Musa Tektaş


KAMİL AKGÜL İLE RÖPORTAJ-1


1942 yılında Hacılar Sırogoz Mahallesi´nde dünyaya gelen uzun yıllar Sivas´ta esnaflık yapan, Hulusi Efendi Hazretleri´nin damadı Kamil Akgül ile uzun bir söyleşi gerçekleştirdik. Hatıraları kendi içinde bir sıralamayla birkaç bölümde yayımlayacağız.

Kendinizi tanıtır mısınız?

1942 yılında Darende´nin Hacılar Sıragoz Mahallesinde dünya´ya geldim. Terzi Hacı Bekir Akgül´ün oğluyum.  İlkokulu Kangal/Çetinkaya´da okudum. Babam orada esnaftı. Ben de babamla birlikte çocukluk yıllarımda esnaflık yaptım. Babam  terzilik mesleğiyle iştigal ederdi.  Bir müddet de babamın yanında terzi çırağı olarak uğraştım. Biz altı kardeşiz. Üç kardeşim yüksek tahsil yaptılar, diğer üç kardeşte babamızın maddi durumu pekiyi olmadığı için babamıza yardımcı olduk. Cenab-ı Allah nasip etti Hulûsi Efendi Hazretlerinin kızı Fatıma hanımla evlendim. Uzun yıllar Sivas´ta esnaflık yaptım. Şimdi Sivas´ta ikamet etmekteyim.

Çetinkaya hakkında da bize biraz bilgi aktarır mısınız?

Kangal´a bağlı olan Çetinkaya bir dağın başı. Hiçbir kimsenin olmadığı bir yer.  Sivas-Divriği-Erzincan hattındaki Tren oradan geçer. Üç hattın birisi Kars´a gidiyor, bir hattı Malatya, Diyarbakır, Adana´ya gidiyor, bir hatta Haydarpaşa´dan Sivas´a geliyor ve Çetinkaya da birleşiyor. Orada birleştiği için Tren yolunda 1500 ? 2000 kadar işçi amele memur çalışıyordu o yıllarda. Tabi o yıllarda dozer gibi iş makinaları olmadığı için işçiler el arabalarıyla çalışıyorlardı. Babam orada terziliğe başladı. Hacı amcamla beraber ortak olmuşlar. Hem esnaflık hem de terzilik yapıyorlardı. Darende´den gelen Baytarbağlı´larda aynı şekilde bakkal açmışlardı. Oradaki bulunan işçilere günlük zeytin, peynir, helva türü şeyler satıyorlardı. Bundan dolayı da burada ki bulunan Darendeliler yakın akrabalarından komşularından olan arkadaşlarını Çetinkaya´ya getirerek 30 hane kadar oldular. Adeta bir köy oluştu. Darendeli hemşehrilerimiz buraya yerleşince çevredeki bulunan köylerden de oraya göç olmaya başlayınca kalabalık bir yerleşim yeri haline geldi. Burası gelişmeye başladı.  Gelen memurların,  işçilerin kalacak yerleri olmayınca otele ihtiyaç duylunca orada otel de açılmıştı.

Hulûsi Efendi Hazretleri´nin de Çetinkaya´da bir müddet bulunduğunu biliyoruz değil mi?

Birkaç sene sonra,   Hulusi Efendi Hazretleri de eniştesi Rıza Ateş ile beraber Çetinkaya´ya gelmiş. Eniştesi ile bir müddet ortaklık etmişler. Demiryolundaki bir trenciye Hulûsi Efendim veresiye mal vermiş. Onun da tayini Divriği´ye çıkmış. Hulûsi Efendi Hazretleri trene binmiş Divriği´ye gitmiş. O günde günlerden Cuma imiş. Eniştesinin sert sözlerinden dolayı o zihnen borçluyla meşgul olurken Cuma namazı olduğunu fark edememiş. ?Ben abdest alıp öğlen namazını kılayım ondan sonra işimi göreyim´ demiş. Abdest alıp camiden içeri girince bakmış ki camiinin imam-hatibi minberde hutbe okuyor. ?Bu gün cumaymış ben nasıl unuttum diye kendi kendine hayıflanmış. Bana cumayı unutturacak kadar beni meşgul eden gaflete düşüren bir ticareti kârı istemem. Yarabbi benim rızkımı ibadetime mani olmayan bir yoldan ihsan eyle? diye dua etmiş.  Namazdan sonra adamı bulmuş alacağını tahsil ettikten sonra Çetinkaya´ya gelmiş, Rıza Enişteye bundan böyle ticaretle uğraşmak istemediğini söylemiş. Belki de bu duanın tesiriyle, 1945 yılından itibaren Şeyh Hamid-i veli Camiinde 42 yıl görev yapmıştır. Cenab-ı hak rızkını ibadetine mani olmayan bir yoldan ihsan etmiştir.

