Şiir, hayattır… Bazen olur, bir beyit, bir dörtlük, can verir hastalara. Bahar mevsiminde müjdeler getiren, bereketler yağdıran, nisan yağmurlarının toprağa verdiği hayat gibi samimi duygularla kaleme alınan şiirler de hayat bahşeder ölü kalplere.
Şiir, bir ihsan-ı ilahidir, ilham işidir. Şiir; içinde aşk yangınları olan şairin gönül imbiğinden süzülen gözyaşları ve sevda damlalarıdır.
Hayat serencamında yolu ölümsüzlük çeşmesinin başına uğrayanlar, "şiir gibi" bir hayatın "su gibi" azizliğini tattılar. Kısacık ömürlerini uzattıkça uzattılar. Ölmüş balık misali, yeni bir hayat için kendilerini, denizlerin birleştiği vahdet ummanına attılar. Kimisi Hazar`da, kimisi Nil`de, kimisi de Karadeniz`de buldu ölümsüzlüğü. İlyas ile dost olup, kırlara çıktılar, Hızır`la Musa`ya yoldaş olup, yollara koyuldular. Zâhirî ilimle Bâtınî ilimler birleşince âb-ı hayât oldu adı. Yani Musa ile Hızır`ın yolculuktan maksadı; âb-ı hayât; ilim, sabır ve teslimiyete ermek, hakikati keşf yoluyla görmektir.
Osmanlı Edebiyatı bir bakıma şiir merkezli bir edebiyattır. Osmanlı`da edip denince akla ilk önce gelen şairdir. İslâm ile müşerref olan Türk milletinin aşk, iman, estetik ve kahramanlık harcıyla bina ettiği edebiyat kalesine "Divan Edebiyatı" denmiştir. Bize mahsus duyuş ve düşünüşleri içeren edebiyat kalemiz asırlardır dimdik ayaktadır.
Ahmed Yesevî`ye bağlı dervişler, Türkler arasında İslâm`ın yayılmasında büyük gayret göstermişlerdir. Dervişlerin yazdığı tasavvufî halk şiirleri, derviş menkıbeleri, İslâm velilerine ait eserler, yüzyıllarca okunmuştur.
Anadolu`da, dünyadan vazgeçme anlayışına bağlı olanların yanı sıra, ilâhiler, şiirler okuyarak Allah rızası için insanları hayra çağıran, insanlık sevgisi ile dolu dervişler de ortaya çıkmış ve bunlar halk tarafından büyük bir rağbet görmüşlerdir. Özellikle, hakkındaki bilgiler efsaneleşmiş, asırlardır ünü silinmemiş, saf, açık ve net bir dille yazdığı ümmiyane ve samimî şiirlerle, şefkat ve sevgi dolu, yapmacıksız dervişliğin sembolü olan Yûnus Emre her kesimden insanların takdirini kazanmıştır.
Şiir gülşenimizin en nâdide mısraları, renk renk açan çiçeklerimizle süslüdür. Edebiyat bahçesinin en güzel ve en görkemli çiçeği mutlaka güldür.
17 Mart 2006 tarihinde Rahmet-i Rahman’a kavuşan Ahmet Şemsettin Ateş Ağabey çok sevilen bir insandı. Şairdi, yazardı… Onu seven şair gönüller de hastalığı döneminde şiirler kaleme almışlardı. A. Muttalip Azdemir şöyle diyor:
Derman Eyle
Şehzademin dünyada yoktur eşi
İsmiyle müsemma dinin güneşi
Namertlerle hiç olmazdı bir işi
Derman eyle merdi meydan aşkına
Abdulmuttalib’im bunları yazar
Şeyzademin derdi âlemi üzer
Ecdadın hükkiçün şifasın ver
Derman eyle Ebul Kasım aşkına
Hamza Yürekli Dayım
Ahmet Ağabey bir müddet yurtdışında tedavi görmüştü. O günleri yeğeni Cemalettin Akgül şöyle anlatıyor:
“İkibin beş yılında Ramazan ayı hepimiz için mahzun geçen bir Ramazan’dı. Ahmet Dayım hac dönüşünde yengemle tedavisinin devamı için tekrar Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmişti. Ramazan ayı içerisinde yaptığım bir Darende ziyaretinde H. Hamidettin Efendi Hazretleri ‘Bayramda Dayını yalnız bırakmayalım, İlyas Bey ile bayramı siz de ABD’de geçirin.’diye buyurdu.
