Eski adıyla “Mığdı” 1980 ihtilalinden sonra yeni ismiyle “Akçatoprak” mahallesini 11 Ocak 2020 tarihînde ziyaret ettik. Muhtar Mahmut Berçin’den ve mahalle halkından bilgiler aldık. Pehlivanlar yetiştiren bu toprakta can bulmuş, yine burada toprağa düşmüş olan Bekir Çakır Pehlivan ile Resul Deniz Pehlivanın hatıralarını dinledik… Onları rahmetle andık…
Mığdı’nın kurucu aileleri şu lakap ve soy isimlerle anılmaktadır:
Kayhalar-Mavişler:Çalışkan, Patasanlar-Mıstolar:Berçin, Bozolar:Talan, Hacıbeyler:Keleş, Sülolar:Bulut, Müdürler: Çetin, Reşitler: Gürbüz, Alolar: Göçen, Çukurlar: Çetin, Veliler: Gümüş, Bilaller: Kurnaz, Köseler: Çakır.
Eskiden beri hububat tarımı yapılan Mığdı, 1970’li yıllarda pancarcılık yapar. Şimdilerde yonca tarımı, kavakçılık, hububat tarımı ve hayvancılıkla geçinen insanların yaşadığı bir yerdir. Mığdı’dan göçenlerin çoğu Tekirdağ-Çerkezköy’e gidip yerleşmişler. Halen orada 70 hane olduğu söylüyor muhtar. İstanbul Ankara gibi illerde yine çok sayıda buradan göçen hemşehriler varmış.
Köyün camisi Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerinin öncülüğünde, Hacı Yusuf Berçin ve Mehmet Talan’ın gayretleri ve köylüler ile civar yerlerdeki hayırseverlerin katkısıyla 1967 yılında başlayıp, 1974 yılında tamamlanmış.
Son yıllarda Taziye evi, mescid, cami tadilatı gibi imece ruhuyla güzel işler yapılmış. “Bu konuda maddi manevi yardımlarını esirgemeyen özellikle emlak sektöründe faaliyet gösteren köyümüzden Tekirdağ ve İstanbul’a göçen hayırseverlere teşekkür ediyoruz.” Diyor muhtar Mahmut Berçin…
Mığdı deyince güreş kültürü akla gelmektedir. 1978 doğumlu Mehmet Talan’dan aldığımız bilgilere göre eskiden her evden bir pehlivan çıkarmış. Köy güreşlerinde bütün dallarda Mığdılı pehlivanlar birincilik alırmış. Ali Erden, Zekeriya Kurnaz Ahmet Kurnaz da bilinmekle birlikte en meşhurları Bekir Pehlivan ile Resul pehlivanıdır.
Mığdılı Bekir Çakır Pehlivan
Torunlarından kendi ismini taşıyan Bekir Çakır (1960) anlatıyor:
Gençlik döneminde köyündeki ve civardaki usta pehlivanlarca yetiştirilen Bekir Çakır rüyasında kendisine bin camız kuvveti verildiğini görür. “Ben Allahtan Pehlivanlığı ölene kadar istedim oda verdi elhamdülillah” dermiş.
Dedem askerlik vazifesi için Sivas Suşehri’ne gider. Askerlik vazifesini yaparken Suşehri’nde bir güreş festivali yapılır. Belediye başkanının ricasıyla, Bölük Komutanı izin verir ve Suşehri adına güreş müsabakasına katılır. Kendisinin fiziki yapısı bir kalem gibidir. Esmer yakışıklı çevik bir sporcu beden yapısına sahiptir. Güreş esnasında rakiplerini havada yakalayıp hepsini yener sırtını yere getirir. Bu güreşi vesilesiyle Bölük komutanı kız kardeşi Hanım ile evlendirir. Belediye başkanı Suşehri’nde arsa ve ev verir. Bir müddet orada yaşar sonda da çıkar Darende’ye gelir.
Bu evliliğinden olan evladı Mehmet Hacı Hüseyin, Kemal, Mehmet, Nazime, Hatice isimle evlatları olmuştur. Mehmet Çakır ekmeli emekli öğretmendir. Diğer eşi Fatma hanımdan ise, Hasan ve Fatma çakır dünyaya gelmiştir. Dedem Bekir pehlivan 80 yaşında iken 1976 yılında vefat etmiştir.
