Hüseyin YAREN


Farklı bir bakışla gençlere birkaç kelam


                                                                                              

Gençlik, Yüce Allah´ın kullarına bahşettiği ömrün en önemli çağlarından biridir. Çünkü gençlik, çalışkanlık, zindelik, dinçlik, cesaret, metanet, heyecan, kuvvet ve enerji kaynağıdır. Gençliğin değerinin bilinmesi, gençlerin bu dönemde, hem kendileri ve hem de aile, millet, vatan, din ve devletleri için hayırlı ve faydalı şeyler yapmalarıyla mümkün olur.. Bunun yolu da, iyi bir eğitim almak, iyi bir iş sahibi olmak, helalinden kazanmak, her alanda başarıyı yakalayabilmek, kısaca dünya ve ahiret saadetini kazanmak için çok çalışmak, bütün görev ve sorumlulukları yerine getirmek, milli ve manevi değerlere sıkı sıkıya bağlı kalmak, her türlü kötü ve zararlı alışkanlıklardan uzak durmak ve Allah´a karşı olan kulluk görevlerini yerine getirmektir. İşte o zaman gençliğin değeri bilinmiş ve iyi bir şekilde değerlendirilmiş olur. 

 

Hz. İbrâhim ve Hz. İsmâil tarafından yapılmış olan Kâbe, geçen uzun asırlar içinde yağmur ve sel suları ile harab olmuş, tâmir edilmesi gerekmişti. Hz. İbrâhim´in yaptığı temele kadar yıkarak, duvarları yeniden örmeğe başladılar. Ancak; "Hacer-i Esved"i yerine koyma sırası gelince anlaşamadılar. Kureyş´in bütün kolları, bu şerefin kendilerine âit olmasını istiyordu. Anlaşmazlık dört gün sürdü, kan dökülmek üzereydi ki, Kureyş´in önde gelenleri"Harem kapısından ilk girecek zâtın hakem yapılarak, onun vereceği karara uyulmasını" teklif etti. Bu teklif kabul edildi. Az sonra kapıdan Hz. Muhammed (sav) girmişti. Buna o kadar sevindiler ki, "El-Emîn, El-Emîn, O´nun hakemliğine râzıyız." diye bağrıştılar. Yanlarına gelince, durumu anlattılar. Hz. Muhammed (sav), üzerine Hacer-i Esved-i koyduğu yaygının uçlarını Kureyşin ulularına tutturdu; hep berâber, konulacağı yere kadar taşıdılar. Hz. Peygamber (sav)´de taşı alıp yerine yerleştirdi. Anlaşmazlığın bu şekilde çözümlenmesi herkesi memnun etti. Böylece büyük bir felâket önlenmiş oldu. Bu esnada Rasûl-i Ekrem (sav) 35 yaşında idi.

Mekkelilerin baskısından yılan Müslümanlar Habeşistan´a sığınmışlardı. Mekkeliler Habeşistan´a bir heyet göndererek kral Necaşi´den sığınmacıların sınır dışı edilmesini istediler. Daha 22 yaşında olan Ca´fer b. Ebû Tâlib´in Habeş kralının huzurunda Mekkeli Müşriklerle Hz. Peygamber´in durumunu karşılaştırması bakımından dikkat çekicidir:

"Ey kral! Biz cahil bir kavimdik. Putlara tapar, murdar et yer, çirkin işler yapardık. Akrabalarla ilişkilerimizi keser, komşuluğun gereklerini yerine getirmezdik: Kuvvetli olanlarımız zayıflarımızı ezerdi. İşte biz böyle bir ortamda bulunuyorken Allah bize içimizden soyunu-sopunu, doğruluğunu, güvenilirliğini ve temizliğini bildiğimiz bir peygamber gönderdi. Bu peygamber bizleri Allah´ı bir tanımaya ve yalnızca O´na kulluk yapmaya davet etti. Bize atalarımızın ve bizim Allah´tan başka tapmakta olduğumuz ilahları bırakmamızı söyledi. Doğru söylemeyi, emanete hıyânet etmemeyi, akrabalık bağlarını gözetmeyi, komşu haklarına riâyet etmeyi, haramlardan ve kan dökmekten kaçınmayı emretti. Bize çirkin işlerin hepsini yasakladı. Bizleri yalancı şahitlik etmekten, yetimlerin mallarını yiyip namuslu kadınlara iftira etmekten alıkoydu. Allah´a kulluk yapıp hiç bir şeyi O´na ortak koşmamamızı, namaz kılmamızı, oruç tutmamızı ve zekat vermemizi emretti.? 

Bir menkıbede anlatıldığına göre bir adam Muhammed Nur Bedauni (ks)   evinin yakınına dükkân açıp uyuşturucu ot (benc) satmaya başlar. Talebeleri bu şahsa sert davranmış ama yaptıkları hatayı anlamışlar, Hazretin huzuruna getirmişlerdir.Hazret  talebelerinin yaptığı eylemden dolayı adamdan özür diledikten sonra şöyle dedi: ?Dinimizde yasaklanmış bir işle uğraşmayı bırakıp helâl bir işle meşgul olmak gerekir.? Böylece ona nasihat edip zararlarının tazmini için altın verdi. Adam ise bu ince davranışından etkilendi ve tevbe edip onun talebelerinden biri oldu.

 ?Darende´den iki kişi sigara içerlermiş. Biri Sivas´a ziyarete gidiyormuş, diğeri tembih etmiş, ?Hüseyin Ağa, İhramcızade Hazretleri´nin huzuruna varınca, şu melaneti gönlüne al baka­lım ne diyecek. Bir türlü bırakamadık´ demiş. O da Sivas´a varmış; ziyaret etmiş. Sohbette oturulurken, bir çocuk gelmiş. Efendi Hazretlerinin elini öpmüş. Ağlayarak: ?Efendim bana himmet et, beni okul­dan atıyorlar´ demiş. İhramcızade Hazretleri Sivas İmam Hatip Lisesi´nin okul aile birliği başkanıydı. O çocuk da İmam Hatip Lisesi´nde okuyormuş. ?Oğlum ne yaptın ki seni okuldan atıyorlar.´ Öğrenci: ?Efendim ben sigara içiyordum, öğretmenim gördü, beni disipline verdi. Onun için okuldan atıyorlar´ demiş. İhramcızade Hazretleri çocuğu okşamış: ?Bir daha yapma, ben okul idaresine söylerim´ demiş. Çocuk gidince Pir Efendi­miz Hüseyin Ağa´ya dönerek: ?Hüseyin Ağa görüyor musun, maddiyatın kabul etmediğini, maneviyat nasıl kabul etsin gardaş.´ diye buyurmuş. Hüseyin Ağa tövbe etmiş, Bir daha sigara içmemiş, arkadaşı da bırakmış tabakasını kırıp tohmaya atmış? Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Hazretleri Divanında gençlere ne güzel seslenir.

Gençliğini verme yele                                                                                              

Fırsat gide gelmez ele                                                                                                          

Sıdk ile gel gir bu yola                                                                                                         

Kendine gel dinle sözüm