Son birkaç seçimdir anketleri ile gündeme oturan Adil Gür, referandum sürecindeki tahminleri ile ‘sürpriz’ beklemiyordu ama sürpriz yapmış oldu. Zira Taraf gazetesine verdiği röportajda “Yüzde 55 benim için çok büyük bir sürpriz olur.” demiş, röportajı okuyanlar da Adil Gür’ün ‘hayırlısı’ için çalıştığı algısına kapılmıştı. Adil Gür, Darende’nin bir köyünden ev hanımı Emine Hanım ile öğretmen Bayram Gür’ün beş çocuğundan en büyüğü. Dedelerinden biri köyde gönüllü imamlık yapmış. Kendisi imam hatip lisesini bitirmiş, 1983’te hukuk fakültesinde okumak için İstanbul’a gelmiş. Bir arkadaşı vesilesi ile anketörlük yaparak öğrenci iken çalışmaya başlamış; KONDA’yı kuran Tarhan Erdem’in şirketinde 1987’de aynı işi yapmış, 1995’te de A&G Araştırma ve Geliştirme şirketini kurarak bugünlere gelmiş. Siyasi partilerden ziyade finans kuruluşlarına anketler yapan Gür, özellikle son tahminleri ile Başbakan’ın da ‘ne kadar köfte o kadar ekmek’ eleştirilerini üstüne alındı. Hukuk eğitimini ancak 2004’te bitirebilen Gür, ‘Referandumda biraz yüzümüz gözümüz çizildi ama yaralanmadık, ayaktayız’ dese de asıl iddiasını 2011’deki seçimlere bırakıyor: “Hiç kimse sevinmesin, nokta atışı ile bilmek için daha fazla gayret edeceğim.” Peki, yine tutturamazsa? -Ne kadar köfte ekmek aldınız referandumdaki araştırmalarda? Valla siz gelmeden biraz önce tost-ekmek yedim! Referandum sürecinde fısıltı gazetesi olarak bu çok dillendirildi. Açıkçası beni de çok üzdü. Ben imam hatip lisesi kökenli biriyim. İftiranın ve zannın çok büyük bir günah olduğu Hucurat suresinin, bismillahirrahmanirrahim, ‘Yâ eyyühellezîne âmenûctenibû kesîran minez zanni’ diye başlayan 12. ayetinde buyrulmuş ve bunu yapanların ölmüş kardeşinin etini yemiş gibi olacağı Kur’an-ı Kerim’de anlatılmıştır. O nedenle ben açıkçası bu sözlerden çok fazla rahatsız oldum. Kul hakkı bakımından hakkıma tecavüz edilmiştir. Öbür dünyada davacıyım. İki elim yakalarında, haberleri olsun. Hakkımı helal etmiyorum. Bu kadar net. -Kimden geldi size ‘ne kadar ekmek o kadar köfte’ eleştirisi? Öncelikle Sayın Başbakan söyledi. Bir iki TV programında ‘ne kadar köfte o kadar ekmek mantığı ile yapılan anketler’ diye söyledi. Beni mi, başkasını mı kastetti bilmiyorum; ben üstüme alındım ve üzüldüm. 1999’da, 2002’de, 2007’de, 2009’da, her seçim döneminde, atıyorum, oylarını yüksek oranda söylediğimiz partiler, kişiler ve kurumlar bize köfte ekmek vermişse, bugün de tersini söylediğimiz insanlar vermiş olabilir! Meyvesi olan ağacı taşlarlar. Önemli olan gönül huzurudur. Köfte ekmeği yerken helal diye yemişsem, böyle bir köfte ekmek benim problemimdir. Kimseyi ilgilendirmez. Ama böyle bir şey abesle iştigaldir. Ama şu manada da yadırgamıyorum. Öyle bir iş yapıyoruz ki biz, zaman zaman şu şöyledir dediğiniz zaman farklı algılanıyorsunuz; farklı insanlar küfrediyor bu sefer de. Örneğin ben 2007 seçimlerinde AK Parti yüzde 47 oy alacak dediğimde de farklı çevrelerde ve kamuoyunda bu adam AK Partili algısı hâkimdi. -Referandum sürecinde kaç anket yaptınız? 