Tarih şuuru; mensubiyet duygusu¸ kimlik duygusudur. Bu şuuru bir başka ifadeyle milletimizin hafızasında canlı tutmak¸ milli kültürle beslemek gerekir. Milli kültürün içinde dil¸ din¸ edebiyat¸ tarih¸ manevî değerler¸ inanç dünyası¸ örf ve adetler yer alır. Bizim kültürümüzde vatan, toprak, bayrak ve millet sevgisi gibi değerler inanç dünyası içerisinde yer alır. Bu sebepledir ki insanlarımıza çok iyi şekilde tarih şuurunu kazandırmak gereklidir. Böylece kendisine güven duygusu kazanan insanımız sosyal hayat içerisinde önemli başarılara imza atarken vatan ve millete hizmet etmenin şuurunu da kazanmış olur.
Milli şuuru uyanık tutmak¸ onu yükseltmek¸ toplumumuzun müşterek sorumluluğu içerisindedir. Öyleki; dilimiz¸ dinimiz¸ tarihimiz ve kültürümüzün bütün kökleriyle barışık olmak ve onları tanımak¸ hayatımızın temel değerleri haline getirmek gereklidir. Millet olarak yaşamanın teminatı¸ fertlerin mensubu olduğu milletlere karşı duydukları ruhî bağlılık hissi ve millet olma şuurudur. Bu şuurun gevşetilmesi köreltilmesi ise milletleri olumsuzluklara sürükler. Millet olma şuurunun önemli bir boyutu da inançtır. Türk Milletinde millet olma şuurunu bu kadar yüksek tutan¸ ona ruh ve mana veren¸ onu güzelleştiren¸ his dünyasını ona göre meylettiren şüphesiz bu inanç boyutudur. İnançlı ve İmanlı bir nesil vatanına milletine toprağına bayrağına bağlı olarak kendi ülkesi ve toplumu için fedakar olarak en güzel hizmetleri gerçekleştirip çalışmaları yapar. Bu sebebeple insanımıza manevi kimliği en güzel bir şekilde kazandırmak zaruridir.
Osmanlı toplum yapısının oluşumunda harç vazifesi gören manevi kimlik ve kaynaşma, bütünleşmeyi sağlıyordu. Osmanlı’nın kurulmasında Şeyh Edebâli’nin yerinin ehemmiyeti, “ İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın” sözüyle anlamak mümkündür. Somuncu Baba Hazretlerinin “Gizli ve aşikâr her yerde Allah'tan korksunlar. Tüm mâsiyet ve kötülüklerden uzak dursunlar.” Nasihatını çok iyi idrak etmek gerekir. İslam medeniyetinde güzel sanatların teşvik ve koruyucusu yine manevi kimlik olmuştur. Sanatla tasavvufun ortak noktası his dünyasıdır, duygu yoğunluğudur. Ruhu anlayabilmek, ruh verebilmektir. Dolayısıyla ince düşünebilmek, kılı kırk yarıp halâ inceliği nezaketi aramak manevi kimliğin, ruh terbiyesinin bir tezahürüdür.
Tarih şuurundan mahrum olan milletler¸ milli birlik ve beraberliğini de koruyamazlar. Milli birliğini tesis edememiş milletlerin yaşaması mümkün değildir. Tarih şuuru zayıf olan milletlerde siyasî ve sosyal alanda çok büyük problemlerin yaşandığı bir gerçektir. Sosyal ve siyasî bunalımların yaşandığı toplumlarda ise insanların kendine olan güven duygusunun azaldığı ve kendi kültüründen yabancılaştığı görülür. Bu ise kimlik değişimi ve beyin göçüne sebep olur ki bu da sosyal ve siyasi hayatta tamiri mümkün olmayan facialara yol açar. Bunun için de kendi insan ve toplumumuzu tarih şuuru ve bilinci içersinde yetiştirmemiz gereklidir. Millet olarak yaşamanın teminatı¸ fertlerin mensubu olduğu milletlere karşı duydukları ruhî bağlılık hissi ve millet olma şuurudur. Bu şuurun gevşetilmesi köreltilmesi ise milletleri olumsuzluklara sürükler. Türk Milletinde millet olma şuurunu bu kadar yüksek tutan¸ ona ruh ve mana veren¸ onu güzelleştiren¸ his dünyasını ona göre meylettiren şüphesiz bu inanç boyutudur. Hutbeler isimli eserinde Seyyid Osman Hulûsi Efendi(k.s.) şu şekilde buyurmaktadır: Hakiki bir Müslümanın gaye-i ahlâkîyesi, ne maddî bir lezzet ve menfaattir ve ne de başka bir şeydir. Bil ki, dinen uhdesine düşen vazifeleri ifa ile manevî bir kemâle ermek, rıza-i Hakk’a nailiyetle ebedî bir saadete nail olmaktır. Zira Müslüman bilir ki, asıl gaye-i hilkat “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”( Zâriyât, 56) ayet-i celilesi mantukunca marifetullah ve bu sayede Hakk’ın rızasına, ebedî saadete nailiyettir.
Cenab-ı Allah’ın rızasını hedefleyerek halka hizmet şuuru ile hareket etmek temel ahlaki nezaketin temel taşını oluşturur. Bu şuurda olmak, kuşatıcı olmak, çepe çevre her şeyi sarmak, ufukların en ilerisini görmeye çalışmak, derinlikleri tefekkür etmek, toplumun tamamına fayda sağlar. Bizlerin bir Müslüman olarak, sorumlu olduğumuz bir ülkemiz, bayrağımız, toprağımız, mesuliyetini taşıdığımız bir sosyal çevremiz bir milletimiz ve bir ümmetimiz vardır. Ülkemizi, milletimizi ve medeniyetimizi tüm dünyada yüceltecek, gururlandıracak bir insan olmayı hedefleyip elimizden gelen tüm gayret, çaba ve hizmet dairesinde bulunmamız bir gerçekliktir.
Gayret bizden yardım Allah’tandır…