Ömer HİDAYET


Medya ahlakı ve algı operasyonları


 

Medyanın birinci vazifesi halka doğru, hızlı, tarafsız bilgi vermesidir. Bizim ülkemizde bu hiç de böyle olmadı. Haber oluşurken, kişi, zümre ve menfaat hesapları yapılır. Büyük medya olarak önce korku salacaksın, insanların üstünde bir hayalet gibi dolaştığını, her an gözüm üstünüzde korkusunu pompalayacaksınız, böylece iktidardan haksız kazançlara da kapı aralamış olacaksınız.

Yıllar yılı, yalan haberlerle, dindar ve muhafazakâr kesimin ensesinde boza pişirildi. Yüz binin üstünde satan neredeyse sahipleneceğimiz bir gazete olmadı. Çok şükür şimdilerde, fazlasıyla gurur duyacağımız, yerli, milli, bizim sesimiz olan yüksek tirajlı matbuata kavuştuk. Arka sayfa güzelleri ile övünen, amiral gazeteleri artık bu milletin gözünde para etmiyor. Bu ülkede hiç kimsenin hayal dahi edemediği dozda fikir ve haber alma özgürlüğü var. Dün olduğu gibi bugünde bir kesim sürekli, bizi dışarı jurnalleyerek, destek bekliyorlar. Sizler, en büyük desteği bu milletin değerleri ve mefkûreleri ile alay ederek kaybettiniz. Lider olmayı, özellikle Ortadoğu coğrafyasında mazlumun sesi ve kimsesi olmayı bir türlü içine sindiremeyen, içimizde yerli İrlandalılar var. Hoş bu deyim de, anlam kaybına uğrayarak zihnimizdeki yerine almış. Aslı şuymuş: Bir vefa örneği olarak, Birleşmiş Milletler oylamasında sadece Türkiye´yi İrlanda destekliyormuş. Bunun sebebi sorulduğunda, dünyanın sırt çevirdiği bir zamanda, biz onlara yiyecek yardımı yapmışız. Buna karşılık, İrlanda´da bir karşı duruş, bir aykırı kişi olduğunda ?İçimizdeki İrlandalı? deyimi oluşmuş.

Yetmişli yıllarda, bir ilçe müftümüzün keçisi çalınır. Merkez medya mal bulmuş mağribi gibi atılır. Hemen sekiz sütuna manşet atılır; ?Müftü keçi çaldı.? Tabii ertesi gün içeride 3. Sayfada (kıymetsiz haberler arasında) bir düzeltme ?Özür dileriz, müftünün keçisi çalındı.? Bu haber zannederim, İletişim Fakültelerinde hala algı operasyonuna, en vahim bir örnek olarak okutulmaktadır. Şimdi siz düşünün oluşan yanlış algıyı, gazete en ücra yerlere kadar ulaşmış. Meraklı vatandaş, evire çevire lahavle çekerek haberi okumuşlar. Geçmiş olsun. Körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz kabilinden. Zaten, bu hacılar şöyle, yok bu hocalar böyle, sakallı mı, sakın ola ki onlara yakın olmayasın. Şimdi bu kadar yanlışın neresini düzelteceksiniz de kimden özür dileyeceksiniz. Zira basın hür ve haber kutsaldır, ilkesinin arkasına yıllarca saklanıp durdular.

Diyanet İşleri Başkanlığı´mızın, son zamanlarda üstün gayret ve temsil liyakati sayesinde, büyük ölçüde din adamı ve dindar imajını olumlu yönde hızla değiştirdi. Yabancı dilbilgisi, sanattan siyasete geniş bir kültürel yelpaze ile personelinin temsil kabiliyetini artırmışlardır.

Türk filmlerinde ki, çember sakal, kötülük odağı, fitne bakışlı, düşük ahlaklı din adamı tiplemeleri çoktan tarihin derinliklerinde yerini aldı. Zira genç ve donanımlı sinemacılarımız, artık, meselesi olan, yerli olan, psiko-dram başta olmak üzere her konuyu kolaylıkla işleyen, dünya ölçeğinde boy ölçüşen yönetmenlerimizden bahsedebiliriz.

