Ömer HİDAYET


Okul zili çaldı


Eylül ayı, okullarımızın kapılarının aralandığı telaşlı bir aydır. Milyonlarla ile ifade edilen bir kitle okul sıralarına yeniden kavuştu. Birinci sınıfa başlayanların, bir üst sınıfa geçenlerin yaşadığı tarifsiz tatlı heyecanlar vardır. Dayandığımız ilk sıra, ilk arkadaşa da ev sahipliği yapacak, hayat boyu unutamadığımız, sonraki yıllarda hatırladığımızda acı tatlı olayların film şeridi gibi resmigeçit yaptığı bir nostaljiye dönüşmesi her zaman mümkündür. Bilginin, efendisi olmak için çalışmanın kölesi olmayı burada öğreniriz. Kimliğimizin ve kişiliğimizin sayha sayha işlendiği bir güzelliğin arifesinde yaşar dururuz. Öğretmen sınıfa girdiğinde gözleri ışıldıyorsa, yüreğimiz ferahlar, suratında asabiyet varsa, içimiz kararır. Öğrenci merkezli bir eğitim anlayışını eskitmeden, pörsütmeden yaşamalıyız. Kişilik, her yönüyle, öğrencinin üstüne eskimeyen bir örtü gibi giydirilirken, görev ve sorumluluk melekesini güçlendirmeye bakmalıyız.  

    Çoğu zaman haftalık ders yükünü, küçük bedenler için fazla bulduğumuz olmuştur. Özellikle ortaokullar için geçtiğimiz Milli Eğitim Şurasında 35 saatten, 30 saate düşürülmesi kararı oldukça isabetli bir karardır. Çağı yakalamak, çağa meydan okumak tabii ki donanımlı ve geniş ufuklu yüreklerle olur. Unutmayalım ki yorgun yüreklerle, yola çıkmadan yolu kaybetmekte mukadderdir. Okulu kırmak, okuldan kaçmak Akdeniz ülkeleri içerisinde İspanya´dan sonra rekor olarak bizde olduğu söyleniyor.

      Biz eğitimciler, eğitim ortamının şölen havası içinde olmasını hep isteriz de, böyle bir mekânı sağlayacak gücü kendimizde bir türlü bulamıyoruz.

Öğrenci merkezli eğitim

   ?İnsanı yücel ki, devlet yücelsin ?diyen Şeyh Edebali´yi hiç hatırdan çıkarmamalıyız. Modern eğitim öğrenciyi merkeze alarak, diğer enstrümanları onun hizmetine sunmayı vazgeçilmez bir görev bilir.

     Davranış esaslı eğitimden, inşacı bir kurama doğru gitmek, eğitim felsefemizin temelini oluşturmaktadır. Öğretmeni,  rol model göstermek, bilgiye ulaşmanın altın anahtarını elinde tutan bir mürebbiyeci kabul etmek, eğitim adına soluduğumuz en güzel havadır. Modern bilimi, ahlaki güzelliklerle bezemeyince yaşadığımız garabet ortaya çıkıyor. Yedi dil biliyor diye Bankaya müdür olan kişi,  daha yedinci ayında, ihanet ağının pençesinde zavallılık senfonisi bestelemeye başlıyor.

     Kişinin kendini geliştirdiği, öz değerlerin öne çıktığı, benden de adam olurmuş ruhunun üflendiği bir eğitim anlayışını sürekli teşvik etmeliyiz. Etiketlemek, senden adam olmaz demek, insan denen eşrefi mahlûku, daha yolun başında acımasız, güvenlikçi, korku pompalayan bir dünyanın kucağına atmış oluyoruz. İlköğretim, kimlik ve kişilik özelliğimizin ortaya çıktığı zor yıllardır. Bazen deriz ya, bu adam iyi bir usta elinde yetişmişe benziyor. Hocanız kadar, değerlisiniz. Bu durumu, bana öğretmenini söyle, sana ne olduğunu söyleyeyim diye de özetleyebiliriz. Başarının sürekli olması için, Eğitimin baş aktörü öğretmenlerimizin de,  mükemmel bir şekilde madde ve mana iklimini birlikte soluması gerekmektedir.