Ali Galip Karaağaç (1932) Anlatıyor:
Duyduğuma göre Bekir Pehlivan köylüsü ve yeğeni olan genç olan Resul pehlivan ile güreş tutmuşlar. Dayısı büyük olarak ısrar etmişse de Resul pehlivanı vazgeçirememiş. Bekir pehlivan rakibine yaklaşırken sol suratına elinin bilek köküyle bir vurup bu hamleyle yere düşürünce kapıp devirmiş. O da kalkıp dayısını elini öpmüş.
30 Ağustos bayramıydı. Ben de seyrettim. Resmi güreş müsabakasıydı. Bekir Pehlivan hacdan gelmiş beyaz sakallı yaşlı idi. Resul Pehlivan ona göre çok gençti. Dayı yeğen son güreşlerine çıktılar. Bekir Pehlivan bir hamleyle Resul pehlivanı yere düşürdü. Resul pehlivan dört eli yerde iken, sıçradı üzerine atladı ince belden kelepçeye takarak üzerine çıktı. Elleri boş olarak büyük bir serbestlikle bütün seyircileri selamladı. Çevirmeye lüzum kalmadan Resul pehlivan pes etti, çıktı. Yine dayısının elini öptü.
Tevfik Kıhtır’dan duyduğuma göre; Elbistan’dan bir pehlivan ismini duyup Mığdı’ya kadar gelmiş. İsabet bu ya ilk rastladığı kişiye selam verip, burada bir Bekir pehlivan varmış, ben de filan pehlivanım onunla güreşmeye geldim demiş. Bekir pehlivan kendini gizleyip, “o ağır pehlivan onula değil de önce binimle bir güreş bakalım” demiş. İlk etapta onun da sırtını yere getirmiş. O esnada alttaki Elbistanlıya Bekir Pehlivan benim demiş. O da tevazu gösterip elini öpmüş, “Analar da evlat doğururmuş” demiş.
Çok mütevazı idi, mağrur değildi. Bir defasında çarşıdaki terzi dükkânıma uğradı. Bahçeye dikmek üzere üç adet şeftali fidanı almıştım. Pehlivan fidanları görünce hoşuna gittiğini söyledi, hediye ettim. Böyle bir hukukumuz oldu.
Resul Pehlivan
Resul Pehlivan 20 yaşlarında gibiydi. Çarşı meydanı alel usul bir çayırlık gibiydi. Aşudulu Turan Pehlivan ile güreş tuttular. Turan Pehlivan 120 kg vardı. Resul pehlivan çubuk gibi idi daha gençti. İlk etapta pek dalmadı kaçak güreşti. İkinci etapta ani bir dalmasıyla Turan Pehlivanı yüksekten havalandırdı yere vurdu. Ahali çok hayret etti. Bu güreşten sonra Resul pehlivanın namı yürüdü.
Bir gün Değirmen önünde bir ada vardı orada güreş yapılıyordu. Hulusi Efendi Hazretleri Hacı Muhyiddin Tütüncü ile biz de seyre gittik. Resul pehlivan çok kimseyle güreşti, hepsini yendi. Hulusi Efendi hazretleri çok hoşuna gitti ve o zamanı parasıyla 50 lira bir ödül verdi.
Birkaç yıl sonra 30 Ağustos güreşleri münasebetiyle Elbistan’dan birçok güreşçi geldi. Çarşıda güreşçiler dolaşıyorlardı. Onların başpehlivanı Dirgen Ali’nin oğlu Durmuş pehlivan idi. Çarşıda Hacı Hüseyin Benli’nin dükkânında Durmuş Bulut Pehlivan bir pardösüyü denemek üzere giymiş. İki kolunu gerince pardösü arka yakan aşağıya kadar yırtılıp gitmiş. Hacı Hüseyin Benli “ne yaptın kardeşim” demiş. Durmuş Bulut “Ben Yapalaklı Dirgen Alinin oğlu Durmuş pehlivanım gücümü denedim” demiş. Hacı Hüseyin benli “gardaşım pehlivansan Allah kuvvetin artırsın gücünü rakiplerinde dene benim pardösünün ne suçu var” demiş.