Yine Çetinkaya hatıralarından bahseder misiniz?

 Çetinkaya civarında da bizim de buğday ölçeği olarak kullanmış oldukları ölçü aleti var biz burada o alete ?timinna? deriz. O ahşap aletin altına çember takarlar.  Çetinkaya´nın köylerinden bir adam çemberi ters döndermiş. Bir avuç buğdayı da üzerine koyup öbeklermiş ve o adam : ?Hulusi Efendi bak ben buğdayı  iyice höbekledim ?demiş ama asıl buğday konulacak yeri boşmuş üzerine göstermelik buğdayı doldurmuş. Fakat Hulûsi Efendi Hazretleri işin farkına varmış. Adamı mahcup etmek istememiş. ?Götür oraya dök? demiş. Efendim eline kâğıdı kalemi almış muamele bozukluğuna işaret eden şu dörtlüğü yazmış:

             Gürük filan  dirijan /  Yezid-i Mervan /  Ne Gavur ne Müslüman

Arkasından da buyurmuş ki:? Bak yaptığın hatayı gördün, bende gördüm. Yanlış yaptın. Ben şimdi sana Müslüman desem şu yaptığın işe bak, sana Müslüman değilsin desem benimle beraber camiye gidiyorsun. Seni yaptığını Yezid de yapmıyor Mervan da? buyurmuş.

O arada babası Hatip Hasan Efendi, Hulusi Efendi´yi görmeye gelmiş. Atına da yeni bir palan yaptırmış. Çetinkaya´nın biraz aşağısında ırmağın kenarındaki çayıra atını bağlamış. Çetinkaya´ya bağlı bir köyden de köylüler tuz almak için Çetinkaya ya gelmişler ve atlarını da Hatip Hasan Efendi´nin atının bulunduğu çayıra bağlamışlar. Alış-verişten sonra o köylüler Hatip Hasan Efendi´nin atına  yeni yaptırdığı palanını alıp götürürmüşler. Bir saat sonra Hatip Hasan Efendi gelip bakar ki atın üstünde palan yok. Hatip Efendi oradaki oyun oynayan çocuklara sormuş. Çocuklar da: ? 8  kişi kadar katır üstünde adamlar geldiler sizin atın üstünde ki  palanı  da alıp gittiler.?  Demişler.  Hatip Hasan Efendi, Hulusi Efendi Hazretleri´nin yanına gelip: ?Oğlum Hulûsi atın üstünde ki palanı filan köylüler alıp götürmüşler. Ben onların peşine düşüp gideyim, palanı alayım? demiş. Hulûsi Efendi Hazretleri:? Baba gitme, zahmet etme? dediyse de? Yok gideceğim" demiş. Bir müddet bu adamlar gittikten sonra Demirli köyüne varınca tutmuşlar çarık yapmak için palanın meşinlerini kesmişler. Hatip Efendi o köyde yetişmiş. Adamların yanına vararak: ?Yahu siz Çetinkaya ya geldiniz mi? ?geldik? demişler.  ? Peki benim atın palanını niye getirdiniz yakışır mı size ?demiş. ?Yahu onu çocuklar almışlar? diye cevap vermişler. ?Palanı getirin? deyince  ?Çocuklar palanı kesmiş? demişler.  Netice adamlarla konuşurlarken ?Ben Çetinkaya´daki  Darendeli Hulûsi´nin babasıyım? deyince hepsi toplanmışlar. Hatip Hasan Efendi´den özür dilemişler elini öpmüşler saygı duruşuna geçmişler hal hatır etmişler ve palanın parasını toplayıp verelim demişlerse de Hatip Efendi celali bir meşrebe sahip olduğu için kızmış paralarını da almamış. Oradan geldikten sonra Hulusi Efendi´ye : ?Oğlum para kazanmamışsın amma hatır kazanmışsın? buyurmuşlar. Hulusi Efendim bir müddet sonra Darende´ye gelmiş.

Sizin Çetinkaya da ki esnaflık durumunuz nasıl sonuçlandı?

