Musa TEKTAŞ
Gönüllerinde iman nakışı olan Müslümanlar, bir araya gelip topluca Allah’ın huzurunda bulunduğu camilerimize gönül güzelliklerindeki nakışların yansımasını sanat eseri olarak işlemişlerdir. Sanat tarihimiz açısından cami süslemeleri önemli bir araştırma konusudur.
Bir bakıma manevi bir yarış adına yapılan camilerin tezyinatı da zamanın imkânlarına göre en üst düzeyde klasik çizgilerimizin etkisinde süslemelerle bezenmiştir.
Mihrab’daki lale motifi tevhidi anlatırken, kıble tarafındaki Kur’an ayetleri Allah’a ve Allah’ın beytine Ka’be’ye yönelmemize işaret etmişlerdir. Etrafı güllerle bezenmiş, altın varaklarla tezyin edilmiş hadis-i şeriflerin yazıldığı levhalar Sevgili Peygamberimizin mübarek kelamına ve sünnetine olan bağlılığın nişanesi olarak hem cami duvarlarımızı süslemiş hem yüz yıllardır cemaati tefekküre sevk etmiştir. Minberler ahşap işçiliğinin en müstesna örnekleriyle birer şaheser halini alırken, Sakal-ı şerifler için yapılan özel dolaplar, sedef kakmalı muhafaza kutuları minberlerin en yüksek yerine itina ile yerleştirilmiştir.
Camilerin özelikle mihrab çevrelerini hat yazısı ve levhalarla süslemek bizim kültürümüzün bir öğesidir. Ayasofya Camii’nin mihrab sofasının pencerelerinin bulunduğu yerde sırasıyla asılmış şekilde, Lafza-i Celâl, İsm-i Nebî, Cihâryâr-i Güzîn (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin levhaları bulunmaktadır. Müdevver olan bu levhalar koyu zemin üzerine altınla yazılmıştır. Aynı mekanda asılı bulunan 7.5 m. çapındaki Kadıasker levhalarının aslının bunlar olduğu, kareleme tekniğiyle büyütüldüğü rivayet edilmektedir.
Camilerin, minarelerin, şadırvanların, çeşmelerin yapımına vesile olan hayırseverlerin ruhuna bir fatiha okunmasına vesile olan kitabeleri, hat sanatımızın estetik formuyla zarif bir şekilde yapının uygun bir yerine raptedilerek asırlara şahitlik yapmakta, yapanın, yaptıranın hayırla anılmasına vesile olmaktadır.
Birçok tarihî ve yeni camilerimizin giriş kapılarının üzerinde veya yan taraflarında taş üzerine işlenmiş tapu senedi kadar ehemmiyet arz eden kitabeler bulunmaktadır.
"Kitabe", eskiden "yazmak, kâtiplik etmek" manası ile kullanılan "kitâbet" kelimesinden türemiş ve Türkçeleşmiş bir kelimedir; belirli bir gâye için yazılan eserlere mahsustur. Eser kitabeleri, o bina ile ilgili izahat olabildiği gibi, dinî yapılarda bir ayet veya dua da olabilmektedir; daima Arapça karakterli harflerle yazılır. Süleymaniye Camii’nin Haliç Kapısı üzerindeki celî sülüs ayet buna bir örnek teşkil eder.
Kitabeler mermer üzerine kabartma şeklinde hâkkolunma (oyma) yoluyla hazırlanırsa da, bazen de çini üzerine nakşedilmişlerdir. Kitabeler sadece taş üzerine hattın kabartma şeklinde hâkkolunmasıyla kalmaz; bunların üzerine varak altın kaplanır, zemin de koyu bir renge boyanır. Renk hususunda en çok ördekbaşı yeşili, siyah, laciverde kaçan mavi, vişneçürüğü ile karşılaşılır; doğrudan doğruya mermer haliyle bırakıldığı da olur.
Kitabelerin bir büyük vasfı da hiçbir surette menkul, yani taşınabilir olmamalarıdır. Hepsinin yeri sabittir, çünkü taş üzerine işlenir ve o taş da bulunduğu binanın ayrılmaz bir parçası olur.
Kitabeler bazen sadece kapının üstünü değil, girişin iki tarafını da doldurur. Ahmed Karahisarî’nin (1470-1556) talebesi Hasan Çelebi (ö.1592’den sonra) tarafından yazılmış olan Süleymaniye Camii’nin kitabesi buna bir misaldir.