Bu benim için bir görev değil, inanılmaz bir lütuftu adeta. Büyüklerimizin bize işaret ettiği, vefalı olmanın gereğiydi. Nasıl ki en önemli günümüzde büyüklerimiz bizi yalnız bırakmadılarsa, bu vefanın ve birlikteliğin devamı olarak da bize düşen onların öğrettiği şekilde vefalı olmayı hayatımızda bir şiar edinmektir.
Ailedeki tüm çocukların kahramanı Hamza yürekli Dayım’la bayramı beraber geçirecek olmamız benim için tarifsiz bir heyecandı. ABD’de havaalanından kaldığı eve geldiğimizde bizi görünce, çok memnun oldu, duygulandı, gözleri doldu. Uzun uzun hasret giderip, konuştuktan sonra biz de yoldan geldiğimiz için acıkmıştık Dayımın canı mangal istemiş, hemen hazırlık yaptık, bağ evi gibi olmadı ama mangalı beraber yaktık. Etleri pişirirken ateşte biraz fazla bırakmışım etin bir kısmı yanmıştı, tamda ‘hakkını helal et Dayı, fazla kaldı ateşte etleri yakmışım” diyecekken, ‘Eline sağlık yeğenim etler çok güzel olmuş’ dedi.”
Yurtdışından dokuz ay tedaviden sonda sağlıcakla dönüşüne sevinen Dr. Metin Gülseren şu dizeleri kaleme alır:
Ey Ahmet Abi
Özlemiştik Seni, yürekten en çok
Hoş geldin evine ey Ahmet Abi
Gözlemiştik yolunu gönülden hem çok
Hoş geldin yuvana ey Ahmet Abi
Sevgi-şefkât-vefa simgesi olmuş
Merhamet kapısı O Ahmet Abi
Sağlıcakla dönüşün kıblesi olmuş
Bizi burada tutan O Ahmet Abi
Rabbime Metin’in aciz duası
Seyyid’e bin ömür ey Ahmet Abi
Evlatlarımıza O’nun sevdası
İlmek ilmek dolsun ey Ahmet Abi
Kapısına Geleni Boş Çevirmezdi
Amcazadesi Mehmet Ateş’in diliyle Ahmet Ağabeyin olgun kişiliği hakkında bilgi edinelim:
Çarşıda esnafken; aşağı köylerde oturan bir sarhoş devamlı içki içer akşamüstü Ahmet Ağabeyime giderdi. Sarhoşun anlattığına göre, dükkânda yemeğimi (kebabımı) söyler, karnımı doyururdu. Daha sonra beni minibüse bindirirdi. Ben Ahmet Ağabeyin bu davranışı sebebiyle içkiyi bıraktım. Kendimden utandım beni topluma kazandıran Ahmet Abi oldu.
Müşterilerle çok iyi diyalogu vardı. Geleni boş çevirmezdi. Mesela, vatandaş gelirdi, Ahmet Ağabeye iyi görünmek veya veresiye almak için Hulûsi Efendi Hazretlerinden bahsederdi. Ahmet Ağabeyimin gözleri dolardı. Hiç tereddüt etmeden, kimliğini araştırmadan altın mı istedi, para mı istedi çıkarır verirdi. Ben, niye böyle yaptın Ağabey dediğim zaman, sen karışma, derdi. Mesela, tanıdığım bir köylünün ilaçlarını devamlı alırdı. Bir gün küçük bir çocuk Ahmet Ağabeyden, bana şu kadar para vereceksin babam gönderdi, diyerek yüklü miktarda bir para istedi. Çıkardı verdi. Hayatta hiç kimseyi boş çevirmezdi. Hatta vefat ettikten sonra Ahmet Ağabeyden yıllar önce aldığı borcunu, birisi getirerek bana verdi. Ben de takdim ettim.
