Bayramlarımız sevinç ve huzur ikliminin yaşandığı tatlı günlerdir. Gerçek bayram ise dostun Dost’a kavuştuğu vuslat anlarıdır. Osman Hulûsi Efendi dostun dosta kavuşma gününün bayram olduğuna şu beyitle dikkat çekmektedir:
Visâl-i yâr ile bu münkesir gönlü sarışdırdık
Hudâ lutf etdi de küskünle küskünü barışdırdık[1]
Bayramı gurbette geçirmenin burukluğuna dikkat çeken Hulusi Efendi, bayramın kavuşma günleri ve sevinç halleri olduğunu söyler. Bayramları fırsat bilip yakınlaşmamızı, buluşmamızı, ziyaretleşmemizi ve birbirimizi hatırlamamızı istemektedir. Bayramı gurbette geçirenlerin duygularında büyük bir burukluk ve özlem duygusu olduğunu çok hassas bir dille ifade eder. Mektubat'taki şu dörtlük bize bu duyguların serencamını yansıtmaktadır:
Benim de annem var kardaşlarım var
Benim de eşim var yoldaşlarım var
Benim de hâlımla haldaşlarım var
Beni de gönülden özleyen vardır.[2]
Annesi, kardeşleri, eşi, yoldaşları, gönül dostlarına duyduğu özlem o kadar derinden ve samimi ki bayramla hasretlerin biteceğini, bayram buluşmalarıyla özlemlerin giderileceğini dile getirmektedir. Asker ocağından gönderilen mektupla hasretlerin biteceği bayram buluşmalarını özlediğinden bahsetmektedir. Asker ocağından gönderdiği mektubunda hasret ateşinden şu şekilde bahsetmektedir:
Askerliğinin ilk bölümünü Diyarbakır'da yapan Hulûsi Efendi Hazretleri¸ evden yeni ayrılmanın verdiği iştiyak ve hasretle bayram yakını muhterem babası Hatip Hasan Efendi'ye şu mektubu yazar:
"Sebebi hayatı müstearı ve munisi canı bî-kararım. 29.12.940 gününün seherinde vakıamda sizinle meşgul idim. Vesile-i mağfiretim olan yüzlerinizden öperek "Babam¸ babam" diye uyandım. Ve sine-i bî- kînemi iştiyakınızla per olarak buldum.
Ateş-i firkat ile odlara düştüm bu gece
Emelim vasl idi hicrana kavuştum bu gece
Niyetim pâyini bûs etmek idi ol melekin
Ne acep derde düşüp zâre duruştum bu gece
Bir mâha karîb olan mektubunuzun gelmesi men garibi endişelere sürüp kâm-ı kâm şarab-ı gam yutturdu telsiz telgrafa benzeyen gönül irtibatına mani yok. Fakat yüzünüzün seyrinden mahrum olan gözlerimi haftada bir derin hayalinizle mektubunuza vad' etmiş olduğunuz imzanıza sürmem canım kararır gibidir. Mecnun-sıfat tarik-i ihtiyarı canib-i mihraba düşer.
Haberdar olursa yârim sitemden kılıp rahmi
Beni âzâde sa'y eylerdi elbet işbu bendimden
Ana bilmezlik isnat eylemek bigânelikdendir
O vâkıf hâlime ben gafilim mutlak efendimden
İşte hulul eden bayram yine ateş-i hicran ile geçecek. Son mektubunuzun tarihine baktım¸ 27 Ocak imiş¸ bu günkü tarih ise 7 Şubat'tır. Bir aydan fazla olan mektup yazmayışınız hangi kusurumdan neş'et eden muhabbetsizlikten zuhura geldiğini bilmem. Yine ol valide-i müşfikem ey seher yeli bana Ahmed'in kokusunu getir diye bâd-ı sabadan bir iltimas var mı ola. Sekine'ye selâm ve yavrucuk Sırrı'nın iki gözlerinden hasretle öperim. Geline selâm ve çocukların cümlesinin gözlerinden öperim. Cümle akrabalara selâm ve hürmetler eylerim.
Cümlenizin bayramınızı tebrik ile tekrar hâk-i pâyinize yüz sürmekle nihayet veririm. 7 Şubat 1941
Ağabeyimden bir ay evvel mektup almıştım. Ona da cevap yazdığım halde cevap alamadım. Mektupları çok sık yaz. Eğer her mektubunu senin yazın ve senin imzanla görmezsem gönlümün endişesi teskin bulup mutmain olmaz ey canım pederim. Oğlunuz Hulusi.
