Musa Tektaş


BALABANLI EMEKLİ ÖĞRETMEN BEKİR ÖZER İLE RÖPORTAJ


 

BALABANLI EMEKLİ ÖĞRETMEN BEKİR ÖZER İLE RÖPORTAJ

?Hulûsi Efendi (k.s.) bu güzel yapı ile Balaban´ı dünyaya tanıtmıştır.?

Balaban´da 1934 yılında Belediye örgütü kurulmuş ise de 1937´de geri kapatılmıştır. 1954 yılından 2014 yılına kadar Belediye Teşkilatı, var olan Balaban ise Büyükşehir Yasasıyla mahalle statüsündedir.  3 camii,  sağlık merkezi, ilkokulu, ortaokulu, lisesi ve karakol teşkilatıyla bölgenin önemli yerleşim merkezlerindedir.

 

Darende ve Balaban kültürüyle ilgili bir söyleşi yapacağız. Bundan evvel kısaca öz geçmişinizden bahseder misiniz?

1951 yılında Darende´nin Balaban Kasabasında dünyaya geldim. İlkokulu Balaban´da okudum, daha sonra Akçadağ Öğretmen Okulu´ndan mezun oldum. Darende´nin Akpınar, Gedikağzı, Günpınar-Yokuş İlkokullarında ve Merkez Cumhuriyet İlkokulu´nda öğretmenlik yaptım. 2002 yılında emekli oldum. Halen Darende Sürücü Kursu´nda öğreticilik yapmaktayım.

Darende kültürü ile ilgili bir kitap çalışmanız var. Kısaca o kitap çalışmanızın içeriği ve gayesinden bahsedebilir misiniz?

Eskiden yaşadığımız hayatın güzelliklerini günümüz ve bizden sonraki gelecek nesillere aktarmak amacıyla bir kitap çalışması yaptım. ?Örf ve Adetleriyle Darende? adlı çalışmamızda bir çocuğun doğumundan;  bir yaşlının ölümüne, defin ve taziye merasimine kadar olan süreci anlatmaya çalıştım. Doğum adetleri, ?Doğdacı? faaliyetleri, saç kesilmesi, çocukların sünneti, öllüğe sarılması, gelişim süreci gibi bir çok uygulamayı dile getirmeye çalıştım. Darende´de örf ve adetlerin dine uygun, sünnete uygun taraflarının da ortaya çıkması için bir hayli gayret gösterdim.  Çocukların eğitimi, çevre ile etkinlikleri, çocuk oyunları,  aile ilişkileri ve sorumlulukları ve anne-babaya sevgi saygı konularını işlemeye çalıştık.

Bir gencin askere gidiş törenleri, askerden dönünce evlenmesi,  nişan ve düğün merasimleri gibi usulleri de aktarmaya gayret ettik.  Giyecekler, yiyecekler, komşu ilişkileri gibi hususlara da değinmeyi amaçladık.

Çerçicilik, ticaret gibi faaliyetler ile ekim alanlarının kısa olmasından dolayı gurbete gidişlerini, yolculuk anılarını ve şiirlerini aktarmaya çalıştık.

Bu röportajımızın esas gayesi Balaban konusunda araştırmalara ışık tutmaktır. Balaban´ın İslâm öncesi ve İslâm sonrası tarihî süreçlerinden bahsedebilir misiniz?

Balaban´ın eski adı Gerimter´dir. Gerimter Hititçe bir kelime olduğunu Dr. Abdullah Ertem tespit etmiştir. Buna göre; gerim kırmızı, ter toprak Gerim-ter ?Kırmızı toprak? anlamını taşımaktadır.  Roma İmparatorluğu döneminde, yönetiminde olduğu Prens Saar´ın eşinin adının Gerimter olduğu söylenmektedir. ?Balaban Bey? tarafından yeni yerleşim yerinin kurulduğuna dair rivayetler vardır. Bala, evlat, çocuk, genç demektir.  Ban, iri anlamlarını taşıdığı için de; iri evlat anlamında ?Heybetli? anlamlarını taşımakla birlikte,  Balaban´ın büyüklüğüne işaret onun isim ile anılmaktadır.

Balaban Bey ile Abudrrahman Erzincanî Hazretleri´nin yakınlığı nasıldır?

Rivayete göre Balaban Bey´in kızı ?Naciye? ismini taşıyan bir hanımefendi ile Şeyh Abdurrahman Erzincanî Hazretleri evlenmiş ve Erzincanî Hazretleri böylece Balaban´a yerleşmiştir. Şeyh Abdurrahman-ı Erzincanî Hazretleri´nin kızı ?Necmiye Sultan?da,  Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri´nin hanımıdır. Zaten gerek Erzincanî Hazretleri gerekse Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri ikisi de; Erdebil dergâhından tasavvufî eğitim almışlardır. Sanıyorum bu yol birlikteliği Darende´yi yurt seçmek ve akrabalık ile de pekiştirilmiş.

