Darende sahipsiz değil

Darende sahipsiz değil

Darende sahipsiz değil
19.12.2007 23:33:00 19949 0

 Röportaj: ELİFE PLATİN

 Selami Bey, ilk olarak röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?

Yiğit, namıyla şanıyla söylenir derler, biz de aslen Darende’de Kılıçoğulları sülalesinden bir aileyiz. Babamın yine Darende’deki lakabı Kayısıcı Kılıç’tı. Kayısıcı Kılıç’ın en büyük oğluyum. Ama ben daha önce babamdan bahsetmek istiyorum. Dedemin uzun süre çocuğu olmamış. Babam doğduğunda annesi, bir yaşında iken de babası vefat etmiş. Yani babam bebek yaşta iken yetim kalmış. Biz de yetim bir babanın oğullarıyız. Babam hem anne hem de baba tarafından büyük bir ailenin tek evladı. Ama kimse bakmamış. İlkokula üç beş sene devam edebilmiş. Babam askerlik çağına kadar Adana Ceyhan’da mal satarak gelmiş. Ama yine askerden sonra buğday pazarında buğday işi ile uğraşmış. Darende’de İnam Atay diye bir manifaturacı vardı. Onunla bir süre akıl ticareti yapmış. Akıl ticareti diyorum çünkü babam İnam Amca ile gerçekten akıllıca bir iş yapmış. Mesela İnam Atay’dan babam borç parayı alıyormuş. Borç para da bir kamyon buğday parası kadar. Alırken de diyormuş ki; şu tarihte kesin veririm. Babam İnam Amca’ya söz verdiği günde aldığı borç parayı götürüp veriyormuş. Bir süre sonra tekrar babam yirmi günlüğüne borç istiyor ve o parayı da yine söz verdiği günde götürüp veriyor. Ve sonra babamdan öğreniyoruz ki, İnam Amca’dan aldığı bu paraları babam kullanmıyormuş. O paraları evde bekletip gününde teslim ediyormuş. Böylece kendini ticarette güvenilir biri olarak tanıtmış. Sonra babam yine üçüncü kez borç istiyor, ama bu kez parayı gerçekten kullanıyor. Ve böylece buğday alım satımı yaparak babam ticarete başlıyor. Babama çok fazla yer veriyorum, çünkü babamızın bizim üzerimizde çok hakkı var. Biz yıllarca hem Darendeli hemşerilerimiz arasında hem de kardeşler arasında Kayısı Kılıç’ın oğlu olduğumuz için yıllardır iftiharla yaşadık ve yaşıyoruz.

Kendime gelince 1965 doğumluyum. İlkokulu Darende’de, orta ve liseyi Cumhuriyet Lisesi’nde tamamladım. Askere gidip geldikten sonra babam gibi Mersine gittim ve ticaret hayatım başladı. İki kızım iki oğlum var. Şu an oğlum üniversite öğrencisi, kızımda hazırlık yapıyor. Onlara elimden geldiği kadar babamızın bize verdiği kadar eğitim vermeye çalışıyoruz. Tabi ki oğlum benden sonra daha profesyonelce yapmak için bu bölümü (İşletme/Otelcilik) okuyor. Eğer severlerse yapmalarını elbette isterim.

Peki ticaret hayatınız nasıl başladı?

Daha önce de dediğim gibi askerden geldikten sonra Mersin’e inşaat malzemeleri satmaya gittim. 1985 yılında evlendim hemen ardından 1986 yılında Mersin’e göçtüm. Mersin’e ilk ben göçtüm. Mersin’de bir firmayla kısa bir süre ortaklığımız oldu. Sonra biz kendimiz Yaşıklar diye kendi firmamızı kurduk devamında da kardeşlerimi de yanıma aldım. Bir veya iki sene sonra annem-babam da Mersin’e göçtü. Mersinde Yaşıklar İnşaat Malzemeleri adıyla tüm Türkiye genelinde kırk beş vilayete pazarlama yaptık. Kardeşler arasında Türkiye’nin illerini bölüşüp ayrı ayrı pazarlama yaptık.

Biz pazarlama ağının bu kadar gelişmediği dönemde pazarlama yapıyorduk. Bu ticaret esnasında dikkat ettiğimiz bazı önemli noktalar vardı. Kardeşlerime hep pazarlama için gittiğiniz yerlerde en iyi otellerde konaklamalarını söylerdim ki kendi çevrelerini geliştirmelerini sağlardım.

