Hüseyin YAREN


VAKIF MEDENİYETİ


VAKIF MEDENİYETİ

                                                                                                         

            İnsanın ilk yaratılışı ile birlikte başlar vakıf. Allah´ın mülkünün insan eliyle ihsanıdır vakıf. Fakirlere¸ yetimlere¸ yolda kalmışlara¸ ihtiyaç sahiplerine¸ tüm insanlığa uzanan eldir vakıf. Tüm canlıya hizmeti esas alır; bu doğrultuda tüm coğrafyalara çok yönlü hizmet taşır; hanlar¸ hamamlar¸ yollar¸ camiler¸ mescitler¸ kütüphaneler¸ çeşmeler¸ imaretler¸ hastaneler¸ medreseler¸ bedestenler ? tüm sahaları mamur hale getirmiş¸ her zerresiyle yaratılmışa hizmet etmeyi düstur edinmiştir vakıf. Bu sebepledir ki¸ vakıf mülkü Allah´ın mülküdür. Bu mülke itina ile sahip çıkıp şartlarını yerine getirmek gerekir. Vakfın malına verilecek olan en küçük zararın hesabı pek zordur¸ pek çetindir. Osmanlı arşiv vesikalarının Evkaf belgeleri arasında bulunan şu deyim çok mânidardır. ?Vakfın sabununu yiyen farenin gözü kör olur.? Bu ikaz insanı derin düşüncelere sevk ederken vakfın malının önemi ve kutsiyetini bizlere bir kez daha hatırlatır. İslam´ın dünyayı şereflendirmesi ile vakfın ilk fiili numunesini de:  "Yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin!" buyuran Hazret-i Peygamber (sav) Efendimiz gerçekleştirmişlerdir. O her davranışında bir üsve-i hasene, yani nümune-i imtisal olduğu için önce Medine-i Münevvere´de sahibi bulunduğu yedi ayrı hurmalığını, daha sonra da Fedek ve Hayber hurmalıklarından kendi hissesine düşeni Allah yolunda vakıf buyurmuşlardır.  Bunu gören ashab-ı güzin de ellerindeki imkanlardan pek çok kıymetli gelir ve emlakı vakfetmişlerdir.

Vakıf ve Vakıf malı deyince vebal çok büyüktür. Haksız yere vakıf malı yiyenlerin vay haline! Süleyman (as) kıssasında şöyle anlatılır. ?Süleyman (as) hepimizin bildiği gibi hayvanatla konuşan bir Peygamberdi; Bir gün kuşları toplantıya çağırır her kuş gelir, yalnız Hüt Hüt kuşu toplantıya gelmez. Süleyman (AS) elçisine gidip Hüt Hüt kuşunu çağırmasını söyler. Elçi gider Hüt Hüt kuşuna Süleyman (as) ın çağırdığını söyler. O anda Hüt Hüt kuşu öyle bir öfkelenir ki, elçiye git Süleyman (as) söyle beni rahatsız etmesin, onun tacını tahtını yerle bir ederim der. Elçi gelir Süleyman (as) durumu olduğu gibi anlatır. Süleyman (as) elçiye git o Hüt Hüt kuşuna sor bakalım, Serçe kadar bir kuş Benim tacımı tahtımı nasıl yerle bir edecekmiş der. Elçi gelir Hüt Hüt kuşuna sorar Süleyman (as) ın tacını tahtını nasıl yerle bir edeceksin der. Hüt Hüt kuşu vakıf çamurundan gagamla alırım, Süleyman (as) Mescidinin Kubbesine sıvarım tacı tahtı yerle bir olur der. Burada , Vakıf malının önemi ve hassasiyeti vurgulanmaktadır. Zira vakıf malında hassasiyet ve onun muhafazası çok mühimdir. Bunun içindir ki, vakıfların, maksadına matuf kullanılmaları hususundaki ciddiyetin daima hatırda tutulması bakımından umumiyetle vakfiyelerin ya başında veya sonunda hem hayır - dua, hem de beddua vardır. Hayır- dua, vakfa hizmette kusur etmeyenler içindir. Beddua ise, vakfiyede belirtilen hizmeti yerine getirmeyen, yani vakfa kötülüğü ve zararı dokunan kimseleredir.

            Ecdâdımız, muhtaç insanların meselelerini halledip, merhamet, muhabbet ve hizmeti, Allâh´ın mahlûkâtı içinde aciz hayvanlara kadar şümûllendirilmiştir. Bu seviyeye bugün bile dünyanın hiçbir yerinde ulaşılmamıştır. Bu itibarla şanlı tarihîmizden alacağımız pek çok ders bulunmaktadır. Onlar büyük bir edep ve hürmet ile ?muhterem âcizler? diye tâbir ettikleri akıl hastalarını, av etiyle beslemek ve mûsiki ile tedavi etmek gibi hâlâ kâbına varılamamış bir merhamet, muhabbet ve medeniyet seviyesine ulaşmışlardır. Bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalık oluşundan dolayı, toplum tarafsından tecrit edilen cüzamlılara, Osmanlı vakıf medeniyetinde şefkat eli uzatılmış, onlar için her türlü bakımın yapıldığı ?Miskinler Tekkesi? adı verilen müesseseler kurulmuştur.  Binâların saçak altlarına kuşların barınmaları için zarif ?kuş evleri?yapan ve vakti gelip de göç edemeyen yaralı leylekler için vakıflar tesis eden Osmanlıların bu icraat ve tatbikatlarını lâyıkıyla öğrenmek, kendimizi onların ölçüleriyle değerlendirmek için son derece ehemmiyetlidir. Diğer taraftan, merhamet ve muhabbeti vakıf hizmetlerine ve hayırlarına en ideal ölçülerle aksettiren ecdadımız, biçarelerin, fakirlerin, dulların yetimlerin izzet ve haysiyetlerini korumak için de âzamî bir dikkat, nezaket ve gayret göstermişlerdir. Sadakayı verenle alanın birbirini görmemesi temin maksadıyla camilerde ?sadaka taşları? ihdâs etmek ve muhtaçlara dağıtılacak olan yemekleri, onların haysiyetlerini rencide etmemek için gece karanlığında dağıtmak gibi hassasiyetler, merhamet ve muhabbetin ideal ölçüde gerçekleştiği örnek bir davranış üslubudur. Hatta hizmetkârların gönülleri incitilmesin diye kazâ ile kırdıkları veya zarar verdikleri eşyaları tazmin eden bir vakfın kurulmuş olması, ne kadar ibretli ve hayal ötesi bir duygu derinliğidir. Bunlar da günümüzde, insanlık izzet ve haysiyetini lâyıkıyla takdir edebilmek için ehemmiyetle hatırlanması ve kazanılması lâzım gelen hayâti düsturlardır. Ecdada layık olabilmek temennisiyle..