Balaban´ın eski yerleşim yerleri hakkında neler söylersiniz?

Balaban´ın eski yerleşim yeri; Teknece, Ören yeri Küşne Tepesi ve Gavur Kalesi diye adlandırılan eski kilise kalıntılarının bulunduğu bölge imiş. Gavur Kalesi dediğimiz yer, yüksekçe bir tepe olduğu için gözetleme kalesi gibi kullanıldığı söylenmektedir.  İslâm fütuhatıyla da bugünkü yerleşim yerine geçmişler.

Yine halk söylencesine göre Erzincan civarından 10 kardeş yurt seçmek için hicret edip, bu yörelere gelirler. Önce Yukarısetrek ve Aşağısetrek civarına yerleşirler. Balaban´ın arazisi daha geniş olduğu için 7 kardeş sonunda Balaban´a yerleşir, 3 kardeş Setrek´te kalır.

Halen devam eden ?Habbe? diye adlandırdığımız su taksimatı, yani arazi suyunun sulanma sırasıyla 3 gün Aşağıulupınar´a, 7 gün Balaban´a su akmaktadır. Bu taksimatın evvelinin bu 10 kardeşin yerleşim esasına göre olduğu büyükler tarafından aktarılmaktadır. Allah razı olsun Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi´nin projesi olan ?Gökpınar Sulama Projesi? ile Balaban yemyeşil bir alan olmuş, tarım ve ağaç ekilen arazi çoğalmıştır. Her taraf yeşil ormanlık görünümü kazanmıştır.

Balaban Evleri´nin mimarî yapısı ayrıcalık arz etmektedir. Bu konuda bize bilgiler verebilir misiniz?

Balaban düz ova bir mevkide kurulmuş olduğundan, dışarıdan gelebilecek yağma ve saldırılara karşı koyabilmek ve korunmak masadıyla ?kale tipi?; birbirine bitişik olarak inşa edilmiş, etrafı duvarlarla çevrilmiştir. Olası bir saldırı veya kuşatma esnasında evlerden diğerine açılan ?taka? denilen küçük pencereler sayesinde en alt baştaki evden en üstteki eve kadar irtibat, haberleşme, yiyecek gibi her türlü iletişim sağlanacak şekilde bir iç yapıya sahiptir. Evlerin kapı ve pencereleri iç yollara, sokaklara açılmış, bu şekilde dış etkenlerden korunmaya çalışılmıştır. Balaban´ı çevreleyen ev duvarlarında dışa açılan 4 tane kapı vardır. Bu kapılar akşam olunca kitlenir, sabah olunca açılır imiş. Giriş-çıkışlar ?Kapı Bekçileri?nin kontrolünde olurmuş.

Dört kapıyı şöyle izah edebiliriz:

1- Şeyhli kapısı: Doğuya bakan, Şeyh Abdurrahman Erzincanî Külliyesi civarındaki kapı,

2- Ağalı kapısı: Güneye bakan Abdurrahman Çeşmesi yakınındaki kapı,

3- Davutlu kapısı: Batıya bakan Şeyh Pınarı civarındaki Cade tarafındaki kapı,

4- Aşağı kapısı: Kuzeye bakan, bugünkü eski karakol civarındaki kapı.

Eski kerpiç mimari;  bugün araştırmalara konu olmuş, bazı evler restorasyonla korunmaya çalışılmıştır. Eski evler birinci kattan sonra sokağa çıkmalı olarak yapılırdı. Her evin damında ?çiçeklik? denilen çiçek ekme yerleri bulunurdu. Yine arı beslemek için güneye bakan tarafı açık diğer tarafları kapalı ?peteklik? denilen bölümler mevcuttu. Her evde eskiden arı beslenirdi. Çok orijinal balı olurdu. Misafirlere ikram edilir ev halkının istifadesine sunulurdu.

?Şeyh Pınarı? diye bir ziyaret yeri vardır. Burası hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Cade/Çaybaşı yolu üzerinde Şeyh Pınarı Ziyaretgâhı vardır. Mevkiinin adı Pınarönü´dür. Kaynak suyu çıkmaktadır. Oranın suyu içme suyu için kullanılırdı. Mübarek bir su kaynağı olduğuna inanıldığı için Şeyh Pınar olarak anılmıştır. Oraya mescit vari bir yapı inşa edilmiştir. Ayrıca orda bir mezar mevcuttur ama bu mezar, orayı yapan Şeyh Hazretleri´nin değil su kaynağının hizmetiyle ilgilenen kişinin mezarıdır. Zaten Şeyhli mahallesinin yakınlarındadır. Bu yapı içerisinde bazen teravih namazları bazen sohbetler düzenlenirdi. Yağmur duası orada yapılırdı. Halk nazarında kutsiyet atfedilen mekânlardandır. 1967 yılında burada bir yağmur duasına şahit oldum. Balaban´ın bütün halkı genç ihtiyar, özellikle çocuklar toplanmıştı, dua tamamlanmadan yağmur yağdığına şahit olduk.