Böylelikle biz fabrikadan aldığımız ürünleri bayiinin de alt fiyatına satarak tüm Türkiye’ ye pazarlıyorduk nerdeyse. O dönemlerde hep derdim haftanın yedi günü yetmiyor, sekizinci bir günü daha olsaydı da şu işleri de bitirseydim diye… Tabi bütün bu işleri kardeşlerimle beraber yapıyorduk. Birlik beraberlik ve saygı çerçevesinde oluyordu her şey. Bu sayede oldu büyümemiz.

Kısa sürede kalkınmanın etkilerinden birinin de kardeş bütünlüğü olduğunu söylediniz. Bu kardeş bütünlüğünü nasıl sağladınız?

Şimdi Avrupa’ya baktığınız zaman kardeş bütünlüğü olan şirketlerin geçmişi 150-200 yıla sahip. Bu rakam Türkiye’de 50-60 yıl kadar… O da şöyle baktığımız firmalar arasında bir iki tane var. Bunun amacı kurumlaşmadan geçiyor. Belki biz Darendeliler düşündüğümüz anlamda olmasa da kendi içimiz de kurumsallaşıyoruz. Yani mesela babam bir sandalyenin bir ayağını çaktıysa bizde diğer ayaklarını çakarak onu tamamlıyoruz. Sonraki nesillerde onu görüyor. Biz 1986 yılında bu kurumsallaşma ile işe başladık. Mesela bütün kardeşler maaş sistemi ile şirketimizde çalışırdı. Gelişi güzellik yoktu. Herkes maaşını bilir ve senede bir defa da ikramiyemiz vardı. Kendi aramızda ayrı gayrımız yok. Ben büyük olarak saygı göstereceğim ki onlar da bana saygı göstersin. Babam derdi ki, her şeyi duymayacaksınız görmeyeceksiniz. Yapılan her şeyi hüsnü-zan ile göreceksiniz. Ben de burada her şeyi saygı ile hallediyorum. Korkuyla bir yere kadar olur. Liderlik dediğimiz şey saygı ile başlar.

Şu an İstanbul’un sayılı otellerinden biri olan The Golden Horn Oteli nasıl doğdu?

Başladığımız inşaat malzemeleri ile 1994 yılına kadar geldik. 1994 den sonra Türkiye’de spot sektörü bitti. Artık fabrikalarda kendi satmaya başladı. İnşaat sektörü krize girdi. 1991 yılında babamı İstanbul’a gönderdim. Fatih Sultan Mehmet’in söylediği gibi eğer ben burada büyüksem İstanbul’a gideceksin dedim. O da geldi. Bakırköy de bir ev aldı ve oturdu. 1991 yılında İstanbul’da otomotiv işine başladık. Tüm Türkiye genelinde vadeli satmaya başladık. 1996-1997’ye kadar bu otomotiv sektörü de krize girdi. Sonra kardeşim Bahadır Yaşık İstanbul’a geldi ve iplik sektörüne girdik. Özellikle örmecilere vadeli iplik satmaya başladık. Akabinde iplik sektörü de çok iyi tutunca onun yanına diğer kardeşimi de gönderdim. 1996’da yılında diğer kardeşim Akbulut Yaşık ’ı da gönderdim. En sonunda 1999 yılında kendim geldim. Gemiyi en son kendim terk ettim. Mersin bizim ilk teknemizdi. İstanbul’a geldiğim günden beri tüm Türkiye’ye yine inşaat malzemeleri pazarlıyoruz. Yani bir yandan otomotiv bir yandan inşaat sektörü bir yandan iplik sektörü devam ediyordu. Biz buraya gelince babam boşa düştü. Babam boşa düşünce babama Sirkeci’deki otelimiz The Golden Horn otelini, az odalı babamın uğraşabileceği 25-30 kadar odası olan küçük bir otel ayarladık. Meşgale olsun diyerek turizme başladık. Daha sonra yan tarafındaki hanı da satın alınca ortaya dört yıldızlı 140 yataklı bir otel çıktı.

