Ömer HİDAYET


Kut´ül Amare Zaferimiz


Tarihte unutulan birçok değerlerimiz var. Bir zihniyet ısrarla yaşanan güzellikleri unutturmak istiyor. Geçmişinden, dününden uzaklaştırılması isteten bir millet hafızası oluşturulmak isteniyor. Denir ki, yenidünya, yaldızlı hülyaların şırıngalandığı Amerikan Tarihi için daha dünkü, yani 300 yıllık geçmiş deriz. Yapılan filmlerin haddi hesabı yok. Kuruluş yıllarının anlatıldığı Vestern-Kovboy filmleri her Pazar TRT´de izlene izlene bitirilmedi. Yetmişlerde Vietnam bataklığının anlatıldığı binin üzerinde filmden bahsedilir.

Kimlik ve kişiliğimizin oluşmasında geçmişin önemi inkâr edilemez. Tarihi hafıza, milletlerin yaşadığı, acı, dram, yoklukla eşit mesabede oluşur. Çanakkale´yi Çanakkale yapan Yüce Ruh ve Kurtuluş Zaferi´ni kazanan Milli İrade´yi unutmamak gerekir. Mohaç, Niğbolu, Kosova, Balkanlar, Çanakkale, Kurtuluş Savaşı ve Doğu cephemizde verilen mücadele bugün milletimizin gönlünde ve ruhunda ter-ü tazeliğini korumaktadır. Küllenen tarih, yeniden güzel dizi ve filmlerle gün ışığına çıkartılmaktır. Diriliş Ertuğrul böyle bir ihtiyaç ve de izlenme rekorları kırmaktadır. Reyting denilen sihirli varlık bana pek soğuk gelse de,  50 yaşındaki anne ile 10 yaşındaki afacan kız, birlikte dizi karşısında oturuyorlarsa, takdire şayandır. Sonrasında karşılıklı konuşma, beğenilen kahramanları içselleştirme, tarihi şuurun oluşmasına en büyük destek denebilir. Hep eleştirdiğimiz teknoloji bağımlığından yine bir başka teknoloji ile az da olsa farklı konu ve olaylara yelken açmak, ruhumuzun biricik ilacı olsa gerek.

Doğu zaferlerimizi gölgelemek için, Enver paşaya yapılan haksızlıklar olmuştur. Kut´ül Amare, Çanakkale zaferinde sonra göğsümüzü kabartan, unutturulmaya çalışan zaferlerimizden biridir. Bu yıl 29 Nisan itibarıyla 101. yılını kutuluyoruz. Bu bayram 1946 yılına kadar resmi olarak KUT bayramı adı altında kutlanmış. İngilizlere karşı amansız bir mücadelenin adıdır bu zafer. Sağduyulu, vicdan ve tarih şuuruna sahip medyamız sayesinde gündeme getirilmiş günümüzde meçhuller deryasında unutturulmaya devam edecekti. Tarihine sahip çıkan bir iktidar, çok şükür ki milletin değerleri ile barışık bir yönetim anlayışımıza kavuştuk yıllar sonra. Unutturulmaya çalışılan, ötekileştirilen, büyük millet olmanın haklı gururunu yaşatmak istemeyen bir zihniyet az da olsa hala varlığını sürdürüyor. Özellikle ?Derin Tarih ?dergisi kapsamlı bir çalışma yaparak yeniden küllerin arasından bu tarihi gerçeğin alevlenmesini, gönüllerde ve ruhlarda mekân tutmasını sağladı. Emeği geçenleri kutlamak, belge ve bilgileri yeniden canlandıran kalem ve gönül erbabını takdir ve minnetle burada zikretmek gerekir. Birde şuna alternatif, buna alternatif diye bir yaygara koparan tayfa var ki, Rahmetli Üstad Necip Fazıl, bunları, ?Sinek vızıltısını şehir hoparlöründen verenler? diye tanımlardı. Milletin, tarihi değerleri ne zaman tartışma konusu olmaktan çıkacak, bilmiyorum.                                                                                                   Kut´ül Amare, bugün Irak sınırlarında kalan bir kasabanın adıdır. Enver paşanın, kendisinden iki yaş küçük amcası Halil Paşa buradaki Osmanlı Birliğine komuta etmektedir. Usta dehası ve askerimizin üstün gayret ve inancı ile on üç bin civarında İngiliz askerinin esir alınarak, kazanılan bir zaferin destanı yazılır. 1946 yılına kadar bu zaferin, bayram olarak kutlandığı bilinir. Paşanın 2 milyon İngiliz sterlin rüşvetini elinin tersi ile itmesi, düşmanı büsbütün çıldırtır. Sonrasında Ünlü İngiliz Casusu Lawrens´in de içinde olduğu bir ekip daha sonra bu teklifi, 4 milyon sterline kadar çıkarır. Vakar ve tarihi değer dimdik ayakta, mağrurlar ise mehtapsız gecede boşa kürek çekerler. Parayla satın alınamayacak değerlerin olduğu adeta yüzlerine haykırılır.

