Musa Tektaş


ILICA ZİYARETİ VE HATIRALAR


Mahalle ziyaretlerimizin üçüncüsünü Ilıca´ya gerçekleştirdik. Malatya´ya 110, Darende´ye 35 km. uzaklıkta bir mahallemizdir.  Kuzeyinde,  geçen sayılarımızda bahsettiğimiz Günerli, Bayındır, Başkaya mahalleleri, doğusunda ileriki sayılarımızda bir vesileyle ziyaret edip bahsedeceğimiz Gökçeören,  Şendere, Uzunhasan, batısında, Yeşiltaş, Hisarkale, güneyinde, Çınar mahalleleri bulunmaktadır.

 

/resimler/2017-2/13/1719465644438.jpg

Ilıca Mahallesi daha önce Akçadağ´a ve Hekimhan´a bağlı bir yerleşim birimi iken, 1948 yılından bu yana Darende ilçesine bağlıdır. Eski adı Aşağıpalanga´dır. 1953 yılında Ilıca adını almıştır. Köyün yerleşim yerinde bulunan Ilıca çeşmesinden dolayı bu ad verilmiştir. 1992 yılında belediye teşkilatı kurulmuş olup, 2014 yılında Malatya Büyükşehir olup bütün beldelerde belediye teşkilatları kaldırılınca Ilıca da mahalle statüsüne geçmiştir. Kendi içinde Atoynağı, İstiklal, Fatih ve Cumhuriyet isimli dört mahallesi vardır.

Ilıca tarihî açıdan köklü bir geçmişe sahiptir. Savunmaya yönelik kalelerin, dağların, tepelerin bulunması toplumların yerleşim merkezi olmasına sebep teşkil etmiştir. Tarihî açıdan Palanga´nın anlamı araştırıldığında Romalılar döneminde yazılmış ?Onbinlerin Ricatı? kitabında silahlı askerlerin beklediği kale manasına geldiği görülür. Darende´de Palanga adında iki tane köy vardır. Biri Günpınar Şelalesi´nin üzerindeki düzlük alanda kurulu Palanga (şimdiki Başdirek)´dır. Aslantaşların civarındaki yerleşim biriminin adının Palanga olması, Aslantaşlar civarındaki eski uygarlıkların ve askerlerin beklediği bir alanın muhtemel olması hasebiyle Ilıca palangası gibi kalesi olan bir ikinci yerleşim yerinin de bu isimle anılması tarihî gerçeklerle uygunluk arzetmektedir.

Bugünkü Ilıcanın fizikî yapısı incelediğinde Avlağı ve Asar Kaleleri bu fikri doğrulamaktadır. Tarihî kral yolunun bu bölgeden geçmesi buranın değişik kültürlere ev sahipliği yapmasına sebep teşkil etmiştir. Ilıca bölgesindeki ilk kültüre, Palanga Kötükale ve İspekcir mevkisinde çıkan M.Ö. 800-1000 yıllarına ait sitelerde ve kitabelerde rastlanmaktadır. Malazgirt Savaşı´ndan önce bölgenin Bizanslıların yönetiminde olduğu, aynı dönemde Selçuklu Türk beylerinin akınlarıyla bölgenin Türk unsurlarıyla karşılaştığını, Malazgirt Savaşı´ndan sonra da Türklerin eline geçtiği tarihî kayıtlarda geçmektedir. Bölgenin Osmanlı topraklarına katılması Yavuz Sultan Selim devrine rastlanmaktadır. O günden bu güne Türk oymaklarının yerleşim merkezi olmuştur. Bugünkü Ilıca toprakları üzerinde 7 Türk oymağının bulunduğu ve bu oymakların değişik bölgelere dağıldığını görmekteyiz. Bunlardan bazılarının Gesoderesi, Kömüklü, Basırık, Temikli, Karadalak, Böğürtlen ve Ozanderesi mevkilerine, Cağıllı mevkiine ise Ilıcalıların ataları yerleşmiştir.  Osmanlı döneminin son zamanlarında siyasî otoritenin zayıflaması ile eşkıyaların bölge insanlarına baskıları neticesinde Cağıllı mevkiinde oturan Ilıcalılar 13-14 hane olarak Kışla mevkiine göç etmişlerdir. Bugünkü yerleşim yerine gelmeleri 1800´lü yıllarda olmuştur. Ziyaret, Asarkalesi, Yumuru, Tohma Suyu, Deliklikaya, Avlağı, Kerpiç evleri turizm yönünde görülmeye değer yerlerdir. Bölgenin gezilmesi, görülmesi ve incelenmesi neticesinde yöre halkı tarafından unutulmuş, tarihe ışık tutacak nitelikte dokümanların bulunacağından şüphe edilmemelidir.

