Prof. Dr. Kadir Özköse


Çocuklarımıza şahsiyet kazandırmak


    Çocuklarımıza şahsiyet kazandırmak

Hz. Peygamber, çocukları insan yerine koyarak onları da bir şahsiyet olarak kabul etmiş, kendilerine gereken önemi ve değeri vermiştir. Dolayısıyla hadislerde çocuklarla ilgili pek çok ilke bulmak mümkündür. Hz. Peygamber, onlara rastladığı zaman selam vererek sevgi göstermiş, kucağına alıp okşayıp öpmüştür. Onlarla yeri geldiği zaman şakalaşmış ve ilgi göstermiştir. O, hadislerinde çocuk eğitimine dikkat çekerek;

?Çocuklarınıza ikram edin ve terbiyelerini güzel yapın.? (İbn Mâce, Edeb, 3)

?Allah´tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin.? (Buhârî, Hibe, 13; Müslim, Hibât, 13)

?Küçüklerimizi sevmeyen, büyüklerimizi saymayan bizden değildir.? (Tirmizî, Birr, 15)

hatırlatmalarında bulunmuştur. Öyle ki o, cemaatle kılınan namazda ağlayan bir çocuk sesi duyduğunda annesine eziyet vermemek amacıyla namazı kısa tutmuştur (Tirmizî, Ebvâbu´s-Salât, 276). İslâm hukukunda her daim çocukların yaşam hakkına dikkat çekilmiş, çocuklara eziyet edilmesine, çocuklara uygulanan şiddetlere, her ne sebeple olursa çocukların öldürülmesine müsaade edilmemiş, çocukların alınıp satılması insanlığın yüz karası olarak görülmüş, anne karnında kürtajla çocukların alınmasına müsaade edilmemiştir (Her türlü cinayetin ne derece büyük günah olduğu konusunda bk. Enâm, 6/151; İsrâ, 17/31; Saff, 61/12; Tekvîr, 81/8-9; İbrahim, 14/6; Kasas, 28/4, Mü´min, 40/25). Zira anne çocuğunu kendisinden ayırmayarak kendi sütünü vererek büyütmeli (Bk.Bakara, 2/233), baba helal ve meşru rızık ile beslemelidir. Anne ve baba güzel bir eğitim ile onu yetiştirmeli, meslek sahibi yaparak topluma faydalı bir insan olarak kazandırmalıdır. Yüzme, koşu, atıcılık ve güreş gibi sporlar çocuklara öğretilmelidir (Tirmizî, Hudûd, 1). Hz. Peygamber, bütün bunları yerine getirenleri hadislerinde övmüş ve bu görevleri yerine getiren anne ve babaların karşılıksız bırakılmayacaklarını bildirmiştir (Sancaklı, ?Hz. Peygamber ve İnsan Hakları?, 2003: 2/38-39).

Sevgili Peygamberimizin eğitimi, bütünüyle insana saygı esasına dayalıydı ve insana saygıyı öğretiyordu. Peygamber Efendimiz büyükler şöyle dursun, hiçbir çocuğu bile, "bu daha küçük­tür, anlamaz? diyerek hafife almamış; büyüklere gösterdiği ilgi, takdir ve sevgiyi ona da göstermiş ve onun adam yerine konulmasını, onurunu kıracak tutum ve davranışlardan uzak durulmasını çevresine de öğütlemiştir.

Hz. Peygamberin (s.a.v.)´in, yetişkinlere yaptığı gibi çocuklara da "Çocuklar! Selamün aleyküm" diyerek selam vermesi (Müslim, Selam,15), hatırlarını sorup onlarla hasbihal etmesi, şakalaşma­sı (Müslim, Âdab, 30, 5), hatta zaman zaman onların oyunlarına katılarak sevinmelerine vesile olması ve benzeri davranışları (Canan, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, 1984:183), hiçbir ayrım yap­maksızın insan onuruna, kişiliğine saygısının göstergeleridir. Hatta çocuklara insan olarak değer vermekle birlikte büyükler­den beklenen tutum ve davranışları onlardan asla beklememesi; onların çocuksu tutum ve davranışlarını doğal gelişim evrele­rinin eseri olarak görüp rahatsız olmadan sevgiyle karşılaması, yaramazlıklarına zevkle katlanması, onların onurunu kıracak hiçbir tepkide bulunmaması (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/513) da yine Peygamber Efendimizin çocukların şahsiyet kazanmasına düşkünlüğüyle ilgilidir.

Abdullah b. Âmir (r.a.) anlatıyor: "Ben küçüktüm, Peygam­berimizin evimizde bulunduğu bir günde, annem beni: ?Gel sana bir şey vereceğim´ diye çağırdı. Peygamberimiz anneme; ?Çocuğa ne vermek istedin?´ diye sordu. Annem; ?Hurma vere­ceğim´ dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz; ?Eğer bir şey vermeseydim sana bir yalan günahı yazılırdı´ buyurdu." (Ebû Davud, Edeb, 88) Bu sözüyle Peygamber Efendimiz, hem annenin çocuğa güzel örnek olma­sını, hem de büyükler gibi çocuğun da insan yerine konularak onurunu kıracak tutum ve davranışlardan kaçınılması gerekti­ğini dile getirmektedir (Aydın, ?İnsan Onuruna Saygı Bilincini Kazan(dır)mak?, 2013:58).

Bu gerçeklerden hareketle Darendeli Osman Hulûsi Efendi otuz ikinci hutbesinde çocuklar hususunda hassasiyet gösterilmesini şu şekilde ifade buyurmaktadır:

?Müslümanlık nazarında çocuklar dünyanın en güzel¸ en hayırlı metaıdır. Evin bereketidir. Cennet kokularından bir koku ve Allah´ın bir hediyesidir. Allah ihsan eylediği bu hediyeye karşı şükretmek¸ ana babaya düşen bir vazifedir¸ bir borçtur.

Her ana ve baba bundan mesuldür. O bu mesuliyetten kurtulabilmek için Allah´ın ihsan eylediği bu hediyeyi tertemiz muhafaza etmek¸ arızasız büyütmek¸ bunlara dinini¸ dünyasını öğretmek¸ Allah´ın kitabını belletmek¸ dünya ve ahrette mesul olacak şekilde hazırlamak lazımdır.

Çocuklarının terbiyesini ihmal eden onlara bakmayan babalar ve analar hem Allah yanında hem cemiyet nazarında suçludur."

Doğduğu günden itibaren çocuklarımızın sıhhatinden¸ gıdasından yiyip içtikleri şeylerden mesulüz. Altı yedi yaşlarından sonra bu mesuliyet çoğalır. Çünkü çocuğun asıl istikbali bundan sonra hazırlanacaktır. Bu devirde çocuğun ahlâkî terbiyesi üzerinde ana ile babanın çok büyük rolü vardır. Şunu hatırdan çıkarmayınız ki evlatlarımızın beşeriyette hayırlı bir evlat veyahut muzır bir mikrop olarak yetişmesinden hem Allah yanında hem de beşeriyet nazarında mesulsünüz. Tahsil ve terbiyesine dikkat ve ihtimam olunan bir evlat¸ hem ailesinin şerefini yükseltir¸ hem de ulusunun kuvvetini artırır. Terbiyesi noksan olan bir evlat¸ hem kendi namını kirletir¸ hem ailesinin yüzünü karartır¸ hem de beşeriyetin başına bela kesilir.? (Darendevî, Hutbeler, 2006:99-100)