Bir başka kültürel yozlaşma ve algı operasyonuna örnek, ünlü Hababam Sınıfı´ndaki Şaban tiplemesidir. Bu eserin yazarı bilindiği üzere Kastamonuludur. Burada medfun Allah dostu, Şaban-ı Veli Hazretleri´nin mübarek ve muazzez ismi, bu filimdeki olumsuz tiplemesi nedeniyle, (bir kültür portalinde okumuştum) Şaban ismi 1950´lerde diyelim ki, Türkiye genelinde beş bin kişiye ad olarak verilirken, yetmişli yıllara gelindiğinde, bu sayı yılda 250-300 gibi nerede ise unutulacak sayıya düşmüş.

Şimdilerde aynı manipülasyon, sosyal kullanım ağları olan modern algı baronları üzerinden yapılmıyor mu? Tivitir, Fecabook, İnstagram üzerinden alabildiğine zihinler yanlış bilgi bombardımanına tutuluyor. Gezi ayaklanmasından tutundan, 17-25 Aralık teşebbüslerinde kullanılan argümanların hepsi, aynı tezgâhın farklı dokuma kumaşları değil midir? Millet artık böyle ucuz oyunlara gelmiyor. Oyun kuracaksanız, büyük millet olmanın, dünya lideri olmanın, omurgalı ve dik durmanın, yerli ve milli olmanın oyununu kurun. Ülkeye, üçüncü havaalanı ve köprüyü yapan, duble yollarla bir baştan bir başa döşeyen, hava ambulansını bir çocuk dahi olsa hiçbir ayırıma meydan vermeden hemen ulaştıran, ?İnsanı yaşat ki devleti yaşatasın.? düsturunu gönüllerde bayraklaştıran, gayri safi geliri şuradan alıp şuraya getiren, insanımıza yaşama şevki ve aşkı veren bir yönetime, bari gölge etmeyin yeter. İnsan en azından bükemediği bileği, öpme erdemini gösterir.

Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Sayın Hasan Öztürk Beyefendi, medya ahlakı üzerine konuşurken, ben de benzer düşüncelerle zihnimi bir anda, yetmişli, seksenli yılların, hatırlanmasını dahi istemediğim yalan haberlerin resmigeçit yaptığı bir zaman dilimi yaşadım. Ramazan ayı geldiğinde, içki yasağı getirecek belediyelerin haberi mi, öğrenci yurtlarında oruç tutmayanlara yapılacak baskı haberlerinin yalanı mı, mini etek giyen kızlara güya kezzap atan dindarların haberleri mi dersin, sinir ve sabır kat sayılarımızı kontrol ede ede büyüdük.

Dilinize ve gönlünüze sağlık Hasan Bey, bizleri yeniden o günlere götürüp, tarihin tekerrür olduğunu hatırlattığınız için.

Hele sinemada, bir küçük beyaz tavuk algı örneği verdiniz ki, başka söze hiç gerek kalmadı. Amerika´da yerli ahaliye bir film izlettirilir. Sonrada sorulur, bu film size ne demek istiyor, bir mesaj aldınız mı, aklınızda kalan ne oldu? Cevap: Bir film karesinde, arka fondan geçip giden ?küçük beyaz tavuklar? dikkatimizi çekti demişler. Zihni bulamaç etmenin, insanlara sağ gösterip sol vurmanın en iyi yolu bu algı kirlenmesi olsa gerek. Körfez Savaşı´nda, bir karabatağı günlerce bize izlettiren malum güçlerin, hayvan sevenler üzerinden masum algı operasyonlarını unutmadık. Bize sunulan, şişirilmiş, insan haysiyet ve şerefini hiçe sayan, masa başında hazırlanmış, yalancı haberleri değil, acı da olsa hakikat içeren, insanı yücelten haberlerin müjdesiyle yaşamak istiyoruz.

hamit erçetin
11.03.2016 10:02:46
aynı zamanda medyanın algı operasyonu için kullandığı en önemli ve en tehlikeli yöntemlerden biri ise sistematik duyarsızlaştırma dır. hiç istenmeyen veya düşüncesi bile tüylerimizi ürperdiren durum veya davranışları yavaş yavaş yıllara yayarak bizlere kabul ettirme çabası vardır ki ve bunda da ne yazık ki başarılı olmaktadırlar. duyarlı yazınızdan dolayı teşekkür ederim ellerinize sağlık.

erol şahin
30.03.2016 15:50:08
Yazılarınızı her zaman takip ediyorum hocam ellerinize sağlık