Osmanlı
İmparatorluğu`nun zayıflaması ve tarih sahnesinden fiziken çekilmesi ile
birlikte ülkemiz üzerinde tehlikeli oyunlar planlayan çeşitli güçlerin önünde
geniş bir alan açılmış oldu.
Çanakkale
Zaferi ile ilgili Sultan Reşat tarafından söylenen "İslâm`ın kalbini ele
geçirmek için geldiler, perişan olarak döndüler." ifadesine dikkatinizi
çekerim. "İslâm`ın kalbi" vurgusu ile kastedilen özellikle İstanbul
ve bütün Anadolu coğrafyasıdır.
Çanakkale`yi
geçemeyen "tek dişi kalmış canavar"lar Osmanlı sonrası dönemde
ellerini kollarını sallayarak istedikleri birçok operasyonu maalesef çok rahat
bir şekilde gerçekleştirdiler. Amaçları belliydi; İslâm âlemini başsız
bırakmak, bu topraklarda dinin yaşanmasını engellemek ve bir daha geri
dönülemez şekilde insanlarımızın inançlarını bozmak... Hedeflerine
ulaşacaklarından emindiler. Bu amaçla bir çok faaliyet yaptılar. Kur`an okumayı
yasaklamaktan tutun da âlimleri asmaya, tekke ve zaviyeleri kapatmaya kadar... Fakat
unuttukları bir şey vardı; Takdir-i İlahî. Hamdolsun ki, Allahu Teâlâ`nın
yardımıyla İslâm ve Müslümanlar ayakta ve ilelebet muhafaza olunacaktır.
Peki tehlike nerede?
Günümüzde
de, inançlarımıza yönelik oynanan oyunlar ve kurulan tuzaklar devam ediyor,
sadece şekil değişti. Önceleri, düşman açık ve belliydi, şimdi ise bizdenmiş
gibi gözüken hainler ve peşlerinden giden gafiller başrolde.
Özellikle
son yıllarda, dikkat ediyorsanız, artan bir akım var; Müslümanların kafasını ve
gönlünü şüphe tohumları ile bulandırma akımı... Bu akımın öncüleri ve
temsilcileri her gün başka bir televizyon programında arz-ı endam ediyor.
Sosyal medyada sürekli olarak zehirlerini akıtıyorlar. Taktikleri hep aynı;
iki-üç doğru bilginin arasına koydukları kafa bulandırıcı yanlışları
yutturmak...
Amaçlarına
yakından bakalım. Öncelikli ve asıl
hedefleri Kur`anı Kerim`in doğru anlaşılmasını engellemek. Doğrudan tahrif yapamayacaklarını bildikleri
için hadis-i şeriflerin sahihliği konusunda zihin bulandırma yolunu seçiyorlar.
Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v)?in mübarek kelamları ve hayatı bizzat yaşayan
Kur?an idi. Müslümanları dinin özünden koparmanın yolunun onları sünnet-i
seniyyeden uzaklaştırmaktan geçtiğinin farkındalar. Hadis âlimlerinin kılı kırk
yararak yaptıkları titiz çalışmaları yok saymaları ve Kütüb-ü Sitte`de yer alan
rivayetleri bile kabul etmemelerinin sebebi bu. Hadis-i şerifleri dikkate
almadan Kur`an`ı Kerim?i anlamak, hüküm çıkarmak ve hayata uygulamak mümkün
değil. Bu yola sapan kişinin yaptığı yorum havada kalır.
İkinci büyük amaçları
dinî açıdan önemli konuları önce önemsiz göstermek sonra da bu konularda şüphe
uyandırmak. Mesela kader inancı, şefaat konusu, Hz. İsa (a.s.)`ın nüzulü... Bu
ve benzeri konuları anlamak için hadis-i şeriflere müracaat şart. Kendi aklına
göre yapılan yorumların insanı sürükleyeceği tehlikeler ciddi.
Üçüncü büyük amaçları Müslümanları
tasavvuftan ve Allah dostlarından uzak düşürmek. Bu hedeflerine ulaşmak için
tasavvufun İslâm dışı olduğu iftirasını atmaktan çekinmedikleri gibi
müntesipleri hakkında da söylemediklerini bırakmıyorlar. Tasavvufun, mü?minlerin
İman-İslâm-İhsan derinliğini yaşamalarını gaye edinen bir yol olduğunu biliyor
ve bu yolu tahrip etmeye çalışıyorlar. Bunu sağlamak için bazen piyonlarını
sahneye sürüyorlar, bazen kendileri rol
alıyor.
Boşa
kürek çektikleri ortada.
Dördüncü amaçları
Müslümanlar arasında, mezhep ve cemaat temelinde ayrışma ve mücadele başlatarak
fitne fesat çıkarmak. Dikkatli olmak gerekiyor.
İfade
ettiğimiz tehlikeler karşısında tedbirli olmak şart. Müslüman gözükerek
faaliyet gösteren bu hainlere karşı uyanık olmak boynumuzun borcudur. Özellikle
gençleri, kuzu postuna girmiş kurtların saldırısından korumak için mücadele
etmek elzem. Özetle söyleyecek olursak, ?Kirli borudan temiz su akmaz.? Elbette
bizlere düşen, gayret etmek ve yılmamaktır.
Asıl koruyucu Allahu Teâlâ`dır. O`na sığınıyoruz. Rabbim hepimizi her
türlü tehlikeden muhafaza buyursun, dostlarına hizmetkâr eylesin, akıbetimizi
hayretsin. Amin.