5-6 tane yaptık. Bunun, atıyorum 3-4 tanesi zaten bizim her ay düzenli yaptıklarımızdı. Bunun hiçbirini kendi kaynaklarımızdan yapmadık. Elbette ki her araştırmanın müşterisi vardır; ama referandum sürecinde ne bir siyasi partiye ne referandumun sonucunu etkilemeye yönelik olduğu söylenen kişi veya kurumlara araştırma yaptık. Taraf’ta yayımlanan anketten sonra bir anket daha yaptık. O da yüzde 51,9’a 48,1 çıktı. Arada binde 9’luk bir fark olduğu için onu tekrar yayımlamadık. Evet’in 4 puan farkla önde çıkacağını, açıkçası referandum sonucunun 52-48 bandında olacağını öngörüyordum. -Taraf’taki son röportajınızı okuyanlar sanki ‘hayır’ çıkması üzerine yoğunlaştığınızı algıladı. Yani nasıl okuduğunuza bağlı o. -Sonra ‘hayır çıkması sürpriz olmaz’ demeniz de bu algıyı pekiştirdi. Yaptığım araştırmalarda evet önde görünüyor ama hayır benim için sürpriz olmaz diyordum. Söylediğimin arkasındayım hâlâ, o tarihlerle ilgili. Ama ben onu söylerken hayır çıksın temennisiyle söylemiş değilim. Onu okuyanlar öyle anlıyor, bilemem. Ama başa baş diye yayımlanan bir araştırma hayırcılardan çok evetçilerin sandığa katılımını da artırmış olabilir. Bu böyle de okunabilir. -Mesela şöyle bir sözünüz daha var: “Yüzde 55 gibi bir sonuç beklemiyorum. Yüzde 55 benim için çok büyük bir sürpriz olur.” Dedim. Sürpriz oldu. Doğrudur. -Nerede hata yaptınız? Biz aynı örneklemde CNN Türk için bir erken sonuç projesi, Hürriyet için de sandık başında anket yaptık. Hata binde 1 çıktı. İlan ettik. 18,42’de canlı yayında dedim ki katılım yüzde 77,5, evet 57,8, hayır 42,2. -Orada doğru yaptığınız şey neydi? Demek ki örneklemimizde bir hata yok. -Anketlerde bir yerde bir kayma var o zaman. Çünkü ankette Ege, Akdeniz ve Trakya’da yüzde 60-70’ler mertebesinde çok yüksek bir hayır oyu çıkar diyorsunuz. İzmir’de de hayırları yüzde 70-75 düzeyinde söylüyorsunuz. Buna karşılık Marmara’da Kocaeli, Sakarya gibi illerde yüzde 65-70 evet diyorsunuz. Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu için yüzde 60’a yakın evet derken Güneydoğu’da evetçiler, boykotçuların önünde gidiyor öngörünüze göre. Sonra en yüksek hayırların da Adana, İzmir, Antalya, Muğla, Trakya’da çıkacağını belirtiyorsunuz. Bunları tutturdunuz; ama iş oran vermeye gelince yanıldınız. Hepsi güzel ama sonuç sürpriz. Gayet tabii. Nerede hata yaptık? Birincisi bize cevap veren insanların içerisinde yüzde 5’i, 6’sı doğru söylememiş olabilir. Ama bu işin kolaycılığı olur. Seçmeni, halkı suçlamak bir araştırmacının yapacağı büyük bir terbiyesizliktir; o doğru değildir. İki; giden anketör o mahallede konuşurken mahalle, sokak, apartman numarası veriyorsunuz ama daireyi seç demiyorsunuz. Gözüne kestirdiği farklı insanlarla görüşmüş olabilir. Üçüncüsü de kararsızları dağıtırken bilimsel bir hata yapmış olabiliriz. Bunun hangisi olduğunu öyle zannediyorum ki bir-iki ay içerisinde araştırıp bulacağız. -Ama çok daralmıştı kararsızların oranı. Yüzde 12 kararsızım diyen var, 6-7 de sorduğunuzda cevap vermeyen var. Öyle olunca orada bir yüzde 10-15’lik bir marj söz konusu. -5-6 kez de aynı yanılgıya düşülür mü peki? Aynı metodoloji ile yaptığınız için hatanız var ise ve hatanız bu ise, 2 hafta önce yaptığınız araştırmada da 4 hafta önce yaptığınız araştırmada da aynı hata vardır. Ama AK Parti ile beraber çalışanların önemli bir bölümü kaç buldu? Kimseyi karalamak için söylemiyorum ama... -Onların hiçbiri