Askere gidene kadar Çetinkaya da babamla beraber çalıştım. Askerliğimi yaptıktan sonra tekrar geldim ve baktım Çetinkaya da Darendeliler dağılmaya başladı. O trenin eski özelliği kalmadı. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte taksi  otobüs taşıma araçları çoğalınca trenin bir özelliği kalmadı. Oradaki bulunan Darendeliler yavaş yavaş Sivas´a gelmeye başladılar. Ben babama dedim ki:? Baba müsaaden olursa ben Sivas a gideceğim. Eğer burada kalırsam bir iş sahibi olamam, zengin bir insan da değiliz? dedim. ?Peki oğlum orada ne iş yapacaksın? deyince bende? Meydan camiinin önünde yağ satarım? dedim. Orada Yahya Akgül vardı. Onun babası benim Sivas´a geleceğimi duymuş. Dükkâna gelip babama der ki: ?Bekir abi senin Kamil Sivas´a gitmek istiyormuş bizim oğlan Zekeriyya da gitmek istiyor. Bunların ikisini ortak edelim? dedi. Velhasıl Sivas a geldik. Ethem Sarılar vardı gittiğimiz yerde. ?Yahu Baytarbağlı Mehmet İşcan da var oda buraya gelecek sizin üçünüzü ortak edelim? dedi ve netice olarak üçümüz ortak olduk. 1969´a kadar onlarla birlikte çalıştık. 1969´da Hasan abim amcam oğlu Hulûsi ile ortaklardı. Onlar ayrılınca biz Darende pazarına ortak olduk. Sonra Gerçek Ticaret ortaklığı başladı. 36 sene ticarete devam ettik. 2006 yılında gıda sektöründe büyük bir düşüş yaşanıyordu. Bunun üzerine, Hamidettin Ateş Efendi Hazretlerine gidip danıştım. Bırakmak istediğimi arz ettim. Efendim de bunun üzerine ?İyi edersin, ticaret ahlakı da değişiyor?  buyurdu. Bu söz üzerine ticaret işine de son noktayı koymuş olduk.

Hulûsi Efendi Hazretleriyle ilgili bir-iki hatıra nakleder misiniz?

Bir gün Şeyh Hamid-i Veli Camii´nde oturup ikindi namazını bekliyorduk. Son cemaat mahallinde Pencere  dibinde bir masa bir de tahtadan sandalye vardı . Hazret oraya otururdu. Bende karşısında oturdum. Şimdiki hazirenin olduğu yerde de kitapların olduğu kütüphane vardı. Sadece ikimiz vardık. ?Oğul Kamil, gel sana kabristanlığı gezdireyim? buyurdu. İçeri girdik. O zaman bir duvar vardı.  Bana tek tek kabristanları isimleriyle gösterdi ve bana dönerek şu anki kabrinin bulunduğu yeri göstererek buyurdu ki: ?Burası boş bir kabir, burada bir şey yok, Hak vaki olduğunda beni buraya defnedersiniz? buyurunca ?Aman Efendim Rabbim uzun ömür versin, Cenabı Hak acınızı göstermesin? dedim ama sen burayı iyi belle dedi. Hakikaten 1990 yılında buyurduğu yer eşildiğinde en ufak bir kemik dahi çıkmadı. Cenabı Hak evliyasına her türlü tasarrufu vermiş. İşte bunlar evlad-ı Rasül . Aslı hu nesli hu. Özünde ne varsa o. Çek köküne bak. Kökü Rasülullah (s.a.v)´ a dayanıyorsa elbette ki o nesilden de o beklenir.

Hulusi Efendi Hazretleri 1989 yılında son İstanbul´a gideceği zaman Hacı Valideye, ? Aile halkını toplada son kahvaltıyı birlikte yapalım? buyurur. Hacı Valide yanımıza geldi ve burdu ki:? Efendi Babanız sizi çağırıyor, yukarı gelinde kahvaltıyı birlikte yapalım? diye buyuruyor dedi.  Büün ail halkı, tabii Hulûsi Efendi Hazretlerinin yanına vardık. Evlatları ile sofraya oturdu.   Hulusi Efendim iki lokma aldı ve kalktı ve kanepeye oturdu. O yemeyince biz de yemedik. Sofrayı topladılar. H. Hamidettin Efendi´mde kapıda ayakta bekliyordu. Hulusi Efendi Hazretleri buyurdu ki: ?Oğul size üç nasihatim var. Bu nasihatime de harfiyyen uyun. Birincisi validenizin gerek ihvan üzerinde gerek evlatları üzerinde çok emeği var hakkı var hukuku var. Validenizin gönlünü incitmeyin, gönlüne göre hizmet edin? buyurdu. ?İkincisi de bu kapıyı kapatmayın, tarikat kapısını ila nihaye kapatmayın.? Üçüncüsü de şahadet parmağıyla H. Hamidettin Efendi´mi işaret ederek : Hamid´im benim her hususta kefilim ve vekilim? buyurarak H. Hamidettin Ateş Efendi´nin manevi görevini de Hulusi Efendim bu kelamıyla tescil etmiş oluyordu.