Musa Tektaş


Karaoğuz Mahallesinde ?Şabik Karası? Tadında Bir Sohbet


24 Aralık 2018 tarihinde önceki adıyla Şabik şimdiki ismiyle Karaoğuz Mahallesini ziyaret ettik. Orta Asya Oğuz boylarından gelip Darende´ye yerleşmiş olan bu mahalle halkı; Karaoğuz Türk boylarından geldiklerini tarihî kayıtlardan öğrenmişler.  Önceleri Şabik/Şabük;  sonradan 1960 yılında Sakızlı olarak değiştirilen mahalle adını; ?Biz aslımıza rücû edelim.? deyip 2010 yılında Karaoğuz olarak resmen değiştirmişler. Artık mahallenin adı Karaoğuz olarak geçiyor?

/resimler/2019-1/21/0939338786207.jpg

Hasan Basri Kalkan (1940 doğumlu)

Köyün esas kuruluş yeri; hâlihazırda iskân olan alanının yaklaşık 2 km Darende yönünde olup, Karaoğuz denen mevkide imiş. Halen ören yerleri mevcuttur. Sonradan büyüklerimiz şimdiki yere nakletmişler. Köyümüzde okul 1944 yılında açılmış. Ben 1947 yılında birinci sınıfa kaydoldum, okulumuz beş sınıflıydı. Öğretmenimiz,  köylümüz olan Sıtkı Yazıcıoğlu idi. Sıtkı Yazıcıoğlu Darende´ye tayin olduktan sonra Mengelisli Eğitmen Mehmet Bey daha sonra da Balabanlı Esat Güneş Bey bizleri okuttu. O zaman okulda 150 öğrenci vardı. 1960´lı yollarda 180 öğrenci olduğu zamanları da gördük. Köy ve nüfus çok kalabalıktı.

Eski cami köyün içinde idi.  1960´ta yeniden ikinci yerine yapılmıştı. Orayı da şimdi yemekhane olarak kullanıyoruz. O yıllarda cami hocamız;  rahmetli Yukarıyapalaklı Haşim Dayı idi. Osman Akçay, Durmuş Akgül, Mustafa Kalkan, Ahmet Doğan o yıllarda camide görev yapan hocalarımızdı.

Şimdiki camimizin inşaatına 1990 yılında başlandı. Necati Turgut´un muhtarlık döneminde yapıldı. Babası Hacı Süleyman Turgut (Allah rahmet eylesin) cami dernek başkanıydı. Bütün köylülerimizin maddî katkılarıyla yapıldı. Hatta köylünün işgücü destekleriyle tamamlanıp, 1991 yılında ibadete açıldı. Konya´da kitapçılık yapan merhum Mustafa Can ve Hacı Hüseyin Özpolat´ın çok katkıları oldu.  1991 yılında Malatya Valisi Oğuz Kağan Köksal Bey ve H. Hamideddin Ateş Efendi ile mülkî ve idarî erkânın katıldığı büyük bir kalabalıkla caminin açılışı gerçekleştirildi. Hatta H. Hamideddin Ateş Efendi´ye katılımlarından ve manevî desteklerinden dolayı günün anısına şilt takdim edildi.  Dışarıda yaşayan bütün Karaoğuzlu hemşehrilerimizin mutlaka katkısı olmuştur. Hayır işlerinde yarıştılar maşallah. O açılışta 1000 kişilik yemek ikram ettik. O zaman yemek masraflarını İstanbul´daki işadamı köylümüz, Ege Döviz´in sahibi Mehmet Yıldız yapmıştı. Allah hepsinden razı olsun.  

1990 yılında, valimiz Kutlu Aktaş´ı muhtar Necati Turgut köyümüze davet etmişti. Caminin inşaatı devam ediyordu, camiye yardım talep edilir. Vali Kutlu Aktaş Bey, ?Vatandaşın yardımlarıyla camiyi tamamlamışsınız zaten, başka bir hizmet yapalım ne talep ediyorsunuz.? diye sorar. Muhtar da ?Sağlık ocağımız yoktur.? der. Bunun üzerine Vali Bey´in talimatlarıyla sağlık ocağı da o yıl yapıldı.  Uzun yıllar kullanıldı ama artık Darende Hulûsi Efendi Devlet Hastanesi tam teşekküllü faal ve yakın olduğu için sağlık ocağına pek de ihtiyaç kalmadı. Orayı biz misafirhane gibi döşedik. Misafirhane olarak kullanıyoruz.

Eskiden köyümüz Elbistan-Tohma boyu hattında yol güzergâhında olduğu için yolculardan çok misafir kalan olurdu. Merhem Mevlüt Gökdaman (Elbistan´da esnaf Hasan Gökduman´ın babası)´ın misafir odası vardı. Yaz-kış her zaman açıktı. Gelen herkesi misafir eder, yedirir içirirdi. Mal alım satımı yapanlar, haşhaş alıcıları vb. gibi yolcular hatta hayvanlarıyla birlikte misafir edilirdi.   Mevlüt Amca´nın eşi Elbistanlı idi. O civardan tanış-biliş, akraba her gelen o misafir odasında kalırdı. Misafir odası her akşam açık olurdu. Kış geceleri köylüler de toplanır sohbet eder, kitap okur, çay içerlerdi.