Gökaliler, Köseler ve Karamusalar adıyla üç kabileden oluşan ailelerin bir kısmı Elazığ-Maden civarından gelip buraya yerleşmişlerdir. Değişik yörelerden gelen aileler olmakla birlikte genel nüfus bu üç aileden çoğalmıştır. Eski dönemlerde bir Göktaşı düşme olayının söylencesi ile bölgede çok büyük mezarlık alanlarının olması bu yörede daha eski bir yerleşimin varlığından da bahsedilmesinin sebebidir. Ayrıca yaşlılar, ağaçlıklı Avlak mevkii diye bilinen ve Kale kalıntıları ile etrafı sur gibi kalın duvar kalıntılarıyla çevrili olan, sonraları duvarları yıkılan o mevkiinin av alanı, mesire alanı olarak kullanıldığını söylemektedirler.  

1992 yılından itibaren sırasıyla, Ömer Yurt, Şeyh Hamit Özbey, Ali Seydi Şentürk, tekrar Ömer Yurt ve en son Hasan Bayram Belediye Başkanlığı görevini yürütmüşlerdir. Belediye teşkilatı kalktığından köy muhtarlıktır ve hâlihazırda Hazirettin Özbey bu vazifeyi yürütmektedir.

Darende´nin 1945 yılı nüfus sayımında Ilıca Palangası´nda 619 kişi, 1997 yılındaki nüfus sayımında ise 1544 kişinin yaşadığı tespit edilmiştir. 2000´li yıllarda nüfus,  göç sebebiyle giderek azalmıştır.  Veli Topbaş (1941 doğumlu) ve Kadir Öztürk (1938 doğumlu)´ten aldığımız bilgilere göre;  genellikle İstanbul, Ankara ve Bursa şehirlerine göçen Ilıca halkı oralarda ticaretle meşguldür. İstanbul´da ikamet edenler, hırdavat, makina, tekstil, sünger imalatı ve temizlik malzemeleri üretim ve ticaretiyle, Bursa´da yaşayanlar; giyim ve ev tekstili üzerine, İzmir´de yaşayanlarda kayısı ticareti ve ihracatıyla meşguldürler. Eskiden beri okul olması sebebiyle gençlerden okuyup belli yerlerde memurluk yapan insan sayısı gayet fazladır. Malatya´da ikamet edenler genelde yazı köydeki evlerinde kışı ise öğrenci okutmak maksadıyla Malatya´da geçirmektedirler.  

/resimler/2017-2/13/1720300419329.jpg

 1948 yılında eğitmenler gözetiminde 5 yıllık ilkokul, 1970´li yıllarda ise ortaokul açılmıştır. Halen taşımalı eğitim sistemiyle çevre köylerin öğrencileri de Ilıca okullarında eğitimlerine devam etmektedirler.

Ilıca´da Merkez Camii, Köseler Camii ve Fatih Camii olmak üzere üç tane camii bulunmaktadır. Ayrıca 1983 yılında eğitime başlayan Kız Kur´an Kursu halen faaliyettedir. Ilıcalı kadınların ve genç kızların dinî eğitimi için bu kurum fevkalade bir hizmeti yıllardır yürütmektedir.

Şeyh Hamit Özbey şöyle anlatıyor:

1980 yılında köyümüz büyüklerinden Nasrullah Özbey, Hacı Ali Yurt, Halil Özbey ve Hacı Mustafa Şentürk önderliğinde halkımız bir Kur´an Kursu yapmak üzere faaliyetlere başladılar. Köy halkından ve civardaki hayırseverlerin yardımıyla çalışmalar sürerken bir gün Hulûsi Efendi Hazretleri İmam-Hatip Lisesi veya bir başka hayır hizmet için köyümüze Osman Öztürk´ün evine teşrif eder. Büyüklerimiz Kur´an Kursu inşaatının yavaşladığını söyler dua talip ederler. Hulûsi Efendi de ?Oğul Allah için gayret edeni Mevlâ yarı yolda koymaz, biz dua edelim, siz de çalışın, bir gün gelir açılışını yaparız.? buyurur. 1983 yılında inşaat tamamlanınca davet edilir. Civar köylerdeki cami cemaatinin de katımıyla kursun açılışını Hulûsi Efendi Hazretleri yaptı. O günlerde köyde hiçbir evde akan çeşme yoktu. Köy ortasındaki çeşmelerden su temin edilirdi. Çok ileri bir görüşle Hulûsi Efendi; ?Burası geleceğin annelerinin yetişeceği, dinî eğitim yapılan bir kurstur. Kız çocuklarının abdestlerini daha rahat alabilmeleri için kursun içine bir çeşme alırsınız.? buyurdu. Bazı büyüklerimiz, ?Efendim, en yakın köy çeşmesi Merkez Camii yanındaki Ilıca Çeşmesi´dir. Kışında biraz ılık akar. İyi buyurdunuz ama o civardaki yaşlılar ancak siz buyurursanız belki razı olurlar. Bizim talebimizle buraya su vermeyebilirler.? dediler. Efendi Hazretleri o mahallenin ileri gelen birisine aynı ricasını iletti ama olumlu cevap alamadı. Hulûsi Efendi Hazretleri de ?O zaman siz de bu suyu içemezsiniz.? buyurdu.   Zannederim biraz de gönülden incindi. Aradan birkaç ay geçti. Köyde bir salgın hastalık zuhur etti. Bir müddet sonra sudan olabileceği sebebiyle o çeşmenin suyunu tahlile gönderdiler. İçilemez raporu geldi. Çok uzun bir müddet hiç kimse o çeşmeden su içemedi. Böyle bir olayı yaşayarak gördük.

