Prof. Dr. Kadir Özköse


Maddenin Esaretine Reddiye


Medeniyet ve kültür havzamızın büyüklüğü içerisinde yetişmiş değerlerin kıymetinden kaynaklanmaktadır. Rol modelleri, örnek şahsiyetleri, mana erleri ve hakikat önderleri ile İslâm medeniyetinin öncü nesli yeni bir dünya kurmanın, dünya ve ahiret huzurunu elde etmenin, ayrıca insanlık onuruna sahip çıkmanın mücadelesini vermiştir. Bu yazımda İslâm medeniyetinin yetiştirdiği öncü kuşak isimlerinden Malik b. Dinar (ö. 131/748) örneğinde hakikat serüvenine dikkat çekmek istiyorum.

Adı Mâlik bin Dînâr, künyesi Ebû Yahyâ, Beni Sâme azatlılarından ve Hasan-ı Basrî yaranından olup tâbiîn neslindendir. Sahabe neslini gören bir isim olarak ashâb-ı kirâm hakkında; ?Biz sahâbenin hâllerini biliriz. Onlar giyim hususunda birbirini kınamazdı. İyi cins elbise giyen, kendisi gibi giyemeyeni ayıplamaz, hor görmezdi. İyi giyinemeyen de iyi giyineni kıskanmazdı. Her biri kendi âleminde idi.?derdi. 131/748 yılında Basra´da vefat etti.

Mâlik bin Dînâr, gençliğinde mal mülk sâhibi bir zengin yiğitti. Hasan-ı Basrî´ye talebe olunca, bütün mallarını ve parasını, fakir öğrencilere harcadı. Kalbinden Allah Teâlâ´nın aşkından başka her şeyin sevgisini çıkardı. Uzun zaman Basra´da Hasan-ı Basrî´nin sohbetlerini dinledi. Bir ara hocasıyla birlikte Şam´a gitti. Bu vesile ile o beldenin hikmet sâhibi kişileri ile tanışıp sohbet etti. Gündüzlerini oruçla, gecelerini namaz ve niyazla geçirdi. Halkın hürmet ve saygısını kazandı.

Malik b. Dinâr´ın dinî ve ahlâkî hassasiyeti onun söylemlerinde ve bizzat yaşam tarzında kendini göstermektedir. İslâm´ın inceliklerini ve insanlığın erdemlerini uhdesinde temsil etmeye çalışan Malik b. Dinar´ın çok yönlü, derinlikli ve hikmet ehli bir alim olduğu görülmektedir. Her şeyden önce o zahid bir Müslümandı. Dünyaya imtihan için geldiğimizi bilir, dünya hayatının geçiciliğine inanırdı. Dünya nimetlerinden faydalanmak esas olmakla birlikte dünya lezzetlerinmin bizi şımartmaması gerektiğini hatırlatırdı. Dünyalık arzuların peşinde bir ömür tüketmeyi değil, dünyevî imkanları ulvi değerler uğrunda kullanmayı hedeflerdi. Madde ve eşyaya esareti değil maddeye hakimiyeti öngörürdü. Dolayısıyla Malik b. Dinar´a göre dünyevî arzularına galebe çalan bir kimsenin, şeytan gölgesinden bile korkmaktadır.

Dostlarından biri Malik b. Dinar´ı vefatından sonra rüyasında görür ve kendisine ?Allah, senin hakkında ne yaptı?? diye sorar. Cevap olarak; ?Çok günahlarla Rabbimin huzuruna vardım. Rabbimin hakkındaki hüsn-i zannım onları sildi götürdü? demiştir.

Mâlik b. Dinâr´a; ?Bana tövbenin farzlarından, sünnetlerinden, âdâbından ve faziletlerinden bahseder misiniz?? denilince, o şu cevabı vermiştir: ?Tövbenin farzları;

1. Haksızlık yapılan kişilere hakkını geri ödemek,

2. Vaktinde eda edilemeyen namaz, oruç ve zekâtları yerine getirmektir.

Sünnetleri;

1. Birlikte günah işlenilen arkadaşları terk etmek,

2. Daha önceden yapılan hatalardan vazgeçmek ve

3. Önceki işlenilen hatalardan ötürü gözyaşı dökmektir.

Nafileleri;

1. Evrâda devam etmek

2. Kalb huzurunu sağlamaktır.

Âdâbı;

1. Allah´a itaatkâr olmaktan ferahlık duymak,

2. İtaat üzere yetişmek,

3. İtaatkâr olmaya devam etmek,

4. Meşâyıhı ziyaret etmek,

5. Fukara ve miskinleri sevmek,

6. Farzları vaktin başlangıcında yerine getirmeye gayret etmek.?

Malik b. Dinar´a göre bir kimsenin maddenin esaretine tavır koyabilmesi ve zahit olabilmesi için, belli bir seviyede dünyevî imkânlara sâhip olmakla birlikte onlara rağbet etmemesi gerekir. Nitekim bu çerçevede o, ?İnsanlar, Mâlik b. Dînâr´ın zahit olduğunu söylerler, ancak asıl zahit, Ömer b. Abdülaziz´dir. Zîrâ o, boyun eğip ayağına geldiği halde, dünyaya asla rağbet etmemiştir.?

Kendisine; "Dünyâda en güzel kazanç nedir?" diye sorulunca, şu üç şey dünyada en güzel kazançtır cevabını vermiştir:

1. Allah´ın sevgili kullarının sohbetinde bulunmak ve din kardeşleri ile sohbet etmek,

2. Geceleri teheccüd namazı kılmak ve doyasıya Kur´ân-ı Kerîm okumak,

3. Allah´ı hiç unutmayıp O´nu zikretmek.

?Bedbahtlığın alâmeti nedir?" sorusuna ise şu beş şey bedbahtlığın alâmetidir, demiştir:

1. Gözün yaşarmaması,

2. Kalbin katı olması,

3. Hayâsızlık,

4. Dünyaya düşkün olmak,

5. Dünya için canından endişe etmek. Mümin kimse, Allah´tan korkar. Başka sözlerden dilini korur.

Lüzumsuz konuşmanın zararı hakkında; "Kulun lüzumsuz ve boş sözlerle vakit geçirmesi, kalbi karartır, bedeni zayıflatır, geçim sebeplerini de zorlaştırır." buyurmuştur.

İşte bütün bu tespitleriyle Malik b. Dinar, tabiin döneminin gözde şahsiyeti olmuştur. Mülaki olduğu ashab-ı kiramın halet-i ruhiyesine bürünmüş, sahabe tadında Müslümanlığın derdini gütmüş, asr-ı saadet toplumunun yetiştirdiği ilk nesilden biri olarak temayüz etmiştir. Onlar dünyalık derdine düşmemiş, dünyalık heveslerin peşine düşmemiş, maddenin kölesi olmamışlardır. Onlar bir yandan dünyevî tutkuları ellerinin tersiyle iterken bir yandan yeni dünya düzeninin kurucuları olmuşlardır. Onlar dünyalık kısırdöngülere mesafe koydukça dünyanın hükümranı olmuşlardır. Hayatı dünya serüveninden ibaret görmeyip sonsuzluk kervanının yolcusu olmuşlar, ebedi hayat için yaşadığımız bu hayatı anlamlandırmanın derdine düşmüşlerdir. Malik b. Dinar örnekliğinde İslâm medeniyetinin o öncü şahsiyetleri Allah´a kulluk uğruna dünyanın her türlü engelini aşmanın davasını gütmüşlerdir.