Hüseyin YAREN


ADALETİYLE ÖRNEK BİR SİMA: HAZRETİ ÖMER (RA)

ADALETİYLE ÖRNEK BİR SİMA: HAZRETİ ÖMER (RA)


Adaletiyle, yaşayışıyla, hali ile tüm dünyayı etkileyen; insan ilişkileri, davasına bağlılığı ve yöneticiliği ile tüm zamanlara örnek olan Hazreti Ömer (ra)’den İnsanlığa örnek olabilecek birkaç Hatıra’yı sizlerle paylaşalım.

Ömer’in Yerini Kim Tutabilir

Abdurrahman bin Avf hazretleri, her gece ikimiz şehri dolanırdık. Bana derdi ki, sen burada dur. Varıp, bir zamandan sonra gelirdi. Sormaya da cüret edemezdim. Vefatından sonra bir gece o mahalleye varıp, o ev içine girdim. Bir ihtiyar kadın gördüm. Kendi kendine, acaba ne oldu ki, Ömer bu gece gelmedi, diyordu. Ey annem! Ömer vefat etti dedim. Kadın bunu işitince, bir ah çekip, bayıldı. Sonra kendine gelip, ey Allah’ım! Bana yardımda bulunan Ömer’i af et dedi.

Sana ne yardım ederdi diye sorunca, gündüz vakti üzerimi kirletirdim. Onu dışarı atardı. Kirlenmiş elbisemi yıkardı. Beni temizlerdi. Bana yiyecek getirirdi dedi. Ey annem! Ben de Ömer’in arkadaşıyım. Eğer o gitti ise ben sağım. Ben Ömer’in yaptığı işleri yapayım dedim. Evladım, Ömer’in yerini kim tutabilir dedi. Hemen ellerini açtı ve; Ya Rabbi! Ben o hastalığı Ömer’in yardımı ile çekerdim. Ömer gitti. Benim canımı al ki, ben Ömer ’siz ömür istemem diye dua etti. O saat duası makbul olup, vefat etti. Ağladım, techiz ve tekfinini yapıp, defnettik. 

Kervandakilerin Tamamı Müslüman Oldular

Hazret-i Ömer zamanında bir kervan, gece vaktinde Medine’ye geldi. Kervandakilerin hepsi kâfirdi. Konakladıkları gibi hepsi uyudular. Zira yorulmuşlardı. Hazret-i Ömer nöbetçi, koruma bırakmadan hepsinin uyumuş olduğunu görünce, bunların malları çalınırsa ben mesul olurum endişesiyle Abdurrahman bin Avf’ın yanına vardı. Ya Abdurrahman! Bir kervana uğradım. Konmuşlar ve hepsi uyumuşlar. Korktum ki, malları çalınır. Bunlar bize sığınmış oldular. Bana muvafakat et, varalım, onları bekleyelim. 

İkisi varıp beklediler. Sabah vakti oldu. Hazret-i Ömer seslendi. Uyandılar. Hazret-i Ömer, Bir daha böyle hiçbir yerde tedbirsiz uyumayın buyurdu ve dönüp, mescide geldi. Kervan halkından birisi, onun arkasından gitti. Karşılaştığı birisine Hazret-i Ömer’i kastederek, bizi sabaha kadar bekleyen bu zat kimdir diye sordu. Müslümanların halifesi, emir-ül müminin Ömer’dir cevabını aldı. 

O kişi varıp kervan halkına, bizi sabaha kadar bizzat bekleyen şahıs, Müslümanların halifesi Ömer’miş dedi. Kendi dinlerinde olmayanlara şefkat ve merhameti böyle ise ya Müslümanlara nasıldır! Demek ki, onun dini hak dindir dediler. Hepsi kalkıp, Hazret-i Ömer’in huzuruna geldiler ve Müslüman oldular. 

Nefsimden Büyük Düşmanım Yoktur

Hazreti Ömer, Sahabeden birini Hazret-i Ayşe’nin huzuruna gönderdi ki, izin verirse, biz de Resulullahın ravza-i mutahheralarına girelim ve O Servere iltica edelim. Hazret-i Ayşe bu haberi işitince ağladı. Ah, kıymetli Ömer, atamın yadigârı da gidiyor. O yeri ben kendim için saklardım. Ama ona hibe ettim. Hazret-i Ömer’e söyleyin ki, Resulullah ve babamın yanına varınca, benim selamımı onlara söylesin. Ve desin ki, bu ayrılığım ne zamana kadar olacak. Hazret-i Ömer bu haberi işitince, oğlu Abdullah’a dedi ki, benim cenaze namazını kıldıktan sonra, Hazreti Ayşe’nin huzuruna geri varıp, izin isteyesin. Evvelce benden utanıp, izin vermiş olabilir ve pişman olmuş olabilir. Onun rızası ile defin olayım. 

Hazret-i Ömer’in vefatından sonra yıkayıp namazını kıldılar. Oğlu Abdullah, Hazreti Ayşe validemize gitti, tekrar izin istedi. Hazret-i Ayşe ağlayıp, ey Ömer, adaleti hayatında da, ölünce de elinden bırakmadın. O yeri sana feda ettim dedi. 

Ondan sonra mübarek cenazesini, Ravza-i Mutahhara kapısına getirdiler. Birisi ileri varıp, Esselamü aleyke ya Resulallah! Ömer’i getirdik. Eğer destur varsa, ravza içine defnedelim, dedi. Cümle Sahabe-i güzin, Resulullah Efendimizin, (Sevdiğimi benim katıma getirin) diye mübarek sesini işittiler. Ravzanın kapısı açıldı. Hazret-i Ebu Bekir’in sol yanında hazırlanmış yere koydular. 

Ömer, Davasının Eriymiş

Resulullah efendimiz, kabir azabını, Münker ve Nekir’in nasıl heybet ile gelip sual ettiklerini anlatıyordu. Hazret-i Ömer, ya Resulallah! Biz kabre girdikten sonra, bu akıl bize verilip, sonra mı sual olunuruz, yoksa verilmeden mi sual olunuruz diye sordu. Resulullah efendimiz, (Şimdi ne akılda isen, kabirde de öyle olursun) buyurdu. Hazret-i Ömer, böyle olduktan sonra, üzülmeye lüzum yoktur dedi. 

Hazret-i Ömer kabre defnedildikten sonra, onun bu sözü Hazret-i Ali’nin hatırına geldi. Kabrine geldi. Mübarek gözlerini yumup, kalbi şeriflerini Hazret-i Ömer’in ahvaline yöneltip, tam bir teveccüh ile murakabeye vardığında, Allâhu Teâlâ gözlerinden perdeyi kaldırıp, ahvali müşahede etti. Münker ve Nekir’in heybetle gelip, sorguladıklarını gördü. Hazret-i Ömer de onlara, siz şimdi nereden gelirsiniz diye sordu. Yedinci kat gökten dediler. Peki buraya kadar, ne miktar yol geldiniz? Yedi bin yıllık yoldur dediler. Peki Rabbinizi unuttunuz mu? Hayır dediler. Peki, siz yedi bin yıllık yoldan gelinceye kadar Allahü teâlâyı unutmadınız da, ben bugün evimden çıkıp, kabre gelince, Rabbimi, dinimi ve Peygamberimi nasıl unuturum! Melekler, ya Ömer biz de senin böyle cevap vereceğini bilirdik. Lakin bu heybetle gelip, sual etmeye memuruz dediler. Olayı takip eden Hazret-i Ali, Allahü teâlâ mübarek etsin, Ömer davasının eriymiş, dedi.

Cenab-ı Allah’tan adil bir hayat yaşamak niyazıyla…