Bugün binlerce şükürler olsun ki, tarihi hakikatlere dönüldü, devlet erkânımız tarafından milletçe bayram olarak, tekrar kutlama şerefine nail olduk.

 ?Çanakkale´yi, Kut´ül Amare´yi dünya döndükçe unutmayacağız? dedi Sayın Başbakanımız. Cumhurbaşkanımız; ?Üstüne kara bir örtü kapatmışlar, asla buna izin vermeyeceğiz? diye irade beyanında bulundu.

Tarihi, kahramanlar yapar irade heykeli, kahraman devlet büyükleri de sürdürür.

 

                        TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı) ve SOSYAL HAYAT

             Sınavsız ve sıralaması olmayan bir hayat mümkün değil. Orta öğretimden liselere geçişi sınav sistemimiz, birçok değişik uygulamadan sonra bugünkü şeklini aldı. OGS, SBS vs. gibi eksikleri var mı, zannetmiyorum. Tartışılabilecek bir yanı var mı, olursa laf olsun diye olur bundan sonra. Eğitim, sürekliliği esas aldığı için bunda daha iyi, daha faydalı öğrenci için ne olabilir diye düşünebiliriz. Öğrenci bir sonraki gideceği okula, kendi okulunda, kendi arkadaşlarıyla giriyor. Öğretmenin yapması gereken her dersin bir sınavını, bakanlığımız merkezi olarak kendisi yapıyor. Bunun bütçeye maliyeti de küçümsenemez. Ancak bir teklifimiz olacak, sınavlar hafta sonuna alınarak diğer sınıfların eğitim ve öğretimi aksatılmasa olmaz mı?

            Toplamda %70 merkezi sınavın etkisi olacak, kalan %30 da 6,7 ve 8.sınıfların yılsonu başarı ortalaması, senin liseye geçiş puanını oluşturacak diyoruz. Şimdi düşünün, stres had safhada, öğrenciler hep yarış atı gibi, bu sınavı kaçırırsam ne olurum, ya da ben bu dersten başarısız olursam akıbetim ne olacak kaygısı sıfırlandı. Pedagojik açıdan oldukça uygun ve verimli bir hale getirildi. Sınav tarihi itibariyle konu işlendiği yere kadar bir kazanım sunuluyor. Tüm öğrenciler, Ardahan´dan Edirne´ye, Denizli´den Van´a kadar bu sorulardan sorumlu tutuluyor. Her dönem için ayrı ayrı, maarif müfettişleri tarafında kazanımların denetlenmesini oldukça isabetli kabul ediyoruz. Bu sınav şekline de karşı çıkarsak, kala kala öğrencinin yılsonu başarı ortalamasının yukarda aşağıya sıralandığı, orta öğretime öylece geçilebilecek bir yöntem kalıyor.

          Yeri gelince eleştirmeliyiz, ama laf olsun diye eleştirerek çalışanın ve karar merciinin şevkini kırmaya hiçbirimizin hakkı yok diye düşünüyorum.

             Üç dört yıl önce benzer bir tartışma başlatmıştık. Bir kurala bağlayıp uygulamaya koyamadık. İnşallah bundan sonraki çalışmaları faaliyete geçiririz. Ortaokul öğrencileri 5. sınıftan itibaren bir spor alanında kendini geliştirecek. Sonrasında kültür faaliyeti adı altında tiyatroya ve sinemaya giderek, biraz olsun sosyal bir varlık olduğunu hatırlayacak. Hani düşünemeyen, analiz edemeyen, sanal dünyada dolaşan, sosyal medyayı iyi kullanan fakat sosyalleşemeyen, olaylara yabancı, gündemden uzak bir nesil geliyor diye hep feryat ediyoruz ya. Bunun önünün alınması ancak bu tür faaliyetleri sınava katarsak etkili olur. Öğrenci ve veli önce bunun bana getirisi, ya da faydası ne olacak diye sorguluyor. Ortaokullara seçmeli ders ilk konduğu yıl veliler; yazılısı yoksa öğrenciye ne faydası olacak diye eleştirmişti. Bundan çabuk geri adım atıldı, iyi de oldu. Böylece kıymeti ve önemi arttı. Test mantığını fazlaca eleştiriyoruz, görünen o ki objektiflik açısından şimdilik en iyi yöntem.

           Bu sınav şeklinin, velinin de görünürde tatmin olduğu, adil bulduğu bir değerlendirme olarak kabul ettiğini biliyoruz.