Eskiden komşuluk ilişkileri çok çok samimiydi ve aileler birbirlerine çok gider gelirlerdi.

/resimler/2019-1/21/0940151599265.jpg

?Çarkçı-Bileyici Geldi!?

Bizim köy başta olmak üzere eskiden ?çarkçılık-bileyicilik? yapan hemşehrilerimiz vardı. Gençliğimde 1958 yılında ev yaptırmıştık, borçluydum. Köylümüz Mehmet Mustafa´nın yanında çarkçı çırağı olarak çalışmaya gittim.   Yapalak, Elbistan üzerinden 3 günde Maraş´a vardık. Yevmiye bir liradan çarkçılık yaparak 5 ay çalıştım. Ustam biraz bıçak vs. gibi malzemeler almıştı, onların satışını da yapardı.  Usta olduktan sonra da yine, bir arkadaşla her sene, köydeki işlerimizi toparladıktan sonra güzden çıkar,  baharın bağ budama mevsimine kadar Denizli´ye kadar gider, bileyicilik yapardık.  Gürün, Pınarbaşı, Pazarören, Kayseri üzerinden Konya, oradan istikamet Denizli´ye kadar köy köy kasaba kasaba gezerek -yayan olarak- çark makinası sırtımızda dolaşırdık. Gittiğimiz köyün en kalabalık meydanına veya cami önüne durur, milletin getirdiği bıçak, dahra, satır, bağ makasını bileylerdik. Bir bıçağı 25 kuruşa, satırı 30 kuruşa bileylerdik. O zaman kazanç bereketliydi, 25 kuruştan birikir bir yıllık geçimimizi temin ederdik. İlçe merkezlerinde önce kasaplar sokağına uğrar, sonra mahalle aralarında, çark makinası omuzumuzda ?Çarkçı-bileyici geldi.? diye bağırarak dolaşır, iş yapardık. Birkaç yıla kadar Kurban Bayramı önceleri Darende ve Elbistan çarşılarında bileyicilik yapardım. Çok şükür Bağ-Kur´dan emekli oldum. Allah devletimize zeval vermesin. Emekli olduktan sonra zaten yaşlandım, bileyicilikte yapmıyorum.

/resimler/2019-1/21/0940324101646.jpg

ŞABİK KARASI VE ÜZÜM YETİŞTİRİCİLĞİNE DAİR

Necati Turgut (1954 doğumlu)

Köyümüzde üzümcülük babamızdan, dedemizden gördüğümüze göre eskiden beri vardı. Köy kurulduğundan bu yana üzümcülük bu köyde devam etmiş. Azezi ile buraya mahsus siyah üzüm yani ?Şabik Karası? çok meşhurdur. Şabik Karası´nın ayrı bir lezzeti ve özelliği vardır.  Üzümcülükte sabahleyin erkenden kalkar, kahvaltımızı yapar, üzüm bağına giderdik. Babam bize üzüm nasıl budanır gösterir biz de budamasıyla birlikte üzüme bakımın nasıl yapıldığını öğrenirdik. Üzüm tiyeğinin dibini eşerdik. Babam yanımıza gelir budamanın nasıl olacağını, hangi dalının kesileceğini gösterirdi.

Nisan ayının başında bağ budanır, ayın sonunda da bellenir. Mayıs ayının sonuna doğru ise üzüm tiyekleri yeni yeni oluşmaya başlar. Üzümler çıkmaya başladıktan sonra üzümün kuvvetini sarsan yandan çıkan dalları kesilir. Eğer bu sonradan çıkan dalları kesilmez ise gelecek seneki üzüm mahsulüne zarar verir. Bu şekilde budamakla hem bu senin üzümünün iri ve güzel olması sağlanır hem de gelecek senenin üzümüne de zemin hazırlanmış olur. Üzümler Ağustos ayında yettikten sonra keser üzüm sandıklarına doldurur pazarda satmak için hazırlardık. Sandıklardaki üzümleri pazarda satmak için sabah namazından sonra merkeplere yüklerdik. Burada kestirme bir yolumuz vardı. Sayfiye´de Hanifi Baba´nın değirmenin yanından iner Şekeroğlu Sokağa girer, oradan da Darende pazarına geçerdik.

Üzümleri Darendeli hemşerilerimize pazarlar, onlara satardık. Bazılarına toptan verirdik. Perakende de satardık. Memleketimizde üretilen üzümleri bazı ticaretle uğraşan arkadaşlar köylüden ve esnaftan toptan satın alırlar yakın il ve ilçelere kamyonlarla götürerek pazarlarlardı. Gürün ve Kangal köylerinde buğdayla, arpayla değişirler bazen de parasıyla satar gelirlerdi. Yaş üzümü bu şekilde değerlendirirlerdi. Bir de üzüm kurutularak satılır geçimimize katkı sağlanırdı.  Hatta evde de kış yiyeceği olarak çerez niyetine yenirdi. Bağdan yaş olarak getirilen üzüm tane tane koparılır (tehlenir) ve ilaçlı suya batırılır. Bir hafta on gün gibi bir zaman beze serilerek güneşte kurutulur. Yine üzümü tehlemeden aynı bağdan getirdiğimiz gibi üzümün sapına bir üzüm tanesi geçirir,  loş bir yerin veya mutfağın tavanına asırdık. Üzüm sapından koparılmadığı için havayla da fazla temas etmezse çok dayanıklı olurdu. Bahar ayına kadar sofralık yaş üzüm olarak saklanırdı.