       Kabınız, boşsa ne vereceksiniz. Oyun masasında vaktini geçiren bir eğitimcinin, en iyi gördüğü rüya, oyunu kazanmak için maça kızının ne zaman geleciğini sayıklamasıdır. Unutmayalım ki, küpün içinde ne varsa, dışarıya da o sızar.

 

 

Liyakat mi, kıdem mi?

          Bazı meslekler vardır, kendinizi göstermekte zorlanırsınız, bazı mesleklerde ise eseriniz hemen takdir görür. Öğretmenlik mesleği, daha çok kıdeme dayalı, yıldan yıla aldığımız özlük farkı ile kendini gösteriyor. Okulların eğitim ve öğretime başladığı şu günlerde, cevap bekleyen bir dizi sorun sıralaya birsiniz. Bu sizin, yarım su dolu bardağa neresinden baktığınız ile doğru orantılıdır. Felaket tellallığına hiç gere yok, dünyanın sorunları ile boğuşuyor, Bakanlığımız. Küçük hatalardan, büyük felaket senaryoları çıkarmak basiretsizlik olur. Öğretmenlerin yaşadığı özlük ile ilgili sorunlar aşılmaz değildir. Ben birazda kıdemden çok liyakat içinde, kendini geliştirmiş, akademik yönden donanımlı, sonuç odaklı değil, süreç içinde olan gayreti ödüllendirmek isterim. Hiçbir başarı tesadüf değildir, mutlaka arkasında büyük bir azim ve gayret esintisi vardır. Oldukça iyi düşünülmüş, geniş bir akademik kadronun hazırladığı bir proje, önümüze geldiğinde, bütün enerjimizi bunun gereğini anlatmakla geçiriyoruz. Hemen kör bir itiraz uğultusu içinde muhalif sesler önden arkadan yükseliyor, ücret var mı, bunu hangi aralıkta yapacağız, yapan ile yapmayanın farkı ne olacak? Mesleğimize ve kariyerimize ne katacak? Basit ve meslek aşkınızı körelten sıradan sorular.

     Diyelim ki, Eğitim Koçluğu, yada Öğretmenimle El Ele projesinin ne kadarı hayata geçirildi? İstenilen ve beklenen sonuca ulaştık mı?  Gönüllük kavramı da içi her geçen gün boşaltılan bir metafor olmaya başladı. Her işi Allah rızası ve insanlık yararına yapmayı görev bilen kişiler bile, bir zaman sonra testiyi kıran ile suyu getirenin ayırt edilmediği bir karanlıkta kayboluyor. Zira biliyoruz ki müşterisiz mal zayidir, marifet ise iltifata tabidir.

     Kendini geliştirmeyen, teknolojik yenilikleri takip etmede zorlanan, erdemi en büyük meziyet bilmeyen, yıllar sonra öğrencisi ile karşılaştığında elini öpmeye çalışan bir nesle öncülük etmeyi hayal edemeyen, eğitim dünyasında kısa mesajlı yaşam alanları oluşturduk.

       Zor şartlarda, gecesini gündüzüne katan, insan yetiştirmek için zorluğu nimete dönüştüren görünmez kahramanları istisna tutuyorum. Nerede kaldı, fedakarlık, nere kaldı gecesini gündüz yapacak öncü gönül ve mana kahramanları.

        Özel piyasa ile yarışacak, memnuniyet esaslı bir eğitimi merkeze almalıyız. Kıdem, yan gelmiş yatanlarını, kariyer ve liyakat ise uzun soluklu maraton koşucusunu yetiştirir. Eğitimde kar zarar olmaz diye de bir garip sığınak bulunmuş. Oh ne ala..? Çalışsan da, üretsen de, yırtınsan da aynı maaş, yan gelip keyif yapsan da yine aynı. Ne uzarsın ne de kısalırsın bizim bu pazarda ..Asla umutsuz olmadık,her şey her geçen  gün daha da güzel olacaktır.

 

      Umudumuz, irfanımızın ana men bağıdır. Eleştirilerimiz, medeniyet havzalarımızı daha iyi ve mana iksiri ile yaşamaya değer kılmaktır. Tekliflerimiz ise, bir ömrü eğitime hasretmiş mütevazı bir çığlığın, vicdanların bam teline ince ince dokunuşlarıdır.