Musa Tektaş


Bir muhabbet ve hizmet ehli: Osman Parlak


Bir muhabbet ve hizmet ehli: Osman Parlak

Hayatında ticari başarısından fazla, hizmet ve insanlarla olan hoş latifeli yönünü öne çıkarabilen; Mekke-Medine denilince; itaat ve ibadeti, Darende denilince; muhabbet hizmet ve ziyareti, Ankara denilince; ticareti, hayatının merkezine alan bir gönül dostu idi Osman Parlak Ağabey. Dünya ve ahiret dengesini hep muhafaza etti. Sırat-ı müstakim üzere gitti. Uzun yıllardır bizim gibi birçok arkadaşımızda unutulmaz hatıralar bırakarak ahiret âlemine sefer etti. Başta yakın arkadaşları Abdulmuttalip Azdemir ve Mevlüt Yıldırım olmak üzere bazı dostlardan aldığımız, bizzat zaman zaman sohbetlerde kendi ağzından dilemiş olduğumuz hatıraları derleyerek ani vefatı münasebetiyle siz değerli okurlarımızla iki sayı ardarda yayınlamayı planladık?

Kendisini rahmetle anıyoruz?

Osman Parlak; 01.02.1950 tarihinde Darende´nin A. Ulupınar Kasabası´nda dünyaya gelir. Babasının adı Hacı Mahmut, annesinin adı Saniye´dir. 10 çocuklu kalabalık bir ailenin ikinci çocuğudur.

İlkokulu köyünde okur. İlkokuldan mezun olunca, babası Hacı Mahmut amca, Osman´ın bir sanat öğrenmesi için, Balaban´da bulunan Demirci Hüseyin Usta´nın yanına çırak verir. O, demircide körük çeker, dükkânın temizliğini yapar. Her gün A. Ulupınar´dan Balaban´a çalışmaya gelen Osman, öğlen yemeği için fırından sıcak ekmek aldıktan sonra Bakkal Ahmet Azdemir´in dükkânına uğrar ve, ?Ahmet amca, ekmeğime 25 kuruşluk katık ver.? dediğinde, Bakkal Ahmet, onun küçük yaşta A. Ulupınar´dan Balaban´a gelip çalışmasını ve gayretini teşvik etmek için, Osman´ın ekmeğinin içini tartmadan helva ile doldurur, Osman´da bundan memnun olur. İleriki yıllarda iyi bir ihvan olan Bakkal Ahmet´in yaptığı bu gibi taltifleri, hatıra olarak anlatır ve oğlu Abdulmuttalip Azdemir´le samimi bir dost olur.

Demircide üç ay kadar çalıştıktan sonra, bir gün Hüseyin Usta´nın, kömür tozunun tesiriyle, öksürmesine şahit olur. Akşamüzeri abdest almak için elini yüzünü yıkarken ağzından ve burnundan çıkan kömür tozlarını da görünce, kendi kendine bir karar alır ve bir daha burada çalışmayacağını, annesine söyler. Fakat annesi, ?Oğlum bunu babana söylersek çok kızar, biraz sabret, yakında baban dayınla beraber gurbete gidecekler. O zaman seni de onlarla göndeririz.? der. Osman Parlak bir müddet daha demircide çalışır. Sonra da babası ve dayısı ile gurbete gider. Böylece ilk ticaret tecrübesini aile büyüklerinden öğrenir. İlk sene çömez olarak giden Parlak, bir sene sonra gittiğinde, kendi namına mal alıp satmaya başlar.

Çocukluğunda İtibaren Ticarî Dehasını Çok İyi Kullanır

Akranlarından, daha bereketli ticaret yapar. Çocukluğundan itibaren ticarî dehasını çok iyi kullanır. O zamandan beri ticarette başarılı olur. Bu ticarî başarısının arkasında hep manevî bir kuvvetin olduğunu da zamana zaman etrafındakilere zikreder.