Şu an üzüm kültürü yaşatılmaya çalışılmakla birlikte geçim kaynağı kaysı ve diğer meyve ağaçlarına döndüğünden dolayı bu üzüm yetiştiriciliği zayıflamıştır. Ayrıca geçim sıkıntısı baş gösterip insanlar şehirlere gurbete gidince de üzüm yetiştiriciliği çok aza inmiş durumdadır. Buna rağmen ?Şabik Kara?sıyla nam salan üzümümüz çevre insanları tarafından bilinmektedir.

/resimler/2019-1/21/0940491914357.jpg

Hasan Gökduman (1939 doğumlu)

Bizim Şabik Köyünün insanları genellikle 1950´li yıllarda gurbete göçmeye başlamış ve yoğun olarak Denizli´ye gitmişler. İlk gidenlerden kitapçı Ali Yıldız vardı. Daha sonra İstanbul ve Konya illerine de gitmeye başlarlar. Hangi sektörü tercih ettiler diye sorarsanız;  Denizli de ağırlıklı olarak tuhafiye ve kırtasiye üzerine ticaret yaptılar. Bugün dahi orada söz sahibi büyük esnaflardır. Konya da kitapçılık üzerine isim yaptılar. İstanbul´da ise hırdavat üzerine ticaret yaptılar. Eminönü, Tahtakale gibi yerlerde büyük söz sahibi esnaf oldular. Daha sonra altın ve döviz işine girenler oldu. Şimdi devam ettiren Cemal Turgut, Mehmet Yıldız, Yusuf Mutlu, Cemal Özkan gibi arkadaşlar kendi çapında aynen devam ediyorlar.              

Somuncu Baba Külliyesi ve civarını 50-60 sene öncesiyle zamanımızı kıyaslayacak olursak tarif etmekte zorlanıyorum. Şimdi tarif edilemeyecek kadar çok mükemmel bir şekilde bir külliye yapıldı. Oradaki yapılan hizmeti tarif etmek çok zor. Anlatmaktan ziyade gezip görmek gerekir.   Oradaki olan temizliği, tertibi, düzeni kısacası külliyeyi yerinde görmek lazımdır. Orası Darende´mizin yüz akıdır.  Bu yörede çocuğu olmayan/evladı yaşamayan kişiler Somuncu Baba Türbesi´ni ziyarete gider, Cenab-ı Allah´a adak adar; kurban keserlerdi. Allah çocuk ihsan ederse;   ismini ?Şeyh Hamit? koyarlardı. Örnek verecek olursak bizim köyde Hamid Güneş var. Babası onun yaşaması için Somuncu Baba´da 7 kurban kesmiş. Şimdi o arkadaş tır şoförlüğü yapıyor, yurt dışına gidip geliyor. Yine Hulûsi Efendi´nin ismini taşıyan, bu köyden akrabalarımız,  yakınlarımız var.

Bu köyün düğünleri de çok güzel olurdu. Eskiden düğünler şöyle olurdu: Üç gün önceden davul gelirdi. Köyümüzde bir tek sadece Mustafa Dayı´da bayrak vardı. Bayraktarımız o idi. Birinci günü, davul çalarak onun evine giderler bayrağı ondan alırlar düğün sahibinin evine getirip evin damına dikerlerdi. O asılan bayrak, o evde bir hafta kalırdı. Düğün sahibi okuntu dediğimiz havlu gibi veya tülbent gibi hediyelerle birlikte, düğüne davet anlamında ev ev hediyeler gönderirlerdi. Daha önce bu okuntuları bayanlar bohçanın içine koyarak kendileri dağıtırdı. Hatta yokluk devirlerinde önemli ihtiyaç olduğu için kibrit dağıtırlardı. Birer kutu kibrit verirlerdi. Bu 1948-49-50 senelerinde idi. Kibritten başka sabun da okuntu olarak dağıtılırdı. Çok yakınlarına elbise verirlerdi. Düğün bittikten sonra hayırlı olsuna gelirlerdi. Okuntu alanlar karşılık olarak genelde para veya küçükbaş hayvan getirirlerdi. Mesela bir düğünde hatırladığım kadarıyla 18 oğlak hediye getirdiler. Bu yeni ev kuran çiftlere bir yardım amaçlı maddî destekti.   

İstanbul, Uşak, Elbistan ve daha başka il veya ilçelerde bulunan Karaoğuz´lular genellikle;  seyyar alışveriş yaparlarken Denizli´ye nakletmiş, oranın ticaret hayatına hâkim olmuş ve halen 250 aile Denizli´de yaşamaktadır.