?Şeyh Abdurrahman Erzincanî Hazretleri Külliyesi? ile ilgili söyleyecekleriniz nelerdir?

Şeyh Abdurrahman Erzincanî Hazretleri son şekliyle bir külliye olmuştur. İlim irfan yuvasıdır. Kare piramit şeklindeki türbe külahı aynen yeniden inşa edildi. Eskiden buranın adı ?Tekke Camii? imiş.  Türbe bölümünde Erzincanî Hazretleri, kızı Necmiye Sultan ve oğlu Muhammed Efendi´nin kabirleri bulunmaktadır. 1960´lı yıllarda Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri´nin gayretleri hemşehrilerimizin destekleriyle modern tarzda çok güzel bir camii inşa edildi. Hulûsi Efendi Hazretleri bir sohbetinde; ?Minaresi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in sancağını, İslâm´ın beş şartını temsil eden beşgen camii ise Peygamber Efendimiz (s.a.v)´in çadırını temsil ediyor.? buyurmuş. Kitaplığı,  Kur´an Kursu ve müştemilatı ile yıllar içinde modern bir külliye halini almıştır. Bu açıdan Vakıf Başkanı H. Hamidettin Ateş Efendi´ye de teşekkür ediyoruz. Aslında Hulûsi Efendi (k.s.) bu güzel yapı ile Balaban´ı dünyaya tanıtmıştır. Türkiye´de böyle bir modern yapının emsali oktur. Özellikle cami mimarisi açısından bugün Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi´nde ders olarak okutulduğunu duyuyoruz. Balaban denilince bu cami-i şerif akıllara geliyor. Yol güzergahından geçenler, durup camiyi ziyaret ediyor. Balaban´ın tanıtımı kadar ekonomisine de katkısı olmaktadır.

Balaban´da ?halk hekimliği´ açısından eskiden göz ameliyatı nasıl yapılırdı?

Osmanlı Rus harbinde halamın kocası Hasan Topçu, Ruslara esir düşüyor. Esir kampı komutanın göz ağrısı ve göz arızası çektiğini görüyor. Oradaki bir hemşehrisi ile Zengi dili veya Hazeynce dediğimiz ?Ali´nin uşağının tekellimi´ denilen, kendimize mahsus konuşma şekliyle ?Ben bunun gözünü açarım.? diyor. Hemşehrisi başka bir Türk asıllı vatandaşa söylüyor derken melese komutana ulaşıyor. Hasan Topçu bütün maharetini gösterip komutanın gözündeki katarakt perdesini alıyor. Komutanın gözü iyileşiyor. Komutan ikramlarda bulunup, bir altın mükâfat veriyor. Hatta esir kampından kaçmasına da yardımcı oluyor. Hasan Topçu bu arada hemşehrilere bu mesleği iyice öğretiyor. Yine bir mücadele esnasında Karadeniz tarafında öldürülüyor.  Balabanlı hemşehrilerin yapmış olduğu göz açma işlemi öncelikle, tığ denilen veya dikiş iğnesi gibi bir çelik malzeme ile ipliği katarakt perdesine geçirip dışarı çekiyor ve makasla kesmek suretiyle o görmeyi engelleyen kısmı almış oluyorlar. Tabii bu işlem ustalık gerektiren bir şey. İpek Ömer Amca vardı ondan böyle yapıldığını duymuştum. Çerçilik veya kitap satıcılığı yapan Balabanlılar aynı zamanda kendi halk hekimliği usullerince yapmış oldukları katarakt ameliyatıyla da göz açarlarmış. Hasbel kader yanlış bir işlem yaptıysa bir daha o köye uğramazlarmış. Ama başarılı bir göz açma faaliyeti bir dahaki o köy ziyaretinde padişahlar gibi karşılanmasına, doktor gibi hürmet görmesine vesile olurmuş.

?Balaban İçmeceleri? hakkında da biraz bilgi verebilir isiniz?

Balaban-Gökderen yolu üzerinde,  Malatya anayoluna 1500 metre uzaklıkta ?Çoraklık? denen mevkide bulunan ?İçmeceler? eskiden ?Uyuz Pınarı? olarak bilinirdi. Dr. Abdullah Ertem´in gayretleriyle günümüzdeki önemini kazandı. Belediye tarafından tesisler yapılarak genişletildi. Cilt ve böbrek hastalıklarına, astım, basur, ülser ve şeker hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor. Çamuru özelikle cilt hastalıkları için kullanılıyor.

Son olarak okuyucularımıza mesajınız nedir?

Bütün okurlarımızı ve Balabanlı hemşehrilerimizi sevgi ve saygıyla selamlarım?