Otelimiz ile ilgili ilk başta bazı kriterlerimiz vardı. Onlara uyum sağlamak zorundaydık ve öyle yaptık. Yani alkolsüz bir otelcilik işletmek zorundaydık. Büyüklerimize sorduk akıl danıştık ve biz de bu değerli hocalarımızın vermiş olduğu ölçüde otelimizi açtık. Allah’a çok şükür misafirlerimiz ile problemimiz olmuyor. 2002 yılında da böylece turizme tamamen girmiş olduk. Sağolsunlar camia bize destek verdi. Ummadığımız bir manzara ile karşılaştık. Turizm sektöründe otel işletmeyi öğrendik derken muhterem babamızı kaybettik. Bu bizim için manevi bir çöküntü oldu. Allah rahmet eylesin. Bir süre sonra bu turizm sektörüne tamamen dönmeye karar verdik. İnşaat ve otomotiv sektörünü durdurup yepyeni bir otel açalım dedik. Sultan Ahmet’deki The Golden Horn Sultan Ahmet dört yıldızlı oteli kurduk. Otelimiz şu an rağbet görülen oteller arasında. İddia ediyoruz ki tarihe hiç bu kadar yakın olmadınız. Bu manzara karşısında. Dört taraflı bir manzara söz konusu. İplik sanayini halen devam ettiriyoruz. Golden Horn bütün otellerimizin adı. Bu markanın patentini de aldık. Yüzyıllardır devam edegelen "altın boynuz" diğer lakabı ile "Haliç" ismi bugüne kadar kimse tarafından alınmamış ve bize kısmet oldu, biz de patentini aldık. Bu olay bizim bu sektörde hızlı büyümemize vesile oldu.

Bu kadar hızlı büyümeyi on yıl içerisinde nasıl sağladınız ?

Tamamen çalışmadan geçiyor. Biz kardeşler olarak hep çalıştık. Ama hep dürüst bir şekilde çalıştık. Kapasitemizin dışında bir hizmetin altına girdiğimiz için keyfi olarak harcama yapmıyor, kazandığımız her geliri sermaye olarak kullanıyorduk.

Tabi bugünkü düzenimizi çevremize de borçluyuz. Bundan on sene önceki bir toplantımız da Paris’de idik. Oradaki büyük elçi 1980’li yıllara kadar %72 sanayi, %18’ i hizmet sektörü idi, ama doksanlı yıllarda tam tersi oldu ve %72’si hizmet sektörü, %18’i de sanayi oldu dedi. Bu olay beni hizmet sektörüne itti. 1990 yıllarda Mersin’de ticaret ile uğraşırken siyasete girdim. Ve sosyal çevre edindik. İstanbul’da da siyasete kardeşlerim girdi. Turizmde bu olmazsa olmaz. Hamiddeddin Efendi burayı gördükten sonra çok beğendiğini beş yıldızlı oteli de inşallah siz yapacaksınız ve bende inşallah açılışını yapacağım dedi. Yani böyle manevi bir büyüğümüzün duasını almak bizim için yeterli idi. Zaten şimdi bunun için uğraşıyoruz. Bununla beraber yine 2005 yılında babam bize bu emaneti bırakarak Allah’ın rahmetine kavuştu. Cenabı Peygamber söylüyor zaten, üç şekilde insanın amel defterini kapanmayacağını şöyle belirtiyor. İlim sahibi olanlar, babam çok eğitim almadığı için ilim sahibi idik diyemeyiz. Hayırlı evlat yetiştirenler diyor, hayırlı mı hayırsız mıyız, onu Allah bilir. Bir de vakıf kuranlar diyor. Biz de kardeşlerimizle beraber babamızın adına Mehmet Kılıç Yaşık adında bir vakıf kurduk. Özellikle yetimlere babamda yetim olduğu için zengin fakir ayırım yapmaksızın burs veriyoruz. Bu her geçen gün çoğalarak devam ediyor. Buradaki amacımız suyun mermeri tazyikle delmesi değil damla damla akarak olmasıdır. Yine babamızın amel defterinin kapanmaması ve devamlı açık kalarak dualar almasıdır. Rahmetli Eyüp Sultan mezarlığında yatıyor.

Bundan sonraki emelleriniz dersem Darende Haber okuyucularına neler söylersiniz?

Manevi olarak derseniz tabi ki kardeşlerimin, çocuklarımızın ve bizlerin en güzel şekilde Cenabı Allah’a karşı vazifelerini yapması gelir. Bu arada Hamideddin Efendi’nin bize söylemiş olduğu beş yıldızlı oteli yapmak. Bundan sonra turizm sektörüne devam edeceğiz. Önümüzdeki yüzyıl turizm sektörü. Söylemeden geçmek istemiyorum, çocuklarımıza en büyük mirasımız babamızın bize bıraktığı miras.