sizin kadar iddialı değildi. Siz son seçimde tescillenmeye geldiğiniz için öyle algılandı. Dediğiniz doğru, yanıldım. Demek ki hakkımızda hayırlısı bu imiş. Sürekli mikrofon uzatılıyordu. Arada sırada üslubumuza, konuşmalarımıza dikkat etmemiz noktasında bir uyarı oldu bizim için. Demek ki Türkiye’de Tarhan Erdem ve benim gibi araştırmacılar, insanlardaki araştırma sonuçları ile ilgili beklentileri inanılmaz yükseltmişiz. İnsanlar nokta atışı bekliyorlar artık. Dünyanın her tarafında araştırma sonuçlarında hata sınırları içinde ve dışında yanılgılar olabilir. -İşte siz oranlar bıçak sırtında, hatta ısrarla hayır çıkması sürpriz olmaz dediğiniz için böyle oldu. İyi de, aklını peynir ekmekle yememişse, kim kendini riske atar? Yani bir hafta sonra yapılacak bir referandum veya seçim… Bütünlemesi ve telafisi olmayan bir sınav gibi. Ticari hayatımız biter. Bizim işimiz güvene dayalı bir iş. 2-3 kere bu olursa, insanlar zaten iş yaptırmaz. Cezayı zaten iş yaptırmayarak verirler. Çünkü bizim sermayemiz bu. Çocuğunuzun rızkının nedeni, güvenip de iş yaptıran adamlar. -Hatanın kaynağını tespit etmeyi düşünüyor musunuz? Aynı örneklemde yeni bir araştırma yapıp sonra daha başka bir araştırma yapıp tespit etmek lazım. Önümüzde 6 ay, en geç 8-9 ay sonra bir milletvekili seçimi var. Artık tüm gözler, objektifler üzerimizde. Şayet orada bir yanılırsak ayağımız kayar. -O zaman yurt dışına dil eğitimine gider misiniz? Hayır. Ben Milliyet gibi bir gazetenin öyle bir haber yazmasına üzüldüm. -Siz öyle bir şey söylemediniz mi? Bakın o haberin çıktığı gazete 12 Ekim 2009 tarihli. O zaman referandum değil, anayasa değişikliği bile Türkiye’nin gündeminde değildi. Orada Türkiye’de işte siyasi yapılanma, şu şöyle, bu böyle olacak vs. konuşulmuş. ‘Ya çok iddialı konuşuyorsunuz kardeşim’ deniyor. Ne yapalım? ‘Bilemezsek de dil kursuna gideriz’ demişim. Açıkçası ben art niyet aramıyorum ama yani dil kursuna falan gideceğim yok. Şayet yurt dışındaki dil kursu masrafını karşılayacak bir kişi veya kurum olur ise dil öğrenmekten de memnun olur, seve seve giderim. -Referandumda kaybeden oldunuz ama işler devam ediyor. Ben referandumun hem kaybedeni hem kazananıyım. Hakikaten hem kaybedeni hem kazananıyım. -Oranı bilmede kaybettim ama paraları kazandım gibi sonuç çıkabilir mi bundan? Hayır. İki tane iş yaptım çünkü. Bir, referandumdan önce anketler yaptım. Anketlerimde 3-3,5 puan yanıldım. Bu hataysa, yanlışsa, hata yaptım, yanlış yaptım. Özür diliyorum. Demek ki Adil Gür bu ülkede beklentileri çok yükseltmiş. Şunu söylemedim. Yüzde 60 hayır çıkacak dedim de yüzde 60 evet çıkmadı. Böyle bir şey yok. İkincisi sandıklardan yola çıkarak bir TV kanalı ile beraber erken sonuç projesi yaptım. O gün 500 adam çalıştırdım. Onun hatası da binde 1 oldu. Dolayısıyla aslında çok dürüstçe söylemek gerekirse bu referandumda biraz yüzümüz gözümüz çizildi ama yaralanmadık, ayaktayız yani. 2011’de de buradayız. Sevmeyenler sevinmesin, dimdik buradayım. 2011 seçimlerinde Allah izin verirse, nokta atışı ile bilmek için, şimdiye kadar yaptıklarımdan çok daha fazla olağanüstü bir gayret sarf edeceğim. -Hata payını şimdiden belirleyelim o zaman (gülüşmeler). Şey olur. Biraz evvel sordunuz ya yurt dışına gidiyor musunuz diye. Onda da yanılırsak artık bir bakkal dükkânı açar otururuz herhâlde, bilemiyorum (gülüşmeler). -Araştırmalar yalan söylemez ama araştırmalara yalan söyletilir diye bir sözünüz var. İlla bu rakamlarla oynamakla olmayabilir. Bu söyleyiş tarzı ile de olur. Telaffuzla da olur. Şunu söylemek istiyorum. Araştırmalar, sonuçlar genelde yalan söylemez. Yalan söyletirler. Ey Adil senin araştırmana kim yalan söyletti diye soracaksınız belki peşinde. -Siz soruyorsunuz zaten bana gerek yok. Ben de diyorum ki benim araştırmama kimse yalan söyletmedi, araştırmamda yalan da yok zaten. -Hiç istihareye yattınız mı? Hayır. -Seçimle ilgili değil, başka hususlarda da olabilir. Hayır. Günahkâr bir adamım ben. Allah affetsin, ben itikadı, imanı sağlam bir insanım. Ama ameli iyi bir insan değilim. İstihareye yattığımda gördüğüm şeyin doğru şey olabileceği konusunda da endişelerim var. Çünkü kendimde o şeyi görmüyorum. -İsminiz neden Adil? Babam, Allah razı olsun öyle koymuş yani. Ben sorduğumda anlamını düşünerek, yani doğru, adaletli, dürüst bir insan olsun diye koyduğunu söyledi. Beni CHP’li imiş, CHP’lilerle beraber imiş gibi lanse etmelerinden rahatsız oluyorum. Ama bu şu demek değil. Ben CHP ile de çalışırım. Çalışsam, çalıştım derim. BDP ile de çalışırım, AK Parti ile de, MHP ile de çalışırım. Ama son dönemlerde yaptığım araştırmaların arkasında birtakım art niyet aranmasından rahatsızım. Şunu söylüyorum. 2007’de AK Parti yüzde 47 dediğimde AK Parti köfte ekmek vermişse, 2010 referandumunda da CHP veya MHP köfte ekmek vermiştir. Sen vermişsen onlar da vermiştir. Bu adam senin köfteni, ekmeğini yemişse onlarınkini de yemiştir. Yanlış bir söz mü? Çünkü bu adam alışmıştır köfte ekmek yemeye. Çok sinirliyim bu konuda yani. Emre Aköz yazmış Sabah’ta, ‘Burnuma çok pis kokular geliyor’ diye. Ne kokusu? Ne bu? Varsa bir şey söylüyorum yani yazsınlar, çizsinler. -AK Parti’ye en son ne zaman anket hazırladınız? AK Parti’ye hiç anket yapmadım. Böyle bir talepleri olmadı bugüne kadar. -Yaptırmadığı için kızgınlık gibi bir durum olabilir mi? Hayır. Asla. AK Parti yaptırmamıştır da CHP, MHP’ye anket mi yapmışımdır? Yok, onlara da yapmadım. Kaldı ki iş yaptığım adamlara da bir sempatim yoktur. Ben genelde seçim dönemlerinde finans kuruluşları ile çalışırım. Çünkü Türkiye’de paraya yön verenler, para ile para kazanan insanlar siyasi partilerden daha ilgilidir bu işlere. Nasıl iktidar çıkacak, paranın yönü nereye gidecek? Onun için o konuda hiçbir sıkıntım yok. Madem sordunuz. 2007 seçimlerinde DP ve Mehmet Ağar ile çalıştım, onu söyleyeyim. Hakikaten de hatırı sayılır bir iş yaptım. -Referandum sürecinde Başbakan ve AK Parti nasıl yol aldı? Hataları neydi size göre? Başbakan ve özellikle AK Parti hakikaten çok güzel bir kampanya yürüttü. Batı standartlarında güzel bir kampanyaydı. Bir dönem Başbakan’ın sert söylemleri hayır kampanyasını yürütenler açısından argüman olarak kullanıldı. Başbakan son bir-iki haftada inanılmaz bir üslup değişikliğinde bulundu. Son dönemde evet oylarının artmasına da çok fazla katkıda bulundu diye düşünüyorum. -Aynı şeyi Kemal Kılıçdaroğlu için de soracağım. Referandum sürecinde hatası neydi? Havuzlu villalar hataydı. Bugün havuzlu villada oturanların yüzde 80-85’i CHP’lidir. O manada yanlıştır bana göre bu. Sonra bir şey daha var. İnsanlar zenginliği hatırlatan adamın peşine düşerler. Yani insanlara TOKİ’nin 60 metrekare evlerinde oturacağım değil, keşke imkân olsa da herkesi havuzlu villalarda yaşatacağız sözü vermek bir siyasi partinin üzerine teveccühün artmasına neden olur. İkincisi bu referandum sürecinde genel af söylemi hataydı, bir kırılma noktası idi. Son haftalarda evetlerin yükselmesinde etkili oldu diye düşünüyorum. Mesela nerede hata yaptınız diyorsunuz ya… Bizim hatalarımızla beraber böyle kırılmalar da oldu. Bu kırılmaları belki biz iyi okuyamadık. Hatalarımızdan biri bu. Sonra Avcılar’da asılan afiş. Ama bunun yanında yiğidi öldürsek de hakkını verelim. Adam hakikaten iyi çalıştı. Referandumdaki 24 maddeye karşı iki tane maddeyle anlatmadı. Neyi anlatsın? 24 maddeye ne diyecek? Dolayısıyla yapılabilecek tek şey genel siyasetle meydanlara çıkmaktı. Ama Kılıçdaroğlu’nun çalıştığının yarısını CHP çalışmadı. -Bundan sonra CHP’de nasıl bir şekillenme olur? Şimdi söyleyeceğim de CHP’lileri kızdıracak. CHP bugünkü dağınık teşkilat görüntüsü ile 2011 seçimlerine giderse hüsrana uğrar. -Peki MHP için neler söyleyebilirsiniz? Ya MHP’nin bu süreçte işi gerçekten zordu. İki farklı seçmen kitlesi var. Birisi batıda, sahillerde yaşayan, CHP’ye yakın seçmen, öbür tarafta milliyetçi, mukaddesatçı seçmen. Evet deseniz birini kaybedeceksiniz, hayır deseniz öbürünü kaybedeceksiniz. Yukarı tükürseniz bıyık, aşağı tükürseniz sakal misali. -Referandumla gerilen Türkiye nasıl normalleşir? Türkiye’yi normalleştirmek siyasetçilerin elinde aslında. Halk üzerindeki siyasi kutuplaşmanın temel nedeni siyasi partiler arasındaki kutuplaşma. Siyasi partiler arasında bir uzlaşma olduğu takdirde toplumdaki bu kutuplaşma yüzde 90’lar mertebesinde biter. -Neden gerildi bu kadar peki? O gerilme siyasi partilere sadık seçmen sağlıyor da onun için. Tek taraflı değil yani. Biz bunu 2009 yerel seçimlerinde gördük. AK Partili değilse, CHP kazanacak yerde CHP’ye, CHP kazanamayacak yerde MHP’ye oy verdi seçmen. Belediyeler bunun için el değiştirdi. Bunun nedeni siyasi kutuplaşma işte. -MHP ile CHP’yi izah eden bir tanımlamanız da var. Bu tanımlamaya göre MHP ile CHP arasındaki geçişkenlik daha anlaşılabilir sanki. Bu tanımlamanıza göre CHP’li birisi kendini Atatürkçü, laik, milliyetçi diye tanımlıyor. MHP’li ise milliyetçi, Atatürkçü, laik sıralamasını yapıyor. Birbirine çok benzeyen iki parti arasında polarizasyon var. Ama bu MHP’nin içerisinde hiç mukaddesatçı, milliyetçi, dindar yok anlamına gelmiyor. MHP 20 sene öncesinin MHP’si değil. Partiler de değişiyor, seçmen profilleri de değişiyor. -Kutuplaşma olmasaydı nasıl sonuçlar çıkardı referandumda? Yüzde 65-70 evet çıkardı. Artı bir şey daha var. Bence Başbakan hem Kılıçdaroğlu’nun hem Bahçeli’nin sert üsluplarına hiç karşılık vermese idi yine yüzde 65 evet çıkardı. -2011 seçimlerinde tek parti iktidarı gözükür mü? Tahmininiz nedir? Türkiye’de 8-10 ay çok uzun bir süreç. Demirel’in bir sözü var. 24 saat bile siyasette uzun bir süre. Tek başına iktidara AK Parti yakın gibi duruyor ama… |
|
|
|
|
|
CEMAL A. KALYONCU / AKSİYON |