Prof. Dr. Kadir Özköse


YÂRENLİK SANATI

YÂRENLİK SANATI


Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi (k.s.), “Arkadaşlık eyler misin?” diye seslendiği bir gazelinde muhataplarını yarenlik yapmaya davet etmektedir.

Hodgâm u rüsvâyım gönül arkadaşlık eyler misin 

Zâr u bî-pervâyım gönül arkadaşlık eyler misin

beytiyle başlayan gazelinde ıstırabını dile getirmektedir. Pervasızca, hiçbir şeyi dikkate almadan ve hiç durmadan ağlayıp inlediğini söyleyen Hulusi Efendi derdine derman olacak arkadaşını aramaktadır. Tasavvuf yolunun yolcusu olan Hulusi Efendi kemalât yolculuğunda kendisine eşlik edecek yol arkadaşının özelliklerini sıralamaktadır. Hulusi Efendi bu ölçütlerden birini sohbetlerinde şu şekilde dile getirmişlerdir: “Oğul yolda giderken arkadaşının ayağı tökezleyip düşse veya ayağı kırılsa onu yolun kenarına itmek mi gerekir? Yoksa ona yardım edip menzile götürmek mi icap eder? Bunun ayağı kırıldı, düştü diye yolun kenarına itmek olmaz. Koluna girip gideceğin yere kadar götürmek gerekir. Onu yolda bırakmak olmaz, arkadaşlık budur.”

Arkadaşlığın temel şartını; şan ve şöhreti terk, ten kavgasını terk, seküler zihniyetten uzaklaşmak olarak sıralamakta ve bu hassasiyetini takip eden beyitte şu şekilde dile getirmektedir:

Hep nâm u şânın kaydını cism ile cânın kaydını 

Koyup cihânın kaydını arkadaşlık eyler misin

Samimi arkadaşlıkta menfaat beklentisi olamaz. Seviyeli arkadaşlıklar hesabi değil hasbi olanlardır. Arkadaş arkadaşına üstten bakamaz. Kardeşler arasında etiketler, apoletler, rütbeler ve makamlar söz konusu edilemez. Dostların sofrasında fedakarlık ve samimiyet önceliklidir. Dünyevî ihtiraslar, çıkar hesapları, üstünlük hesapları, baş olma sevdası, imtiyaz beklentileri, kendini ispatlama çabası olmaz. Kardeşlik serüveninde asıl gerçek tevazu ve sadeliktir. Kardeşler arasında zoraki değil doğal ilişkiler esastır. 

Arkadaşlık çizgisinde bir diğer prensip; gösterişten kaçınmak, iddiadan uzaklaşmak, kendini beğenmekten kaçınmak, ağyarı terk etmektir. Üçüncü beyitte Hulusi Efendi bu gerçeği şu şekilde dile getirmektedir:

Nâmûs u ârı varı hep zühd ü riyâ zünnârı hep 

Terk eyleyip ağyârı hep arkadaşlık eyler misin

Arkadaşlık serüveninde bir üstünlük, bir çıkar, bir beklenti, bir menfaat, bir heves söz konusu değildir. Kardeş kardeşinden yüksünmez, kardeşine yük olmaz, kardeşini yük olarak addetmez, kardeşiyle cedelleşmez, kardeşiyle çıkar hesaplarına girişmez, kardeşler arasında birbirini ezmek, birbirini dışlamak, birbirine üstünlük taslamak olamaz. Gösterişe, yapmacık hareketlere, başkalarına şirin gözükme çabalarına fırsat verilmez. Arkadaşlar arasında yarenlik vardır. Arkadaşların sarsılmaz bağı muhabbettir. Arkadaşların arasında başkaları giremez. Hak ve hukuka halel getirmedikçe hiçbir dünyevî gerekçe onların arasını bozamaz. Onlar aralarındaki hukuku bozmaya yeltenen dış mihraklara aldırış etmezler. Onlar Allah için birbirlerini sevdiklerinden dolayı nefsanî, şeytanî ve dünyevî dürtüler onların birlikteliğine halel getiremez.