Darendeli hemşerilerinizi destekleme adına neler yapıyorsunuz?

Babam ile birlikte yıllardır maddi manevi yardımlar yaptık ve bizde hala yapmaya çalışıyoruz. Vakfın gerçekleştirmiş olduğu turizm sektörü Darende’yi çok güzel bir yere getirdi. Turizm alanında biz de üzerimize düşen görev ne ise elbette yapmak isteriz. Mesela The Golden Horn’un Malatya’da da bir kolunu açmak istiyoruz.

Darendeli yeni neslin her zaman eğitimli olmasından yanayız. Bizim de bu yemekte tuzumuz bulunsun diye hapishane yolu üzerinde olan bir arsamız var. En kısa zamanda inşallah Mehmet Kılıç Yaşık ilköğretim Okulu adında bir ilköğretim yaptırmayı düşünüyoruz.

Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı’nın yapmış olduğu faaliyetlerini nasıl buluyorsunuz?

Es- Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı Darende’ye daha fazla hizmet yapacaktır. Ama orada yapılan Darende manevi özelliğini kaybediyor gibi negatif yorumlara kulak asmamak lazım aslında. Bu tür yorumlar kadir kıymet bilmemektir. Bununla birlikte Darende’nin manevi imarı, sosyal gelişmesi, tanıtımı için çok güzel çalışmalar yapıldı. Özellikle Vakıf Mütevelli Heyet Başkanı H. Hamidettin Ateş Efendi’nin gayretleri her türlü takdirin üstündedir. Yine misafirler için çevre tanzimi içerisinde çay bahçeleri, mesire yerleri yapılarak da zenginleştirilebilir.

Darende haber okuyucularına vermek istediğiniz bir mesaj varsa alalım?

Tabiî ki Darende sahipsiz değildir. Hulûsi Efendi Vakfı olduğu sürece de sahipsiz kalmayacaktır. Darende ticarette çok gelişmiş ve bir marka olmuş. Bunu daha da geliştirmek lazım ve her Darendeli, turistik bir yer olduğu için mutlaka bir veya iki yabancı dile sahip olması gerekir. O yüzden artık Darendeli gençlerin okuması gerekmektedir. Maneviyat ile büyüyen bu gençlere de işadamları olarak sahip çıkmamız gerekir.

Başarının on sırrı dersem doğru dürüst çalışmanın dışında neler söylersiniz, Darende Haber okuyucularına?

Ne olursa olsun kul hakkı yememek benim ilk şartım. Çünkü Allah katında bunun affı yok. Verdiği sözün arkasında olmak ve onu gerçekleştirmek, ticaret adamının kariyer ve güvenirliğini artırır. İnanmak. Burada yapacağınıza inanmak, o işi başaracağınıza inanmak.

Ne olursa olsun akiti bozmamak. Kâr ya da zarar edeceğini bilsek de akiti bozmamak. Tabi bizim başarılarımızda ailenin çok fazla etkisi var. Özellikle ailenin buradaki desteği, rolü çok büyük. Tutumlu olmak. Dikkat ederseniz tutumlu olmak diyorum, cimrilik demiyorum. Biz Darendeliler nasıl geçineceğini bilir, israfı sevmeyiz. İnsana değer vermek. En güzel şekilde muamele etmek.

En önemlisi faizsiz bir ticaret anlayışı içinde iş yapmak. Darendeli olmak da bizim için bir avantaj. Gerçi tüm Türkiye’de olan bir özellik ama Darendelilerde bir başka misafire hizmet etmek. Bizim oralarda yemezler yedirirler misafire…

Selami Bey röportaj teklifimizi kırmadınız, bizi The Golden Horn Sultan Ahmet’te ağırladınız. Misafirperverliğiniz çok teşekkür eder, çalışmalarınızın ve başarılarınızın devamlılığını dilerim.

Ben teşekkür ederim. Her zaman bekleriz. Bu güzel sohbet ortamını ayarladığınız için teşekkür ederim. Darende Haber okuyucularına, aziz hemşehrilerime saygılarımı sunarım…

 


Anahtar Kelimeler: