Ömer HİDAYET


Aynadaki yalan


 

      Hakikatin içyüzüne nasıl varılır, doğru hangi yol ve çilelerden geçilerek elde edilir. Üstat Necip Fazılın izini sürdüğü fikir çilesi ve anlam arayışlardır. 1970 yılında yazdığı tek romanı olan Aynadaki Yalan, biraz da bu duygu ve düşünceleri irdelemeye çalıştığı eseri olur. Romanın, başkahramanı Naci´nin etrafında yaşanan olaylar, üniversitede yazmaya çalıştığı doktora tezinin hayata geçirilme arzusuyla devam eder. Hayat mı kitaptır, kitap mı haydattan ibarettirin cevabını bulmaya çalışır. Üstat adeta yaşadığı hayatı, bu roman etrafında hikayeleştirir, satırlara döker.

      Hayata dair sorduğu her şey, bir hakikat avcılığından başka bir şey değildir. Romana bu adı seçerken de sanki, eserlerinde izini sürdüğü İslam hakikatinin yolunda çektiği sıkıntılara bir ayna tutmaktadır. Ben neyim, ne olmalıyım, hakikatin peşinde nasıl ve ne tür zorlukları aşarak fikri olgunluğa erebilirim.

      Üniversitede hazırladığı tezin konusu oldukça şümullü ve iddialıdır. ?İslam Tasavvufu ve Dünyanın Beklediği Nizam? çeşitli bölümleri içerir. Bir anlamda hayatını feda ettiği İslam´ın özeti diyebileceğimiz ?İdeologya Örgüsünün? daha minimize edilmiş hülasası gibi görebiliriz.

     Tezini savunurken, iddiam büyük, tavrımda o halde büyük olmalı diye, Müslümanca duruşun soylu yolunu gösterir. Gerçek ve derin Müslümanın asil çığlığına kulak verir. Para, makam, kadın, şan ve şöhret dünyevi gölgelerin şişirilmiş balonları olduğunu bilir. Yaşanacak hayat ancak, büyük fikrin yani İslam´ın emrine girdiğimizde yüceleceğini dile getirir.

     Roman etrafında oluşan kadın tiplemeleri, toplumda ve Üstadın hayatında oluşmuş örneklemelerdir. Mine, Beyin urudur. Has ve hakiki kadınlık ondan uzak, ideolojik ve keskin söylemleri vardır. Belma, Dış gıcırtısıdır. Olmakla ölmek arasında gidip gelinir. Ne vazgeçilir, ne de uğruna ölünecek ve hayat bahşedilecek biridir. Ömür törpüsü gibi hayatınızı yer bitirir.

     Mine, sol ve katı ideolojileri temsili ederken, Belma, liberal ve hümanist akımın sanki günümüzdeki temsilcileridir. Boyalı basın dünyasının magazin malzemesi gibidir.  Asıl uğrunda bir ömür koşulacak kadın köylü kızı Hatice´dir. Üstat, Hatçeyi safİyane ve masumiyetin timsali olarak bizlere takdim eder. Saf ve temizdir. Tebessüm harikasıdır. Şehrin hay huylarından ve şaşasından etkilenmemiş bir tip olarak karşımıza çıkar. Hatçe ile vuslat olmadan firkat yaşanır. Hastane odasında nikâh yapılır, Hatçe daha hayatı baharında sedyede ruhunu teslim eder.  Adeta okuyucuya, dünyevi ve beşeri istekler çoğu zaman elde edilemez. Siz fani olanı bırakın, baki olan ahiret hayatına yatırım yapın, der gibidir. Kendi yaşadığı hayatı roman satırlarında üstat, biz okuyuculara özetler.

      Üç kadın tipi, yaşadığımız hayatında bir özeti gibidir kadın şahsında. Farklı tip ve davranış sergileyen kadın figürleri ise,  ayrıntıya aittirdir. Geneli ve özel kuralı fazlaca değiştirmez. Bir ömür yaşarsın, karşına Belma gibi gününe gün eden magazin müptelası  insan çıkar, ya ideolojileri ve sert söylemleri ile  seni teslim almaya çalışan Mine tipler çıkar. Yada ruhunu dinlendiren, haneni gönül rahatlığı içinde teslim edeceğin, şiir zarafetinde Hatçe gibi kadınlar, hayat yolculuğunda sana eşlik eder.

       Hatçe,Büyük şehri dolaşırken, gördüğü gökdelenleri göstererek  Naci ye sorar. ?-Bunlar nedir deyince ?-Onlar bizleri yemeğe gelen dev canavarlardır ? ifadesi ile bugünde aşmaya çalıştığımız şehir ve çevre sorununa parmak basar. Üstat,üst üste çıkmış iskambil kağıdı gibi ruhsuz ve sevimsiz çok katlı yapılanmaya daha  o günden itirazını yapar.

?Evim? şiirinde;

 Eskiden ne güzeldin; evdin, köşktün, yalıydın!

Madden kaç para eder, sen bir remz olmalıydın! ?  telkini ile ruhu olan şehir ve sokağımıza sahip çıkar.

        Hatçenin dedesi Husmen ağa, tasavvuf neşesinin ve özleminin temsilcidir. Umur görmüş, irfan sahibi, haslet sahibi bir er kişidir. Hayatı ve olayları, tevekkül ve teenni ile yorumlar. Dünya hayatının geçiciliğinden ahiret hayatının bakiliğine, âdeta dehliz açmak için bir ömür çile ve tefekkür deryasında kürek çekmeye mahkûm bir gönüllüdür.

        Romanın kahramanı Naci, Hatçenin köyüne yedek subayken erleri ile bir akşamlığına misafir olur. Bölüğün kalacağı en muteber ve müstesna yer camidir. Burada hayatı ve olayları pratik yorumlayan bir dramatik sahne yaşanır. Herkesin tık nefes, çaresiz yattığı bir ortamda, İstanbullu bir er tabutu seçer. Naci, onun üzerinden büyük şehrin insanı nasıl çözümler üretmeye teşvik ettiğini şu sözleri ile çerçevelendirir. ?Vay uyanık vay, demek sen imtiyazlısın, kendine özel alan tahsis etmişsin? diyerek ölümün ilk basamağı olan tabutun nasıl zor zamanlarda çare olduğunu, herkesin kaçtığı bir metanın çaresiz kalındığında nasıl en imtiyazlı hale getirildiği, modern insan üzerinden bizlere fısıldar.

        Eser, NFK´nın hayatının özeti diyeceğimiz bir tadda okuyucuyla yıllar yılı buluşmasına devam etmektedir.