Zaman,
tüm insanlara ihsan edilmiş bir hediyedir. Bir zaman dilimi olarak Eylül ayı ise,
şairlerin ince ve zarif duygular içerisinde çeşitli haller yaşayarak
sanatlarını icra ettikleri ve belki de en güzel en etkileyici en akılda kalıcı
şiirlerini kağıtlara işledikleri hoş bir zaman dilimidir. Fakat elbette sadece
şairlere ait değildir.
Eylül
ayı daha çok öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin ayıdır. İlk okula yeni
başlayacak yavrumuz vardır, ilk kademeyi bitiren, istediği liseye kayıt
yaptıran, üniversite kazanan yakınlarımız vardır. Bu ay ile birlikte hemen
hepimizin evinde tatlı bir telaş yaşanır; çünkü okulların açılma vakti
gelmiştir. Sahi, okullar neden kapanır
ki?
Aslında
kapanan okulun resmi yönüdür. Bir açıdan bakınca yaz tatilleri de okul
sayılabilir; Kuran-ı Kerim okulu, belki yüzme okulu, bir başka spor okulu ya da
sıla-i rahim okuludur, imkanı olanlar için ülkemizi, başka ülkeleri gezip görme
ve kültürümüzü artırma okuludur.
Esasen her ortam öğrenme ve
eğitim için değerlendirildiğinde bir okula dönüşür. Misalen, akşam olup aile
fertleri eve geldiğinde, aynı sofranın etrafına oturulduğunda, ailenin büyüğü
yemek adabını yaşayarak ve anlatarak öğretttiğinde o ev bir okul, o sofra bir
okul şubesi sayılmaz mı? Yemek sonrası çaylar yudumlanırken, tarihimizin parlak
ve iftihar dolu sayfalarından bir hikaye okunduğunda, o çay meclisi bir tarih
okuluna dönüşüverir. Aile reisi başından geçen ibretlik bir olayı paylaşsa, o
olaydan hep birlikte dersler çıkarılsa hayat okulundan bir ders görülmüş
sayılır. Bu ve benzeri şekillerde ev bir okula, evin büyükleri öğretmene,
çocuklar birer öğrenciye dönüşür.
Eskilerin
?hayat mektebi? dedikleri ?feleğin çemberinden geçmek? diye tabir
ettikleri de ayrı bir okul türü olsa gerektir. Gerçekten de öyle kimseler
vardır ki ne bir kalem tutmuş ne bir kağıt yazmışlardır ama başlarına gelen
olaylar onları öyle bir terbiye etmiş ve eğitmiştir ki sıralarda dirsek
çürütenlerin belki de hiç öğrenemeyeceği şeyleri onlar öğrenmiştir. Küçük
yaşlarda ebeveyninden birisini veya ikisini kaybeden, belki 5-6 yaşından
itibaren çıraklık yapmak, çalışıp eve ekmek götürmek zorunda kalan, kardeşlerini
okutan, etrafına yardımcı olan, hayatın
her türlü zorluğu ile karşılaşan ve bu şekilde iş güç sahibi olan bir kişi
elbette hayat mektebinde feleğin çemberinden geçerek okumuş demektir.
Okullar hep maddi yönlü
değildir, bir de manevi okullar vardır. Semaverlerin aşkla kaynadığı, gönüllerin yumuşadığı, sadece
Allah rızası gözetilen meclislerde yetişkinler olarak bir araya gelinen manevi
okullar vardır. Bu okullarda, dini mevzularda Ayet-i Kerimeler, Hadis-i
Şerifler okunur, Ashab-ı Kiram efendilerimizin hayatlarından örnekler verilir, Allah
dostlarının menkıbeleri ve hatıraları anlatılır, güzel gönüllerden taşan yanık
seslerle ilahiler sese gelir ve orası manevi bir eğitim sınıfı oluverir. Meclistekiler
huşu ve huzur içerisinde birer maneviyat talebesi olarak kalplerine tesir eden
feyzden nasiplenirler. Kendi yeteneği ve çalışmasının neticesi olarak ve nasibince
bu okuldan faydalanırlar. Okul vardır okullardan içeru dediğimiz asıl mektep
bunlardır. Burda öğrenir insan, insan olduğunu. İnsan bir kalbi olduğunu burada
farkeder. Ve kalbin de eğitimlesi gerektiğini burada anlar. Rabbim bizleri de
manevi okuldan nasibi çok olanlardan eylesin.
Ekim
ayı gazete elinize geçtiğinde muhtemelen Kurban Bayramını idrak etmiş olacağız.
Bu vesileyle hepimizin maddi-manevi okullardan faydalanması dileğiyle, şimdiden
Kurban Bayramınızı tebrik ederim.