Gençlik yıllarında yolda bulduğu fazla miktardaki parayı, karakola götürüp teslim eder. Daha sonra paranın sahibi, parasını teslim alır. Kimin bulduğunu öğrenen kişi, Osman´a bir miktar para vermek isterse de, Osman Parlak almış olduğu aile terbiyesi gereği almaz. Bu ahlâkî tutumu onun hem dürüstlüğünü hem de göz tokluğunu gösterir.

Adapazarı´nda ve başka birçok şehirde seyyar pazarcılık yapan Osman Parlak, 1967 yılındaki Adapazarı depreminde, pazarda iken depremin şiddetine şahit olur. Kendini park yerine giderek kurtarır. Gözünün önünde 5 katlı otelin yere gömüldüğünü görür. Bütün binalar yerle bir olmuştur. Depremden çok etkilenen Osman Parlak Adapazarı´nı terk eder. Başka yerlerde seyyar ticarete devam eder. Memlekete birkaç günlüğüne gelir. Her gelmesinde beraberinde getirdiği para ve altınları annesine teslim eden Osman Parlak: ?Anne babama söyle de beni eversin. Benim param hazır.? der. Annesi: ?İstediğin bir kız var mı?? diye sorunca, daha evvelce hiç görmediği, Kaşıkçı Hüseyin Erdoğan´ın kızını istediğini söyler. Bunun üzerine babası, Ankara´ya gelir, Kaşıkçı Hüseyin ile görüşür. Niyetlerini anlatır. Onlarda uygun görürler ve Osman Parlak Kaşıkçı Hüseyin´in kızı Ayşe Hanım ile 1968 yılında evlenir. Bu evlilikten Mustafa Taki, Reyhan Hülya, Esra, Ömer, O. Hulûsi ve Zehra adındaki çocukları dünyaya gelir.

Daha sonra Osman Parlak, Kaşıkçı Hüseyin´in dükkânında tezgâhtarlık yapar. Bir müddet çalıştıktan sonra kendi işini kurmaya karar verir ve oradan ayrılır. Pazarlarda, ticarete devam eder. Bu arada askerliği gelen Parlak, hanımını ve çocuklarını, kayınpederine emanet eder ve askere gider. Askerliğini Ankara´da Etimesgut´ta yapar. Askerden döndükten sonrada Ankara´da kendi dükkânını açar.

Bu günlerde Ankara´ya Balaban´da yapılacak olan Şeyh Abdurrahman Erzincanî Camii´nin inşaatı için yardım toplamaya gelen Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, yanına Kaşıkçı Hüseyin Erdoğan´ı alarak, hemşehrileri dolaşmaya başlar. Hulûsi Efendi (k.s.); ?Oğul, ilk olarak bereketli bir kapıdan başlayalım.? diye buyurması üzerine Kaşıkçı, damadı Osman´ın yeni açtığı dükkânına götürür. Osman Parlak, Efendi Hazretleri´ni görünce, çok memnun olur ve gücünün üstünde bir bağışta bulunur. Hulûsi Efendi Hazretleri de bu bağışa çok memnun olur, bereket parası verir, işlerinin hayırlı ve bol kazançlı olmasını dileyerek, ihvanlarla görüşmesini, onlardan ayrılmamasını tavsiye eder. Ondan sonra sohbetlere devam eden Parlak, 1970´li yılların sonunda, Hulûsi Efendi´ye intisap eder tasavvuf dersi alır. Her fırsatta yapılan hizmetlere katkıda bulunur. Hulûsi Efendi Hazretleri´nin sohbetlerine katılır, mümkün mertebe yakın hizmetlerinde bulunmaya devam eder.

Hulûsi Efendi Hazretleri´nin Duası

Osman Parlak, bir sohbet ortamında hoşuna giden bir ev görür. Evde halılar minderler üzerinde sohbet edilmektedir. Evine dönünce gördüklerini eşi Ayşe Hanım´a anlatır. O zaman Demetevler muhitindeki evlerinde sadece bir somya ve bir halı vardır. Ev bu hâldeyken Osman Ağabey, Ankara´ya teşrif eden Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri´ni evlerine davet eder. O devirde elektrik sorunu da var, çoğu zaman elektrikler kesilmektedir. Ayşe Hanım, nasıl olur, nasıl karşılarız, nasıl ağırlarız, der.