Darende’nin bütün esnafıyla Ahmet Ağabeyin ilişkileri iyiydi. Darende’de ilk toplu konut Ahmet Ağabeyin önderliğinde başladı.
Ahmet Ağabey yaşça büyük olmasına rağmen Hamidettin Efendi’ye karşı çok saygı gösterirdi. Her şeyini danışırdı.”
Ahmet Şemsettin Ateş Ağabey çarşıda esnaflık yaptığı için etrafça çok sevilirdi. Onu sevenlerden bir ide Çaycı Mehmet namıyla anılan Mehmet Turan’dır. Birkaç dörtlükle bu şair yüreğin terennümüne kulak verelim:
Ahmet Abi...
Bu dünya kimseye kalmaz
Sizin eseriniz ölmez
Ama bunu çoğu bilmez
Bilen yeter, Ahmet Abi
Minnettar size vatan
Nur içinde yatsın atan
Olur biraz atan tutan
Sen aldırma Ahmet Abi
Her yere hizmet götürdü
Nice işleri bitirdi
Bu dünyadan ne götürdü
Bize kaldı Ahmet Abi
Allah sizden razı olsun
Gönlünüz huzurla dolsun
Sevmeyen belasın bulsun
Ben seviyorum Ahmet Abi
Dua edin şeyhim alsın
Eserleri daim kalsın
Bu sana hediyem olsun
Sakla bunu Ahmet Abi
Yeğeni M. Celalettin Ateş, Ahmet Amcası için vefatının ardından bir şiir kaleme alır.
Gittin Seyyidim
Seyyidimin hurilerle düğünü,
On yedi Mart bir cuma günü,
İkibinaltı’nın ilkbahar önü,
Beyazları giyip gittin Seyyidim.
İçimize koyup bir büyük sızı,
Seyyidim bırakıp gittin sen bizi,
Geride kalanın güler mi yüzü?
İçimizi yakıp gittin Seyyidim.
Celal dertleriyle muhtaç dermana,
Hürmetim var Hak’tan gelen fermana,
Selam ilet hurisi ile gılmana,
İçimizi yakıp gittin Seyyidim.
Amcazadesi A. Tacettin Ateş de şiir kervanına katılanlardan:
“Unutmadık” şiirinden iki dörtlük okuyalım:
İçin için içerim hep yanıyor,
Her soranlar seni öldü sanıyor,
Öğrenince gözleri hep yaş doluyor,
Unutmadık, unutamam Can Gardaş
Arkadaş ve yoldaş idin her eşe,
Esnafa da tüccara da herkese,
Özün sözün hep doluydu pür neşe,
Unutmadık, unutamam Can Gardaş
Hökkeş Yanık’ın şu dörtlükleriyle yazımızı bağlarken A. Şemsettin Ateş Ağabeyi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Duyan Ağlıyor
Acı haber tez zamanda yayıldı
Varıp birbirine soran ağlıyor
Minarelerden bir sedâ duyuldu
Camilerden salâyı veren ağlıyor
Salâ veren Ahmet Şemsettin dedi
Dolaştı dilleri zor güç söyledi
Haberi olanlar akın eyledi
Toplanıp oraya varan ağlıyor
Tecelli eyledi yazılan yazı
Yüreklere düştü bir ince sızı
Yaslı ehlibeyt oğlu kızı
Onları o halde gören ağlıyor
Hulûsi Efendi Naciye Ana
Ahmet Şemsettin varıyor sana
Kati veda etti bunca ihvana
Emmi dayı eş dost yaren ağlıyor