Çağşırlı Ali Efendiden mektup aldım. Sizin ve validenin mahsusen ellerinden öpüp dua ve himmetinizi niyaz etmektedir. Kırcaşarlılar ve Bıyıkboğazlılar hepsi buradadırlar¸ sıhhattedirler¸ ellerinizden öperler. Müftü Efendinin mahdumu Abdullah ve İsmail Efendi dahi bulunduğumuz bölüğe yan yana olan 4. Bölükteler. Ellerinizden öperler. Abdurrahman Beyle haftada bir defa görüşüyoruz ellerinizden öper. Sabri¸ İdris¸ Şamil¸ Ziya ve diğer arkadaşların cümlesi selâm ve hürmetlerle ellerinizden öperler."[3]
Diyarbakır'dan sonra askerlik hizmetini Kahramanmaraş'ta devam ettiren Hulusi Efendi ¸ bayram iznine gidemeyişini komutanına yazdığı tebriknâmenin içine dercetmiştir:
15.07.942/Maraş
Sayın Komutanım
Melek misal fezail hamidenizden bir nefes bile incinmediğim için âlem-i fanide hayatı müsteabire sonuna kadar sizi unutamam. Evlenme töreninizi tebrik edemediğime mahcubum. Bu hususta âli vicdanınızın affına sığınırım. Muhtereme hemşireme de hürmetler arz edip sizin gibi âli fıtrat bir zat ile semahat sıfat ile evlenme şerefine nailiyetini kutlularım. Dünya ve ahiret saadetleriyle mesut ve müreffeh yaşayıp yüksek mertebeler ihraz etmenizi diler sonsuz hürmet ve saygılarımı sunarım.
Sadık ve vefalı erlerinizden Hulusi.
Maksuda Hulusi yetmemiştir hâlâ ki izinli gitmemiştir
Ne yazık ki bilinmedi emekler geçti yere ettiğim dilekler[4]
Uzaktan bayramın hasretini bu denli iç dünyasında hisseden Hulusi Efendi bayram ziyaretlerini ayrı bir önem verirdi. Bayram günlerinde evi dolap boşalır, ziyarete gelenlerden hoşnut olur, dostlarının varlığıyla kıvanç duyardı. Bayram ziyaretine gelen dostlarıyla yaşadığı sevinci¸ dostlarına duyduğu memnuniyeti ve bayram günlerinde yaşadığı gönül hoşnutluğunu bizlere şu şekilde ifade etmektedir:
Şâdilik bahşeyleyûben şâdu handân ettiniz
Feyzi rahmet sundunuz lutf ile ihsân ettiniz
Bîdeva derdimize vasl ile dermân ettiniz
Merhaba hoş geldiniz yârânîler merhaba[5]
Birbirini seven insanların gönüllerinin buluşmasını bayram olarak niteleyen Hulusi Efendi, tasaları giderecek, vuslata erdirecek, acıları bal eyleyecek, bizleri birey, aile ve toplum olarak huzura erdirecek bayram atmosferini dilemekte ve şöyle seslenmektedir:
Gönülden sürer gamı bayram olur her demi
Yârın olup mahremi kalmaz özge kâr-ı aşk
Hulûsî dirlikde ol yâr ile birlikde ol
Hoş dem-i dil-dâr ile açıla gül-zâr-ı aşk[6]
Bayram atmosferinin nasıl olması gerektiğinden bahseden Hulusi Efendi bizlerden kazanımlarımızı kaybetmemeyi, sevincimizi dostlarımızla paylaşmayı, birlik ve beraberlik ruhuna bürünmeyi, gelmeyeni gitmeyi, vermeyene vermeyi, birbirimizi sevmeyi ne güzel öğütlemektedir:
O yâr mihmânımız oldu
Gelin dostlar bize gelin
Gönlümüz şevk ile doldu
Gelin dostlar bize gelin
Ufkumuzdan güneş doğdu
Nefsin karanlığın boğdu
Hidâyet Hâdî’den oldu
Gelin dostlar bize gelin
Seyyid Hulûsî nâmımız
Sabâh oldu akşamımız
Bugün kutlu bayramımız
Gelin dostlar bize gelin[7]
[1] Es-Seyyid Osman Hulûsi Darendevî, Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, haz. Mehmet Akkuş & Ali Yılmaz, Nasihat Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2013, s. 391.
[2] Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş, Mektûbât-ı Hulûsî-i Dârendevî, haz. Mehmet Akkuş & Ali Yılmaz, Nasihat Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2006, s. 31.
[3] Musa Tektaş, “Gönüllerdeki Bayram”, Kültür - Edebiyat ve Araştırma Dergisi Somuncubaba, Yıl: 17, Sayı: 119, Eylül 2010, s. 34.
[4] Tektaş, “Gönüllerdeki Bayram”, Somuncubaba, Yıl: 17, Sayı: 119, s. 34.
[5] Tektaş, “Gönüllerdeki Bayram”, Somuncubaba, Yıl: 17, Sayı: 119, s. 35.
[6] Darendevî, Dîvân, s. 133.
[7] Darendevî, Dîvân, s. 162.