Hemen 1 takım koltuk, 1 halı, 1 vitrin alınır. Salon yer minderleri ile yastıklarla döşenir. Gönül zengin olup, misafir mürşid-i kâmil olunca gerisi teferruat kalmaktadır artık.

Hulûsi Efendi Hazretleri bu hâlde Osman-Ayşe Parlak evine ilk defa teşrif ederler.

Hulûsi Efendi (k.s.):

- Ev senin mi? Kira mı, diye sorarlar.

- Efendim evimiz kira, diye cevap verir Osman Ağabey.

İkramlar bol, yemekler ardı arkası kesilmeksizin devam edince Osman Hulûsi Efendi (k.s.):

- Oğul, yemeği değil, yiyeni çoğalt. İnşallah kendi eviniz olur diye, hem dua hem nasihat buyururlar.

Bu dua ile beraber artık Osman Parlak ailesinin kiralık mesken günleri nihayete erer. Yenimahalle´de bir subaya ait olan ve bugün hâlihazırda oturdukları evlerini 10 lira peşinat gerisi taksitle satın alırlar. Yenimahalle´deki bu mülklerinde misafir, sohbet, ikram, izzet, gelen giden hiç eksik olmaz. Hulûsi Efendi Hazretleri ve H. Hamidettin Ateş Efendi evlerini defalarca teşrif eder, misafirleri olurlar. Komşular, ihvanlar, akrabalar, eş dost sürekli istifade ederler, bu haneden bereket hiç kaybolmaz.

Osman Ağabey bu ev ile alakalı daha sonra eşi Ayşe Hanım´a şunları söyleyecektir:

- Ayşe Hanım, ben bu evde burada vefat edeceğim.

Evet, Osman Ağabey muhabbet, samimiyet içinde, ben burada vefat edeceğim dediği hanesinde hayata gözlerini yumar.

Osman Parlak´ın cömertliğini ve hayır hizmetlere olan desteğini can dostu, samimi arkadaşı A. Muttalip Azdemir şöyle anlatıyor:

?Himmetin Sınırı Yoktur.?

Darende´nin ihtiyacı olan, Hızır Acil Servis

Bir muhabbet ve hizmet ehli: Osman Parlak

Ambulansı´nın alımı için, 10 Mart 1986 tarihinde Hulûsi Efendi Hazretleri´nin zamanın Sağlık Bakanı´yla görüşmesi esnasındaki bir hatıra şöyledir:

Darende´nin sağlık problemlerini zamanın Bakanı Mehmet Aydın´a iletmek üzere Hulûsi Efendi Hazretleri başkanlığında bir heyet teşekkül ettirilir. Milletvekilleri ve belediye başkanları randevu alırlar. Ankara´ya gelmişlerdir. Hulûsi Efendi Hazretleri Ankara´da misafir olduğu evde, ertesi günü Bakan Beyin ziyaretine gidileceğini, 2 milyon liralık bir çek olsa Bakan Bey´e verilip, ambulans istenebileceğini ima eder. Bunu duyan Osman Parlak esnaftır ama bu miktar gücünün üstünde bir meblağdır. Büyük esnaflardan biri hazırlar diye düşünür ama kimseden ses çıkmaz. Yine de sabah Osman Parlak 2 milyon liralık çeki hazırlar cebine koyar. Kendi arabasıyla Bakanlığa varılır, makama çıkmadan önce Osman Parlak Ağabeyimiz, cebinden çeki çıkarır ve ?Efendim 2 milyonluk çek hazırladım emrinizde, istediğiniz hizmette kullanırsınız.? diyerek Hulûsi efendi Hazretleri´ne takdim eder.

Hulûsi Efendi Hazretleri duygulanır. Çeki cebine koyar. Bakan Bey´le görüşürken, Darende´ye bir ambulans istediğini belirtir ve 2 milyonluk çeki takdim eder. Bakan Bey, bu olay karşısında, bu hareketin örnek bir hareket olduğunu, basın mensupları vasıtasıyla halkımıza duyurulması gerektiğini söyler, basın mensuplarını çağırıp, resim çektirir. Oradan ilgili yeleri arayıp, ambulansın hazırlanıp Darende´ye gönderilmesi talimatını verir.

