Hüseyin YAREN


Özel Hacı Naciye Ateş Yıl Sonu Programı Hakkında Bir Kaç Kelam


Müslümanım, Müslümanlık öz şiarımdır benim,

Tabiiyyetim Türktür ve Türklük iftiharımdır benim

                                                                                                       ( Es-Seyyid Osman Hulusi Darendevî)

Özel Hacı Naciye Ateş okullarında güzel bir yıl sonu programı hazırlanmış, emeği geçenleri kutluyorum. Şehitlik anlayışı, Vatan, millet ve bayrak sevgisi çok güzel bir şekilde işlenirken, Ümmet anlayışı, yardım ve fetih ideali, Bosna , Kudüs ve Afrin anlatılmaya çalışılmıştır.Selçukludan , Osmanlıdan günümüze güzel bir uslupla işlenmiştir.Fetih bir yeri hayata açmak , yaşamaya açmak anlamlarına gelir. Fetih edilen ve fethedilecek tüm coğrafyalar insani, İslami, hukuki olarak hayata açılmaktır, barış ve huzur ortamını sağlamaktır. Feth edilen yerlere barış, huzur, ve adalet taşınır, zalimlerin zulmüne dur denilir; zalimlerin oyunları bozulur. Gaye ise tüm dünyada barış huzur, adalet, ve güvenlik sağlanana kadar mücadele etmektir. İşte tarih sayfalarından güzel bir örnek: Bir zamanlar Bağdat´ta ünlü bir marangoz varmış. Çok güzel bir minber oymuş. Her gören onun güzelliğiyle büyüleniyormuş Öyle ki Bağdat´a her gelen, marangoza gidip ?Şu minberi bize sat, falanca camiye götürelim´ diyormuş. Onun cevabı hep aynı, ?Bu minber Mescid-i Aksa´da duracak?.

Ahali şaşırıyor tabii, ?İyi de Kudüs Haçlı işgali altında?.

Marangoz yüksünmeden hep aynı cevabı veriyormuş;

?Benim elimden gelen bu. Ben zanaatkârım. Minber yontarım. Bir babayiğit de çıksın, Kudüs´ü geri alsın, bu minberi de yerine oturtsun.?

Derken bu minber hikâyesinin konuşulmadığı hiçbir şehir kalmamış. Herkes minberin güzelliğini bire beş katarak birbirine anlatırken, aynı hikâyeyi 7?8 yaşlarında bir çocuk da işitmiş. Ama o, eserin güzelliğinden ziyade, müessirin vasiyetine kulak vermiş.

Aradan 40 yıl geçmiş ve o minberi durması gereken yere, Mescid-i Aksa´ya yerleştirmiş. Diller onu Selahaddin-i Eyyubi diye anmış?

Mescid-i Aksa´yı gördüm düşümde, götür Müslümana selam diyordu

Dayanamıyorum bu ayrılığa, kucaklasın beni İslam diyordu?

Yılsonu programına ciddi bir emek verilmiş, şiirler, oratoryo ve tiyatro gösterimlerinin hepsi birbirinden güzel olmuş, bu bölümlerden anekdotları siz sevgili okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Osmanlı Torunları Myanmar´ı unutmadı. Türkiye´de Myanmar´daki Müslüman kardeşlerimiz için toplanan tonlarca gıda ve diğer yardım malzemeleri devletimizin titiz çalışmaları ile Myanmar´a ulaştırıldı. Yaşadıkları zulümden Türkiye´nin girişimleri tüm dünyanın haberi olup kurtulduklarını belirten bölge halkı, Türkiye´de Osmanlıyı gördüklerini, bu vefayı hiçbir zaman unutmayacaklarını sözlerine ekledi?

Ey İslamı yok etmeye çalışan sefiller!

Sizler, mayınlar döşeyip bizi yok etmeye çalıştınız

Zalimdiniz, alçak dişlerinizi

Mazlumlarımıza bilendiniz

O Allah ki mayın tarlalarınızı dondurdu

Tuzağınızı helak etti

Çünkü Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır?

Tiyatrodan bir sahne: Şehit hikayesi deyince bakın başımdan geçen bir şey anlatayım size. Ben buraya gelmeden önce Hakkari´de şehit olan bir arkadaşımın annesini ziyarete gitmek istedim. Yolumu düşürdüm, onun köyüne vardım. Önce kabristana gittim kabrini ziyaret ettim. Sonra da annesinin evine gittim. Eve gittim kapıyı çaldım annesi beni tanımaz bilmez dedi ki hoş geldin oğlum Mustafa, ben de seni bekliyordum. Ana merhaba dedim, geleceğimi nerden biliyordun diye sordum. Gel soluklan hele senin sevdiğin sarma ve ayran hazır seni bekliyor dedi. Ağzım açık kaldı, gerçekten de sarmayı ayranı çok severim. Sonra anlattı zavallı kadıncağız ağlaya ağlaya. Gece oğlu rüyasına girmiş, ana yarın arkadaşım Mustafa gelecek beni ziyarete, o sarmayı ve ayranı çok sever ona yapıver onları demiş. Gerçekten de şehitler ölmez işte. İnanmayanlar buna da inanmaz ama?

Ey şehîd-i pâk-dil hep ins ü cin ağlar sana

Ser-te-ser mâtem tutup kevn ü mekân ağlar sana?

Firkatınla kan döken ancak ki Hulûsî değil

Devr edip döndükçe bu devr ü zamân ağlar sana?

Bir başka anekdot: Burası Bosna Hersek´in uçsuz bucaksız ormanlarının arasına serpilmiş köylerden sadece birisi. Buradaki köylüler 1993-95 savaşında asıl memleketlerini Sırplara bırakmak zorunda kalan ana vatanlarından ayrılmanın acısını en derinde hissedenlerdir. Yüzyıllardır değişmeyen hayat tarzlarında sadece mekân değiştirmiş oluyorlardı, değilse yoksulluk yine aynı yoksulluktu. Doğup büyüdükleri, havasına, suyuna, toprağına, ayrı ayrı bağlı oldukları vatanlarından ayrılmanın acısı ve yoksulluğun acımasız bir hükümdar gibi hüküm sürmesi onlar için yaşaması zor olan bir hayattı?

Ey Türk ün evladı!

Evladı Fatihan, evladı Selimhan

Sana sesleniyorum

Tarih seni çağırıyor

Senin gelmeni bekleyenler var

Ümmed-i Muhammed seni bekliyor

Tüm mazlumlar, yetimler seni bekliyor?

"Türkiye Marşı" eşliğinde hazırlanan koreografi ise gerçekten çok güzeldi. Tüm emeği geçenleri tebrik ediyorum. Ecdada layık olabilmek temennisiyle?