H. 831, m.1427 yılında inşa edilen Ankara Hacı Bayram-ı Veli Camiinin 1714 yılındaki tamir kitabesi şu şekildedir:
Mürşid-i râh-ı hakikat menba-ı cud u Sehâ
Şeyh Mehmet Baba nesl-i Hacı Bayram-ı Velî
Camii ceddîni ta’mir etti bâ avn-i Hudâ
Ola Ya Rab dergehin çâkerlerinden ekremi
Göricek itmamını Râzî dedi tarihini
Camii rahmet-meâb Hacı Bayram-ı Velî (h.1126 / m.1714)
Aziz Mahmud Hüdayî’nin bizzat kendisinin inşa ettirdiği camiinin tarih kitabeleri de o devre işaret etmektedir. Sanatlı bir anlatımla şair Sâî’nin kaleme aldığı beyitler şöyledir:
Hazreti Mahmud Efendi ol Aziz
Yapup iş bu camii kıldı latîf
Zühd ü takva ile bünyâd eyledi
Hak budur kim eyledi gayet şerîf
Görüp itmamını oldu muktedâ
Samini zilhiccede şeyh-i afîf
Merve gibi Ka’be hakkı sa’yedip
Dâi-i Sâî yani kim abd-i zaîf
Bir safâ bulup didi târihini
"Kıble-i erbâb-ı dîn bâb-ı şerif" (h.1003 / m.1595)
Cami veya mescid kitabelerinde ayetlerden çeşitli iktibaslar yapılmıştır. En çok ; "Takva üzere yapılan mescid" ifadesi kullanılmıştır. "Şüphesiz ki, başlangıcından itibaren takva üzere kurulan mescidde (Kuba mescidi) namaz kılman daha hayırlıdır. O mescitte kendilerini maddî ve manvîi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır. Allah temizlenmek isteyenleri sever" (et-Tevbe, 9/109.) âyeti kerimesi lafzen değilse de yakın mâna itibariyle bu kitabede de iktibas edilmiştir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v), Mekke’den Medine’ye hicretleri esnasında, Medine’ye 5 km. mesafede bulunan Kuba’da 14 gün kalmıştı. Bu süre içinde Peygamberimiz orada bir mescid inşa etti ve burada namaz kıldı. Kur’an-ı Kerim’de takva üzere yapıldığı bildirilen ve İslâm âleminde cemaatle namaz kılınmak için yapılan ilk mescid budur. Taceddin-i Veli mescidinin kitabesi de aynı ayetten iktibasla şöyledir:
"Efemen essese bünyanehû alet-takvâ
Taceddin Veli mescidi oldu ihyâ"
Cami müştemilatından çeşme kitabeleri de önemli bir yekün teşkil etmektedir. Buna örnek olması bakımından zikredecek olursak, Emirgân Camii ve Çeşmesi kitabeleri Yesârî Es’ad Efendi tarafından yazılmıştır. Yahya Kemal, bir şiirinde buna temas eder:
"Hem başka, hem hayli yakın karşı ma’bede
Mermerle kaplı çeşmede, mevzûn kitâbede
Baktım Yesârî hatlarının bir nefîsine
Daldım coşup giden denizin mûsîkisine."
Bursa Ulu Camii avlusundaki Ahmet Münir Paşa’nın hayratı olan çeşmenin kitabesi de şu şekildedir:
Hazret-i Abdulhamid’e celb için hayr-ı duâ
Ulu Cami avlusunda tarhını ettim kıyâm
Habseten lillah Münir bu çeşmenin tarihini
Geldiler kırklar dediler "Kâne miskiyyül hitam" (h.1313)
Türkiye’nin en büyük camilerinin projesine imza atan Mimar Necip Dinç (Adana Merkez Sabancı Camii, Sivas Paşa Camii, Rusya Kostroma Camii) Sivas Paşa Camii için Darendeli Hulûsi Efendi’den bir kitabe yazmasını talep eder. Hulûsi Efendi kitabeyi şöyle kaleme alır:
Hakka hamd olsun Rasulüne tahiyyatü senâ
Oldu bu ma’bed-i İslâm saadetle binâ
Etti erbab-ı hümem sa’yi beliğ
Yeniden eylediler hoş ihyâ
Bindörtyüz sal-i hicretinde
Paşa Camii şerifi oldu inşâ
Yeni bir tarz ile ma’mur oldu
Şerrefallahü teâla ebedâ
Doğdu Sivas’ın harap ufkundan
"Ve eşraktül ardu bi nûri Rabbihâ"
Hicri tarihini yazdı Hulûsi
"Bi ğufran-ı Hayy", düştü bi lütfu Hudâ (h.1400)
Sivas Paşa Camii kitabesinde de hem dördüncü beytin birinci mısraında lafzen hem de son mısraında ebced hesabıyla tarih düşülmüştür. Ayrıca Zümer Suresinin "Ve eşraktül ardu bi nûri Rabbihâ"/ "Ve yeryüzü Rabbinin nûru ile aydınlanacak." 69. ayeti aynen iktibas edilmiştir.
Kitabeler; elde edilmesi çok güç olan bir takım verileri içermektedir. Kitabelerde özelikle hicrî tarih olarak, ebced hesabıyla tarih düşürme edebî bir ustalıktır. Araplar ve Fars’lardan çok bu edebî üslup Osmanlılarda kullanılmıştır. Bazen bir kelime bazen de bir veya iki mısra tarihi gösterecek şekilde yazılır. Çünkü Arap alfabesindeki her harfin bir de rakamsal değeri vardır.
Camilerimizde duvar sathına kalem işi ile geçirilmiş, mermer ya da tahta üzerinde oyma ya da kabartma tekniğiyle meydana getirilmiş, ya da mürekkep veya yaldızla yazılıp levha biçiminde duvara asılmış, ya da hâlihazırda bir köşeye bırakılmış cami iç mekânındaki ve müştemilâtındaki bütün yazılar ve kitabeler, istisnasız, tek tek numaralanmalıdır. Metinleri okunarak, anlamları, ebatları, yazı cinsleri tespit edilmeli; önce fişlerde toplanan bu bilgiler yetenekli bir ekibin delaletiyle mutlaka kayıt altına alınmalıdır.
Çünkü her satırı bir tarihî nakış olan kitabelerimiz, camilerimizin ve kültürümüzün zenginliklerindendir.