O Kur´an Kursu halen faaliyette olup, bütün bayanlarımız bir vesileyle oradan istifade etmişlerdir. Ayrıca gençlerimiz de Hulûsi Efendi Hazretleri´nin yaptırmış olduğu Darende İmam-Hatip Lisesi´nden faydalanmışlardır. Rahmetle anıyoruz?

Emekli imam Köse Selahattin Özbey´den de şehitlik ve yatırlarla ilgili şu bilgileri dinledik.

Günerli yoluna giderken sağ tarafta Ziyaret mevkiinde Şehitlik dediğimiz bir yer var. Orada iki kabir bulunmaktadır. Eskiden beri ziyaretgâhtır. Kurbanlar kesilip halka ikram edilir. Son zamanlarda mesire alanı olarak belediye tarafından tanzim edilmek suretiyle etrafına çeşitli oturma yerleri yapılmıştır.

Şehitlik´tekilerin isimleri Muhammed Hanifi ve Yusuf´tur. Ayrıca Züleyha isminde bir de kız kardeşlerinin bu civarlarda olduğuna inanılır. Horasan erenlerinden 5 kardeş oldukları anlatılır. Alican ismindeki zat Kölüklerdeki ziyarettedir. Ali Seydi ismindeki zat, Hekimhan-Kurşunlu İriağaç köyündedir. Muhammed Hanefi ve Yusuf ile Züleyha ismindeki kardeşleri de Ilıca´dadır. Köyümüzden Koca Hallo Öztürk hasta olur. Onu ziyaret için Kurşunlu İriağaç köyündeki Ali Seydi ziyaretine götürürler. Bir müddet orada yatar ve uyur. Rüyasında Ali Seydi Efendi´yi görür, ona şöyle der:

?Benim büyüğüm Alican Efendi size daha yakın orayı bırakıp buraya niye geldiniz, orayı ziyaret etseydiniz.? der.

/resimler/2017-2/13/1721375538007.jpg

Ilıca´daki şehitlik yerinin tespiti şöyle olmuştur:

Köyümüzden Mulla Hasan Özbey?in dünyaya gelen çocukları yaşamazmış. Hanımı bir gece rüyasında Şehitlik´te yatan Muhammed Hanifi Baba´yı görmüş. Hanifi Baba, Hanıma; ?Bey´in duvar ustası, benim ve kardeşimin kabrini yerini ihya ederseniz Allah size üç çocuk ihsan eder, isimlerini Muhammed Hanifi, Yusuf ve Züleyha koyarsınız.? demiş. Civarda veli bir zat olarak bilinen Çoban Osman´a konuyu sormuşlar. O da manevî bilgisi daha çok olan Keçemağaralı Nasrullah Efendi´ye biriyle haber göndermiş. Nasrullah Efendi, harmanlar kalkınca gelirim demiş. Güze doğru Ilıca´ya gelip kabir yerlerini göstermiş. Kabirlerin, bir bina yapılarak üzerinin örtülmesine karar verilmiş.  Direkler atılacağı zaman Nasrullah Dede direğin birini kabul etmemiş. ?Bu uygun değil. Nereden aldın bu çalıntı malı.? demiş. Usta komşusuna o direği nereden temin ettiğini sorunca ?İzinsiz birinin damından almıştım onu da size verdim.? diye itiraf etmiş. Haram malı binaya direk olarak kabul etmemiş büyükler.  Rüyayı gören hanım ve eşi Mulla Hasan Özbey´in türbenin yapımından sonra üç çocukları oldu. İsimlerini Muhammed Hanifi, Yusuf ve Züleyha koydular. Halen hayattalar.

1990´lı yıllarda Hallo Dayı diye bilinen Hacı Halil Özbey,  H. Hamidettin Ateş Efendi´yi bu ziyaret yârine davet eder. Kabirler ziyaret edilirken isimlerini unutulmaması için bir kitabe isterler. Hamidettin Ateş Efendi´de müezzinine iki kitabe hazırlattırır. Mermerle düzenlenen kitabeler kabirlerin başına konur.

/resimler/2017-2/13/1723426579612.jpg

Adem Aydıner
25.02.2017 17:53:39
dareyn içerikli konular ile gerçek anılar teşekkürler