Prof. Dr. Kadir Özköse


İLAHİ GÜZELLİKLERİN CEZBESİNE TUTULMAK

İLAHİ GÜZELLİKLERİN CEZBESİNE TUTULMAK


İlahi aşka tutulan Müslüman vuslat arzusuyla kendinden geçer. Rabbiyle kurduğu gönül bağı onu tüm kayıtlardan, alaka ve bağlardan koparır. Rabbinden uzaklaştıracak her türlü ilgi ve kaygıdan kendini uzaklaştırır. Himmetini âlî tutar, bütün varlığını Hakk’a adar, tüm dikkatini ilahi rızayı kazanma gayretine adar. Dinî his ve heyecanı galeyana gelen derviş manevî çekim sahasına girmeye başlar. Özlediği dünyanın atmosferine kendini o kadar çok kaptırır ki,  ne açlığının, ne susuzluğunun, ne acısının ne de sancısının farkındadır. İlahi güzellikleri müşahede edebilen bahtiyarlar sonsuzluk kervanına katılıp ezel ve ebet yolculuğunun seyr u seferini gerçekleştirirler. Seyr u sülûkunu hakkıyla tamamlayan müritler ilahi aşkı derinden hissetmeye, gönülleri yanmaya, özlemleri tavan yapmaya başlar. İman, ibadet, ahlâk, edep, ilim, irfan ve hikmetin üzerine bina edilen aşka ve cezbe donanımı müridin kanatlanmasını, hakikat makamına yükselişini sağlar. Seyr u sülük görmeden cezbe ehli olanların cezbesi kalbî iken, sülûklarını tamamlayıp da cezbeye tutulanların cezbesi ruhidir. İmam-ı Rabbânî’nin ifadesiyle meczûb-i sâlik olanların değil sâlik-i meczûb olanların cezbesi makbuldür. Bâkî Billah’a intisap eden mürîdlerin kısa sürede cezbe hâline girip tasavvuf yolunda hızla ilerlediklerini gören Ahmet Sirhindî birgün şeyhine bu durumu sormuş, o da, bu dönemde müritlerin tasavvufa karşı ilgi, arzu ve gayretlerinin azaldığını, kendisinin insanlara olan şefkat ve merhametinden dolayı onları yormadan tasavvuf yolunda ilerletmek için teveccüh ile feyz aktardığını ifade etmiştir.

İlahi aşkla mayalanan, manevî coşku seline kapılan ve ilahi güzellikleri temaşa eden, aradığını Hakk’a kullukta bulan Osman Hulusi Efendi şiirlerini adeta bir cezbe atmosferinde yazmıştır. Böylesi bir coşku selini biz en çok şu şiirinde görmekteyiz:

Göz göz olan bu sîne mir’ât-ı hüsnün olmuş

Yüz gösteren boyuna âyât-ı hüsnün olmuş

 

Her yan açılmış ey yâr ezhâr u gül ne kim var 

Bu ay u gün-i seyyâr mişkât-ı hüsnün olmuş

 

Zülfün ayağa salmış uşşâkın aklın almış 

Cân görmüş ana dalmış hâlât-ı hüsnün olmuş

 

Her yanı çesm-i hâlin koymuş gama hayâlin 

Gâh hicr ü gâh visâlin lezzât-ı hüsnün olmuş

 

Bir gün inâyet etdi sâkî beşâret etdi 

Meyden hikâyet etdi hâcât-ı hüsnün olmuş

 

Uşşâkın cân u mâlı îmânı dîni hâli

Hem akl u hem hayâli gârât-ı hüsnün olmuş

 

Uşşâkı derde salmak hayretle hâlî kalmak 

Cevr eyleyip cân almak âdât-ı hüsnün olmuş

 

Yârın Hulûsî yâdı gönlün müdâm murâdı 

Her müşkilin küşâdı tâât-ı hüsnün olmuş

Tasavvufta kâinattaki her şey Allah’ın âyetleri ve alâmetleri cinsindendir. Kâinat kitabına hakikat gözüyle bakmasını bilenler onun herkese Allah’ın sıfatlarını gösteren bir ayna olduğunu idrak ederler. Kâinat aynasındaki bu güzellikler, Allah’ın mutlak güzelliğinden bir yansıma niteliğindedir. Mücadele, azim, gayret ve çabalar sonucu büyük sıkıntılar çeken, aldığı yaralardan göz göz olan iman erinin göğsü, ilahi güzelliklerin aynası kesilmiştir. İlahi güzellikleri idrak etmemizi sağlayan kâinat aynası, Allah’ın varlığına delil olmuştur.

“Ey sevgili” diye Hakk’a yakarışta bulunan Hulusi Efendi öyle bir cezbeye tutulmuştur ki, tabiatta açan çiçekler ve yetişen güller gibi herşeyin ilahi güzelliğin bir eseri olarak yetiştiğini ve her tarafın ilahi güzellikle canlandığını; ay, güneş ve tüm gezegenleri ilahi güzelliğin birer kandili olduğunu beyan etmiştir.

Ayağa kadar salınan saçlar¸ âşıkların aklını başından almış¸ can görmüş ona dalmış güzelliğinin haleti olmuştur. Tasavvufî manada saçtan kasıt, hiç kimsenin ulaşamadığı gaybî hüviyet; Hakk'ın zâtı ve künhüdür. Saç ibaresi tasavvufta gaybın hüviyetini ifade ettiği kadar, sınırsız varlıkları¸ çokluk âlemini ve zuhur ve taayyün cinsini, celâlî tecellileri de ifade etmektedir. Üçüncü beyitte kastedilen bu ikinci manadır. Hakk’ın ihsanının bol olması, kullarına sayısız nimetler bahşetmesi saçın ayağa salınmasını ifade etmektedir. Lütfedilen bu ilahi nimetler karşısında âşıkların aklı başlarından gitmekte¸ cezbeleri artmakta, coşkun tabiata bürünmektedir. Dolayısıyla sevgili, saçlarını ayağa salarak âşıkların aklını almış, onu gören can hemen dalmış ve güzelliğinin hallerine bürünmüştür.

Âşıkların her tarafını ilahi göz kaplamış, âşıklar Hakk’ın benine bürünmüştür. Cemalullahı müşahede etme hayali, âşıklarını kedere boğmuş. Firkat halinde de vuslat halinde de âşıklar ilahi güzelliğin tadını almışlardır.

“Saki” hitabıyla mürşidine telmihte bulunan Hulusi Efendi mürşidi İhramcızade’nin iltifatına mazhar olduğunu, bir gün kendisinden çok özel bir müjde aldığını ve ilahi güzelliği bahşeden Hak şarabından içirdiğini, Hak şarabının tadına doyulmaz anlatılarını kendine bahsettiğini dile getirmektedir.

Cemallulah sevdası, ilahi güzelliklere duyulan hasret ve Hakk’ın cemalini müşahede arzusu âşıkların canını, malını, imanını, dinini, hâlini ve aklını yağma etmiştir. Sahip oldukları ile avunmak yerine olmak ve ermek derdine düşürmüştür.

İlahi aşkın âdeti âşıkları derde salmak, onları hayrette bırakmak, ıstırap ve çile otağına atmak, baş koydukları değerler uğruna can almaktır.

Yoğun cezbeye tutulan Osman Hulusi Efendi’ye göre sevgiliyi hatırlanmak, Hakk’ı zikretmek, Hakk’a bende olmak gönlün her daim dinmeyen arzusudur. Her türlü zorluğun giderilmesi ilahi güzelliği temaşa ile mümkündür.