahile bir köprü yapmağa memur edildi. Gemiler karadan yürütülecekti. Gemiler Tophane üzerinden Kasımpaşa’dan Halic’e inecekti. Bunun için kızaklar yapılarak iyice yağlanmıştır. Bu sırada zincire karşı taarruz edilecekmiş gibi aldatıcı hareketler yapılmış, Kasımpaşa tepesine konulan üç büyük topla surlar dövülmüştür. Bunlar yapılırken Tophane, Boğazkesen ve Galata kulesi arasından Kasımpaşa üzerinden 67 veya 72 gemi Halic’e indirilmiştir. Gemilerin Halic’e bu şekilde indirilmesine Bizans’lılar (Rumlar) çok şaşırmışlar artık şehrin savunmasının mümkün olmayacağını anlamışlardır.27 Mayıs Pazar günü toplanan Divan da son durum görüşülmüş, son hücumun nasıl yapılacağına karar verilip gazilerin maneviyatları artırılarak savaşa teşvik edilmiştir. Divan kararına göre; Hamza Bey donanmayla harekete geçerek, Zağnos Paşa Haliç surlarını zorlayacak, Karaca Bey- Bayram Paşa deresi arkasındaki yıkılmış surlara hücum edecek, İshak Paşa ve Mahmud Paşa kuvvetleri ise surlara tırmanacaktır. Divan sonrası Padişah herkesin dinlenmesini ve taarruz gününe hazır olmalarını emretmiştir.

28 Mayıs gündüzü sakin geçmesine rağmen, gecesinde fetih için her türlü tedbir alınmış, sancak kılıfından çıkarılmış, kösler çalınmaya başlamış her yeri tekbir nidaları doldurmuştur. Sultan Mehmed Topkapı cephesinde bizzat fethe iştirak etmiştir. 29 Mayıs Salı günü sabaha karşı umumi hücum başlamıştır. Bu ise şu şekilde gerçekleşmiştir. Topkapı ile Edirne kapısı arasında açılmış olan gedikten Padişahın başında bulunan kol buraya hücum ediyordu. İlk hücum iki saat hemen arkasından yapılan hücum bir buçuk saat sürmüş İstanbul’un dayanacak gücü kalmamıştı. Ulubatlı Hasan ismindeki bir yeniçeri kalkanını siper ederek surun üzerine çıktı bunu 30 yeniçeri takip etti. Yeniçerilerden Ulubatlı Hasan dahil sekizi şehit düştü. Fakat bu olay üzerine galeyana gelen asker hücumu şiddetlendirdi. Bu minval üzere harp devam etmiş kapıların ve duvarların yıkılması, top atışlarının şiddeti ve Osmanlı askerinin cesareti karşısında kaledekilerin umudunu sona erdirmişti. Hücum sırasında Bizans imparatoru Kontekuzen maktul düşmüş fakat cesedi bulunamamıştır. Osmanlının son hücumlarıyla Rumlar kaçmış surlara Osmanlı sancağı dikilmiştir. Her burca çıkan Osmanlı neferi ise yüksek sesle Fetih suresini okumuştur. Bundan sonra tekbir ve tehlil sesleri, Allah ve Muhammed (sav) nidaları ayyuka çıkmış ortalık mahşer halini almış, Akşeyhin son keşf-i kerametine uygun olarak mücahidler şafak vakti tan yeri ağarmadan surları aşıp şehre girmişlerdir ve Feth-i Mübîn gerçekleşmiştir.

Akşeh’in Ellerinden Öper

Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’un fethindeki kerametini gördüğü Akşeyhin ellerinden öper, boynuna sarılır. Kendisinden huzurunda halvete kalmasını ve irşadlarından faydalanmasını rica eder, fakat Akşemseddin Hazretleri teklifi reddeder. Buna üzülen Sultan Mehmed “Acayip haldir, isti’dadı bilinmeyen olur olmaz Türkleri irşada kabul buyurur bizi terbiyeden çekinirsiniz” diye üzüntüsünü bildirir. Şeyh hazretleri padişaha “Bu halvetin lezzetini aldığın takdirde saltanat umurundan kesin olarak el çekmek lazım gelir, memleketin işleri bozulur. O takdirde hem siz hem biz vebale gireriz. Oysa sultanlara lazım olan adalet ve doğruluk ile şer-i şerife uymaktır.” şeklinde nasihatlerde bulunmuştur. Yani dünya işlerine memur olan padişahın gayb aleminin sırlarına daldığı takdirde vazifesini ihmal edeceği bundan dolayı da din ve devletin zarar göreceği düşüncesiyle her ikisinin de Allah indinde mesul olacaklarını güzel bir lisanla izah etmiştir.

Eyüp Sultan Hazretleri

İstanbul tarih boyunca birçok kez kuşatılmıştır. Bu kuşatmalardan birisini de Emeviler yapmıştır. Hz. Muaviye döneminde yapılan kuşatmada ordu içersinde Hz. Peygamberi (sav) hicretten sonra misafir eden Ebu Eyup El Ensari de vardı. Bu büyük sahabi, sahabeden birisinin şehid olup oraya defnolunacağını Hazreti Peygamberden işitmiş ve mazhariyete erişmek için sefere katılmıştır. Ebu Eyup el Ensari Hazretleri kuşatma sırasında bir ok darbesiyle şehid olunca kendi vasiyeti üzerine surlara yakın bir yere defnedilmiştir.

İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet bu büyük sahabenin mezarının bulunmasını istemiştir. Fakat mezarın yerini hiçbir kimse bilmemektedir. Tek umut ise manevîyat sultanı Akşeyh Hazretlerindedir. Sohbet ve dualardan sonra Akşeyh Hazretleri yerinden kalkmış ve yürümeye başlamıştır. Padişah nereye diye sorunca "Şu anda bir nur (ışık) yayılıyor takip edersek mezarı buluruz" demiş ve büyük sahabenin mezarını bulmuştur. Padişah daha müspet ve ikna edici bir delil isteyince Akşeyh Hazretleri mezarın içerisinde eski yazı bulunan bir mermer taşın çıkacağını söylemiştir. Bu ise aynen tahakkuk etmiştir. Günümüzde ise Topkapı müzesinde bulunmaktadır. Fatih bu olay karşısında hayrette kalmış ve Allah'a şükretmiştir.