Her bir beyitte arkadaşlığın ölçütlerini özenle ortaya koymaya çalışan Hulusi Efendi takip eden beyitte arkadaşlıkta kaygı, endişe, şüphe, art niyet, entrika, gizli gündem, yapmacık söylem, zamana ve zemine göre değişen bir ilişki, ihmal ve satma durumunun söz konusu edilemeyeceğini belirtir. Kardeşiyle irtibatını korkusuzca sürdürmek, başa gelen dertlere, acı ve sıkıntılara razı olmak, kardeşine karşı toprak gibi mütevazı olmak bir diğer yükümlüklerdir. İşte bu gerçek şöyle nazmedilmektedir:

Taşlar urunup hâk olup derdler çeküben pâk olup 

Her havfdan bî-bâk olup arkadaşlık eyler misin

Hulusi Efendi baş koyduğu tasavvuf yolunda kendisine eşlik edecek dervişleri seçerken onları bu çileli, zorlu ve amansız yolculukta kendisine her dem eşlik edecek yiğitler aramaktadır. Tasavvuf yolunda gevşemek, ödün vermek, tavize yeltenmek, rehavete kapılmak, korkmak ve tedirgin olmak söz konusu edilemez. Fütüvvet ahlakına bürünmek, hak yolda kenetlenmek, manevî olgunluğu elde ederken sabretmek, sebat etmek, didinmek, uğraşmak, terlemek ve yorulmak vardır. Tasavvuf yolunun münkirleri önünü kesmeye yeltenecekler, taş atacaklar, mihnet oluşturacaklar, karalayacak ve töhmet altında tutacaklardır. Tasavvuf yolcusu kem sözlere, kem gözlere, şer odaklarına ve şeytani mihraklara karşı yılmadan, bıkmadan ve usanmadan doğruyu, hakikati ve güzeli  bulmanın derdine düşeceklerdir.

Kendisine yar olmak isteyenlerden beklediği sadakati daha ileriye götüren Hulusi Efendi tasavvuf yolcularının gerçek yiğitler olduklarını söyler. Tasavvuf yolunda arkadaşlığın nefse hakimiyet, nefsi tezkiye, nefsin esaretinden kurtuluş ve nefsi terbiye şartını ilave eder. Nefis terbiyesi yanında bir diğer şartı dertlenmek olarak zikreder. Arkadaşlık dünyasını dost pazarı olarak niteler ve şöyle seslenir:

Bu yol ki merdler kârıdır sanma bî-derdler karıdır 

Cân ile dost pâzârıdır arkadaşlık eyler misin

Tasavvuf yolculuğunu mertlik sanatı, yiğitlik çabası, kahramanlık destanı olarak niteleyen Hulusi Efendi gerçek yiğidin öfkesine hakim olan, nefsini terbiye eden, ihtiraslarına kurban olmayan, arzu ve heveslerine kendini kaptırmayan derviş olduğunu söyler. Tasavvuf yolunda mürşid-i kâmillere intisap edeceklerin çileyi, riyazeti, halveti, evrad ve ezkara riayeti, ibadet ve taatlere müdavim olmayı, takva ve vera kalitesinde yaşamayı göze alması gerekmektedir. Mücadele, mücahede, muhasebe ve murakabe bu yolun olmazsa olmazlarıdır. Candan geçmek, mal ve serveti elini tersiyle itelemek, şan ve şöhreti terk etmek, bela ve musibetleri göze almak, sürekli mücadele etmeye hazır olmak bu yolda beklenen çabalardır. 

Tasavvuf yolunda kendisine eşlik edecek arkadaş arayışında olan Hulusi Efendi, aradığı dervişin bir diğer hasletini varlığına sevinmeyen, yokluğundan yerinmeyen, şan ve şöhret beklentisi olmayan, başkalarının nazarında makam ve mevkilere ulaşmayı heves etmeyen kimlik olarak sıralamaktadır. Şöyle ki:

İster ki varın olmaya nâmûs u ârın olmaya 

Bir özge kârın olmaya arkadaşlık eyler misin

Hulusi Efendi gazelini tamamlarken tasavvuf yolunda yarenlik edecek şahsın canını, adını, sanını ve şöhretini terk etmesinin yanında iki cihanı da terk etmesini şart koşar. Olanca tevazusuyla nefsine seslenir ve kendi şahsında hepimize şöylesi bir açık davette bulunur:

Hulûsî cân terkin urup nâm u nişân terkin urup 

İki cihân terkin urup arkadaşlık eyler misin

Terk-i dünya ile dünyevî kaygılardan sıyrılmayı, terk-i ukba ile uhrevi beklentilerden soyutlanmayı, terk-i hesti ile her türlü şan, şöhret ve benlik dürtülerden sıyrılmayı, terk-i terk ile terk ettiği bilincinden bile uzaklaşmayı telkin eden Hulusi Efendi, tasavvuf yolundaki arkadaşlıkta Allah’tan gayrı hiçbir şeyden bir beklentiye girişilemeyeceğini, yegâne hedefin ilahi rıza olmasını istemektedir.