Bu arada Hulûsi Efendi Hazretleri ambulans için bir şoför kadrosu ve şoför tahsis edilmesi ricasında bulunur. Bakan Bey bunu da olumlu karşılar ve gereken talimatı verir.

Bu görüşmeden sonra akşam bir evde sohbet için arkadaşlar Hazret´in etrafına toplanmışlardır, Hulûsi Efendi Hazretleri gün boyu yapılan faaliyetler hakkında bilgi verir ve ?Oğul, Osman Parlak bugün, bizim Bakan Bey´e sunduğumuz çeki verdi, ama bu kadar sermayesi yok, bu parayı toparlamazsak bu arkadaşınız güç durumda kalabilir, haydin hayırseverler çekin karşılığını toplayalım. Ben memurum maaşımdan 50.000 lira veriyorum, sizler ne veriyorsunuz.? der. Kısa bir zamanda 1 milyon 700 bin lira toplanmış olur. Hulûsi Efendi Hazretleri toplanan parayı çekin sahibi Osman Parlak´a verir, ?Kalanı da senin hizmetin olsun, oğul memnun olduk, himmetin sınırı yoktur, sana himmet ettik.? buyurur.

Bir Gönül Ziyareti

1983 yılında askerlik vazifesini yapacak olan H. Hamidettin Ateş Efendi´yi, Kütahya´daki birliğine, Osman Parlak, komşusu bir Binbaşı ile beraber götürür, teslim eder dönerler. İki hafta sonra, bir pazar günü, arkadaşları, Abdulmuttalip Azdemir, Mevlüt Yıldırım, Yusuf Mutlu ve Mustafa Kurt ile birlikte Kütahya´ya ziyarete giderler. O gün askerî birlikte nöbetçi olan, daha evvel görüştükleri bölük komutanına, H. Hamidettin Ateş Efendi´yi ziyaret etmek istediklerini söylerler. Bölük komutanı bir çavuşa, hemen Hamidettin Ateş´i al gel der. Bu arada Osman Parlak ve arkadaşları, ziyaret yerine geçerler. 5 dakika sonra da H. Hamidettin Ateş Efendi gelir. Ziyaretçilerini görünce çok sevinir.

Orada evden getirdikleri yiyecekleri çıkarır, sofrayı hazırlarlar. Semaverde çay hazırlarlar. Muhabbet dolu saatler geçirirler. Ziyaret saati bitince, H. Hamidettin Efendi´yi birliğine gönderir Kütahya´dan ayrılırlar.

O gün Darende´de sohbette muhterem babası Hulûsi Efendi Hazretleri; ?Oğul bugün Ankara´nın ihvanları Hamidim´i ziyarete gittiler.? diye, gözyaşı ile memnuniyetini dile getirir.

Hamidettin Efendi yıllar sonra bir sohbette buyurur ki; ?Osman Parlak ve Ankaralı ihvan arkadaşların beni Kütahya´da ziyarete geldikleri gün öyle sıkıntılı bir hâldeydim ki, hasretlik bir taraftan, alışkın olduğum çayı kaç gündür içememem bir taraftan; bir tanış sima görmek ve bir bardak cam bardaktan çay içmek istiyordum. Osman Parlak ve arkadaşlar ziyaretime gelince dünyalar benim oldu. İşte o arkadaşlar gönlümüzü o gün kazandılar, himmeti o gün aldılar.?

Abdurahman Ugraş
9.02.2016 16:05:52
Değerli hocam köşe yazılarını kaçırmamaya ve bazılarını da iş yerimdeki masam da yanıma gelen arkadaşlarıma okutmaya çalışıyorum.Ancak hepisine ayrı ayrı teşekkür yazamıyorum.Kusura bakma.ALLAH senden razı olsun.Sevgilerimle..