Ondan sonra güreş Cumhuriyet İlkokulun kuzey kısmındaki sözümona taşlı çakıllı bir çayırlık vardı. Daha sonra oraya hamam yapıldı. Orada başladı. Ayak ve orta bittikten sonra başa gelince Durmuş Bulut ile Resul Pehlivan kapıştılar. Biraz oyalandıktan sonra Resul pehlivan Durmuş pehlivanı yere düşürdü dana yuları tabir edilen; kollarını rakibinin kollarının altından sokarak iki elini rakibin boynunda birleştirdi. Resul Pehlivanla Durmuş Pehlivanını alnını yere sürdü. Yerde iyi çayır olmadığı için suratında kanamalar oldu. Durmuş pehlivan elini vurup pes etti.
Bu durum üzerine Durmuş Pehlivan Anakarada kulüp pehlivanı olan kardeşi Muharrem Bulut’a haber gönderip, bunun intikamının güreş vasıtasıyla almasını tembih ederek, “ intikamımı almazsan hakkımı helal etmem” demiş. Sene 1953 ben askerdeydim. 1953 yılı 30 Ağustos güreşlerinde Muharrem Pehlivan Darende’ye gelmiş. Şimdiki Hükumet binasıyla asfalt arasında bir saha vardı. Orada güreşler olmuş. Ayak ve orta bitip sıra başa gelince; Resul Pehlivanın karşısına Muharrem pehlivan çıkmış. Güreş arasında nefes alıp dolaşırken Resul Pehlivan:“Muharrem Pehlivan bilye gibi” diyerek onun üstünlüğünü ifade itmiş. Oda bu jeste karşılık anlaşarak berabere kalmışlar.
Bir defasında da Elbistanlı Pehlivanla güreşiyordu. O zamanki cazgır şimdiki Hacı Ali Pürçüklü’nün babası Bekçibaşı idi. Hakemliği de o yapıyordu. Güreş başlamadan Resul Pehlivanın yanına vardı: “Senin elin vezdeğe (kispetin kuşağına) yettikten sonra camızı devirirsin. Haltını doğru karıştır.” dedi. Bir nevi pehlivanı tahrik etti. Bunun üzerine ilk etapta Resul pehlivan rakibini tuş etti.
Aradan zaman geçti bir sabah kahvaltı esnasında evimin balkonuna çıktım. Somuncu Baba Camii’ne doğru baktım ki, Resul pehlivan orada. Israr ettim eve kahvaltıya çağırdım. Türbeye ziyarete gelmişti, kahvaltı esnasında “fi tarihinde cazgır sana böyle demişti diye hatırlattım. O da gerçekten o ikazdan önce güreş tutuyor sayılmazdım bir nevi oyun oynuyordum ama bu ikaz beni galeyana getirdi dedi.
Yıllar sonra çarşıda sebze halinde Resul Pehlivanı nefes darlığı çekerken gördüm. Halını hatırı sordum. Hasta olduğunu söyledi. Bunun üzerine “Sivas’ta hemşehrimiz Dr. Mehmet Söylemez var. Onun yanına gidersen iyi bir hekim sana da faydalı olur” dedim. Resul pehlivan “bize bakar mı ki” diye mırıldandı. Ben de “Dr. Mehmet bey Darende’nin kedisine köpeğine bile sahip çıkar, senin gibi yetişmiş bir insana hizmetten memnun olur” dedim. Peki gideyim dedi.
Sivas’a gitmiş, gelince anlattı. “Yeğenimin arabasıyla Sivas’a vardım. Dr. Mehmet beyin muayenehanesine gittim. Bizi kapıda karşıladı çok alaka gösterdi. Muayene etti. Bu esnada sedyeye sırt üstü yatmamı söyledi. Ben de dediğini yaptım. Göbeğimin üzerine eliyle vurup; ‘Elbistanlı pehlivanlar senin sırtını yere getiremedi ama bak ben senin sırtını yere getirdim’ dedi. Reçetemi yazdı, hatta ilaçların parasını da reçetenin içine koymuş, cebime soktu. Misafir edeyim dedi, ben yok dedim. Allah razı olsun dönüp geldik. İlaçları çok faydalı oldu ama Doktor Mehmet Söylemez bizim sırtımızı yere getirdi unvanımızı kaybettik” diye gülerek anlattı. Resul pehlivan, 80 yaşlarında iken, 1998 yılında vefat etmiştir. Akova köyünden evli olduğu ve ömrünün son yıllarını burada geçirdiği için kabri Akova-Karadiğin mezarlığına defnedilmiştir.