Ortadoğu coğrafyasında Filistin ve Kudüs'te Hazreti Ömer (ra) döneminde , Haçlı ordularını Filistin topraklarından çıkaran Selahaddin Eyyubi döneminde ve Osmanlı Devletinin hâkimiyeti zamanında huzurlu ve güvenli bir hayat vardı, İslam hukukunun adaleti tüm alanlarda tesis edilmişti. Asırlarca bu huzurlu hayat var olmuştu. Ta ki; işgalci, katil, gayr-i insani, zorba, siyonist, ırkçı, zalim İsrail zulmünü başlatana dek, bebek, çocuk, yaşlı, hamile, genç, kadın, erkek demeden binlerce mazlumun kanlarını dökene dek, hastane, mabet, ev, okul, dükkan, alış veriş merkezi, sivil yerleşim alanlarını yerle bir edene dek… 7 Ekim 2023’te başlayan süreçten bu yana İsrail, binlerce Müslümanı şehid etti tüm mekanları yok etti. İsrail’in insanlık dışı saldırılarına karşı ABD ve İngiltere tam destek verirken, uluslararası kamuoyu devam eden açlık, susuzluk ve insani kayıplara karşı elle tutulur bir adım atamadı, bu coğrafyada bulunan mazlum insanlar yalnızlığa itildi. Aslında burada dökülen kanların ahı, çocukların feryadı her yeri kaplamıştı, arz inliyor ve titriyordu sorumlusu ise dünya Müslümanlarıydı. Zulme dur denene kadar devam edeceği ise bir aşikârdı çünkü İsrail arz-ı Mevudu gerçekleştirme idealindeydi. Bugün vadedilen topraklar olarak hedef gösterilen haritada yer alan mevcut devlet ve toplumların tamamı, İsrail'in Nil ile Fırat arasında "Büyük İsrail" oluşturma hedefinin bir sonucu olarak güvenlik, zulüm, istila ve bağımsızlık tehdidi ile karşı karşıyadır.
Bu konu bölgesel ve uluslararası ciddi anlamda güvenlik tehdidini gözler önüne sermektedir. Durumun çok önemli ve ciddi olduğunun farkına varılmalıdır. Tüm bunlar; tehdidin çok büyük olduğunu bizlere göstermektedir. İşgalcilerle, bunlara doğrudan ve dolaylı destek veren çevreler, çıkar ve menfaat iş birliği içindedirler. İşgalci İsrail yalnızca Orta doğuda kurulan belirli sınırlarda yaşayan Siyonist bir azgın güruhtan ibaret değildir. Bu işgalci yapı ABD ve İngiltere başta olmak üzere küresel egemen güçlerin bölgedeki misyonunu yürütmekte, çıkar ve menfaatini temsil etmektedir. Dolayısıyla işgalci İsrail, emperyalist, zalim, acımasız ve insafsız küresel güçlerin temsilcisidir. Küfür tek millet olduğu için ortak hareket etmektedirler. Olaylara bu noktadan nazar-ı dikkat ederek bakmak gerekir. Maalesef dünyanın önemli bir kesimi bu küresel güçlerin kontrolü altındadır. Her istediklerini yapmakta ve bunu ise dünya kamu oyunda meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Yaptıkları zulümlere, gayr-i insani davranışlara karşı çıkanları ise ciddi bir tehdit olarak görmekteler ve yok etmeye çalışmaktadırlar. Bu sebepledir ki tüm Müslümanlığı hatta tüm insanlığı ciddi bir mücadele beklemektedir, aksi halde mazlumun kanı, mazlumun ahı içerisinde insanlık tüm değerlerini kaybedecektir. Bunun için öncelikle İsrail ürünlerini boykot etmeli, onların çok sevdiği paralarına, bankalarına, ekonomilerine ciddi anlamda darbe vurulmalıdır. Öyle ki İsrail ürünlerinden almadığımız gibi, üretim alanlarını durdurmalı, ihracat ve ithalatı kesmeli, iş sahalarında boykot yapmalı firmaları ile tüm irtibat kesilmelidir, kısacası tüm alanlarda yalnızlaştırılmalı duruş ve tavır sergilenmelidir yek vücut insanlık olarak…
İslam tarihinde ki bir güzel örnek ile yazımıza devam edelim; 628 yılında Müslümanlar ile Yahudiler arasında yaşanan savaşta, Hayber Kalesine sığınan Yahudiler yiyecek ve içecek stok ederek Peygamber Efendimizin (sav) kuşatmayı kaldırıp gideceğini düşünüyorlardı. Akıllarınca kaleleri çok sağlamdı, sarp ve kayalık yüksek bir yerdeydi. Ok atılsa geri dönüp geliyordu. Taş atılsa yetişmiyordu. Hayber Kalesi yıkılmıyor bir türlü fethedilemiyordu. İslam ordusu kararlı bir şekilde günlerce bekledi, kaleyi kuşatma altında tuttu. Ama Yahudiler can korkusu ile kalelerinden çıkmıyorlardı. Epeyce uzun bir bekleyişten sonra Peygamber Efendimiz (sav) yeni bir strateji geliştirdi. Kaleyi besleyen tüm hayat damarları kesilecek, ekonomik darbe vurulacaktı Yahudilere. Bunun için Yahudilere ait tüm hurma ağaçları kesildi. Hayber Yahudilerinin ekonomisi böylece kökünden kurutulmuş oldu. Servetleri bitirilmiş oldu. Gelecekle ilgili bütün hayalleri devrilmiş oldu. Çünkü Yahudi için para, servet, zenginlik demek, her şey demekti. Ağaçlar kesildikçe artık onlar için direnme umudu da kesiliyordu. En sonunda anlaşma yapıp alabildikleri kadar yükle birlikte Hayber’i terk edip gitmek zorunda kaldılar. İşte günümüzde de bu hassasiyet içerisinde olmalı gerekli olan tüm yaptırımlar yapılmalıdır İsraile…
Boykot kapsamındaki markaların muadilleri kullanılmalı, küresel çaptaki tüm ürünleri boykot edilmeli tavır ve duruş gösterilmelidir. Hatta alış veriş merkezlerinde satış görevlilerine duruşumuz net olarak ifade edilmeli İsrail ürünlerinin bulunması halinde bu mağazalara gidilmeyeceği alışveriş yapılmayacağı açıkça söylenmelidir. Bu bağlamda, sömürgeci ve soykırımcı zihniyete sahip tüm organizasyonların, kurumların, şirketlerin bilinçli ve teşkilatlı bir biçimde boykot edilmesi gerekmekte ve etkilerinin yok edilmesi için organize biçimde hareket yapılması zaruri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum o kadar önemlidir ki tüm hassasiyetimiz ile mücadeleye sonuna kadar, Bila-istisna devam edilmesi gerekmektedir. Kısacası söz ile değil fiil ve davranışlarımızla mücadele yapma zorunluluğumuz sosyal, kültürel, İslami ve insani bir gerçekliktir…