Ömer HİDAYET


Psikolojik Savaş


Ülkemiz uzun zamandır psikolojik bir mücadelenin eşiğinden geçiyor. 15 Temmuz´u başaramayan, emparyal güçler şimdi devreye ekonomik kozlarını sürdüler. Bu da fos çıkacak, buda çürük çıkacak Allah´ın izniyle. Cumhurbaşkanımız, umut ve moral veriyor: ?-Başaramayacaksınız, bu milleti bölemeyeceksiniz, bu ezanları susturamayacaksınız, bu bayrağı indirmeyeceksiniz? Tarihte ne badireler atlatmış, milli birliğini ve beraberliğini bozmamış, bu millete böyle okyanus ötesi külhanbeyi naralar hiçbir şey yapamaz. Yeter ki birliğimiz ve moralimizi bozamlayım. Askeri alandaki başarılarımız göz dolduruyor. Yerli ve milli sanayimizin oranı daha şimdiden yüzde altmışları geçti.

Bu milletin her neferi bir Sütçü İmam, her ferdi bir Şahin Bey, her kadını bir Nene Hatundur. Kurtuluş savaşında çocuğunun üzerinden aldığı battaniyeyi top mermisinin üzerine örten o ruh, bugün fazlasıyla gönüllerimizde yaşıyor. Canlı örneklerini yakın zamanda görmedik mi? Bu milletin sarhoşu bile o gün meyhaneden kalktı, elinde ki tasa tolu şişeyi taşa çaldı ve meydanlara fırlamadı mı? Şunu hep demez miyiz:? Yılan bile eğri büğrü olurmuş ama deliğine gelince dosdoğru olurmuş.?

Psikolojik deney analizlerinde birçok güzel örnekten bahsedilir. Köpek balığı araya konan şeffaf çelik çerçeveye birkaç kez çarpınca, cam aradan kaldırıldığında öbür taraftaki ete bir daha hiç bakmadığını biliyoruz. Altında ateşle ısıtılan tencerede yandığını fark eden hayvan, ilk sıçramalarında kapağa çarpınca, ateşin söndürülmesine rağmen kapak kaldırılır ve çekirge bir daha sıçramayı dahi düşünmez, çaresiz bu olayı kabullenirmiş. Bunlar basit bir psikolojik eşiğin anlamlı, taktiksel örnekleridir. Bütün bu örnekleri niye verdim: Biz büyük bir milletiz, nice boranlar, nice fırtınalar atlatmış sahili selamete ermiş bahtiyar bir milletiz. Yeter ki umut ve heyecanımızı yitirmeyelim. Yeter ki biz bittik, bundan sonra ne yapacağız umutsuzluğuna asla kapılmayalım. Kazanmanın ilk ve tek şartı, özgüvendir. Biz bu özgüveni fazlası ile sinemizde taşıyoruz. Kuru hamaset yapmıyoruz, ezeli ve ebedi bir harp yapıyoruz. Başımızda, Başkomutanımızla, inanç ve azimle kutlu yolda yürüdüğümüz müddetçe, tüm rüzgârlar bizim gemimizi zafer limanına taşımak için yarış yapacaktır. Yeter ki hayal ve heveslerimizi daima diri tutalım. Yahya Kemal´in şiirinde ifadesini bulan  

    ?Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,

      Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik ? kabilinden kazanmanın ve var olmanın derin hazzını yaşamalıyız.  

Dolar ve kur savaşını elimizin tersiyle bir çırpıda yok ederiz. Yerli ve millî olana yönelir, çok çalışır, gecemizi gündüzümüze katar, büyük ve soylu olmanın gereğini hep beraber millet olarak gerçekleştiririz. Karanlık gecelerin aydınlık sabahı hep bizim içindir. Yılgınlık bize yaraşmaz, çaresizlik bizi istikametimizden uzaklaştırır. Dostlarımız üzülür, düşmanlarımız ellerini ovar. Kimseye bu fırsatı vermeyeceğiz. Yediden yetmişe 15 Temmuz´da nasıl çıplak elle tankları durdurduysak, bugünde yine dolar ve kur salvolarını ellerimizle bertaraf etme cesaret ve liyakatini tereddütsüz göstereceğiz.

Kurtuluş savaşının şartlarını şöyle bir göz önüne getirelim. Elimizde iman ve inançtan başka güçlü silah olarak ne vardı. Tırpanla, baltayla, kazma kürekle, tek tüfekle zafer kazandık. Tren raylarından geceler boyu Anadolu´nun yiğit erleri mermi yapmadı mı kurtuluş savaşında? Bugün, bu ruh ve heyecan fazlasıyla sinelerde atmaktadır. Gerekirse ağaç kabuğu yer, namerdin suratına tokat gibi azmin ve iradenin pençesini geçiririz. Gece ne kadar uzun ve karanlık olursa, sabahı da o kadar aydınlık ve müjde dolu olur.

İslam tarihinde Uhud´u hatırlayalım, Allah Resulünün tekrar tekrar uyarılarına rağmen okçular tepesinin bir anlık terk edilmesinin hangi İbretlik olaylarla dolu olduğunu unutmayalım.  Kâinatın Efendisi yıllar sonra orada geçerken, derin derin bakacak ve şöyle diyecektir: ?-Bundan sonra benim ümmetim, Mecusi olmaz, putperest olmaz, olsa olsa dünyaperest olur?.

Biraz keyfimizden ve lüksümüzden feragat edeceğiz. Milli ve yerli duruş böyle günlerde de belli olur. Yastık altındaki dolar ve altınlarımızı bozdurup, sıfır faizli verdiğimiz kredimizi geri alacağız.

Bir beka meselesi yaşıyoruz. Bir varoluş destanı yazmak, milletçe şanlı ve şerefli tarihte yerimizi almak bizim en mütevazı hakkımız değil mi? Zillete düşmeden zafere ermeliyiz. Ekonomik savaşı ve diğer savaşları kazanmanın başka yolu olmasa gerek.